Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Alınganlık nedir? Birinin yaptığı veya söylediği bir şeyden kişisel etkileşim çıkartıp tepki vermek diyebilir miyiz? Mümkündür. Ruhsal dengesizlik mi? Neden olmasın! En kestirme tanımla buluttan nem kapmaktır alınganlık. Aşırısı da tıp insanlarına göre hastalık sayılmakta. Nasıl ki, alınganlık düşünceleri veya referans fikirleri, dış dünyadaki durumları kendisiyle ilgili yorumlama halleriyle, kişilik bozukluğu olarak görülmekte.

Peki, bu alınganlık düşünceleri toplumlararası olursa o zaman ne yorum getirmek lazım? Tıpla yakınlığım olsa da psikiyatri uzmanlığım bulunmadığından bilimsel bir açıklama yapamayacağım. Ancak televizyon dünyasında veya sinemada yer bulan yabancı dizilerin-filmlerin içeriklerinden sürekli nem kapanlardan yola çıkıp bir şeyler söylemem mümkün.

Haberin Devamı

Konu; Kıbrıs Cumhuriyetinden Çin’e… Norveç’ten Vietnam’a dünya çapında ilgi gören, ülkemizde de yer bulan “Da Vinci’nin Şeytanları” (Da Vinci’s Demons) isimli dizi!

ABD yapımı olup Starz, FOX, Star Movies gibi kanallarda ekrana gelen dizi, Leonardo Da Vinci’nin gençliğini kurgusal biçimde işleyen tarihi fantezi. İlk kez 2013’te görücüye çıkıp büyük ilgi toplayan ve 60 dakikalık süreleriyle üç sezondur devam eden yapım, diziden ziyade film tadında.

İçeriğine gelince… Da Vinci’nin zekâsını, Tanrısal bir hediye olarak ön plana çıkartıp onun icatlarını ve askeri mühendisliğini aktarırken bir yandan da dini baskılara karşı çıkarak fikirleri özgür kılmaya, dinin yalanlarını açığa çıkartmaya yönelik mücadelesini işliyor. Dolayısıyla bu süreçte Kilise’ye başkaldırı da, ezici söylemler de, gizli toplulukların şaibeli savaşları da dizide yer buluyor. Tabii hepsinin üstünde Borgia’lara askeri icatlar sunma gerçekliği, Da Vinci’nin hayalleri, romantizmi ve müthiş dehası karşımızda!

KIŞKIRTMAK DEĞİL DOĞRU DEĞERLENDİRMEK ÖNEMLİ!

Başta dedik ya ‘alınganlık’ diye… Bu bizde fazlaca mevcut. Üstelik sadece mevcut olmakla kalmıyor bir de kışkırtmacılığa dönüştürülüyor. Bunda en önemli etken, izlenenlerin veya okunanların değerlendirmesinde yanlış açıdan olaya bakmak! “Da Vinci’nin Şeytanları” (Da Vinci’s Demons) isimli dizi için sergilenen tavır da böyle.

Haberin Devamı

Tom Riley ile can bulan Da Vinci’nin anlatıldığı dizinin profilini kısaca çizdikten sonra gelelim bizde öne çıkartılan yanına… İlk sezonundan itibaren diziyi hedef tahtasına oturtanlar önce Kazıklı Voyvoda’nın yani Eflak Voyvodası III. Vlad’ın sözlerine kafayı takmışlardı. Dizide Leonardo Da Vinci ve arkadaşları tarafından sarayın penceresinden aşağıya atılan Vlad’ın Türkleri ve Tatarları, Tanrı’nın kendi başlarına saldığı bir yıkım olarak gösteren konuşmaları ‘ağır hakaret’ olarak değerlendirilmişti. Herkes kendince bir şeyler yazdı, çizdi. Dizi de başarısından ve temposundan ödün vermeden ikinci sezonu aynı yol haritasıyla devirdi. Dağ, dağa küsmüş... Dağın haberi yok.

Birkaç gün önce başlayan yeni sezonuna geldiğimizde… Vatikan’ın ‘Şeytan musallat oldu’ gözüyle baktığı Da Vinci, Kilise’den çektiği yetmiyormuş gibi, bizim yalan-yanlışçıların kışkırtma gazabına bir kez daha uğramış durumda.

Haberin Devamı

Neymiş efendim, Osmanlı İmparatorluğu’nun askerlerine ağır hakaret varmış. Bu neye göre yorumlanmış ona bakalım… Dizide ‘Savaşın, ya Allah’ diyerek saldıran Osmanlı askerlerinin yaşlıları öldürdüğü, geri kalanları köle yaptığı bir savaş ortamı var. Bu bölümlerde Türkçe konuşulmakta, İngilizce altyazıyla verilmekte… Birkaç cümleyi geçersek nihayetinde galip gelenlerin işgalini gösteren efektlerle zenginleştirilmiş bir savaş tablosu.

Şimdi bir an önyargılardan ve tüm yönlendirmelerden arının… Sonra da olaya tarafsız bir kişi olarak bakın. Ne gördünüz? Sizinkini bilmem ama benim gördüğüm, Türkleri aşağılayan değil aksine çekinilmesi gereken bir güç olarak gösteren söylemler olduğu! Osmanlı’nın nasıl büyük bir kudretle Avrupa’yı titrettiğini saptayan detaylar hepsi de... İnsan psikolojisi, korktuğu çekindiği bir durumu örtbas etmek için ithamlarla ezmeye başvururmuş. O misal.

Ayrıca dizinin bu sahnelerine bakıp, Yeşilçam tarihi filmlerinin Osmanlı’nın Venedik elçisinin motivasyonuyla çıktığı Otranto Seferi’ni işleyen ‘‘Da Vinci’nin Şeytanları’’yla yer değiştirdiği bir bölüm görmek de mümkün. Yani Bizans’la yapılan çarpışmaları anlatan ne kadar film varsa, orada bizim Bizanslılara ve Avrupa devletlerine kullandığımız dilin aynısı var burada. Biz de Bizans askerlerini tecavüzcü, katil olarak göstermedik mi bu filmlerde? Hani meşhur meyhane sahnelerinde içip içip Türk hancının kızına karısına musallat olan Bizans askerleri yok mu hafızalarda? Biz de yıllarca kâfir, gâvur sıfatlarını yapıştırmadık mı Bizans başta olmak üzere tüm düşmanlarımıza? Halen de devam etmekte bu alışkanlık.

Dahası Harem’deki hatunların kaçırılıp getirilen yabancı kadınlardan oluştuğu, küçük yaşta toplanan çocuklardan devşirme askerler-devlet adamları yaratıldığı tarihi gerçekler. Bunun dışında İran başta olmak üzere Doğu devletlerine yönelik vurgulayıcı detayların yer aldığı yapımlarımız da oldu. Misal, ‘Muhteşem Yüzyıl’… Peki, tüm bunlara karşılık ‘Türkler, filmleriyle bize ağır hakaret ediyor’ şeklinde kışkırtıcı tepkiler yaşandı mı yabancıların medyasında? Belki tek tük…

Kısacası; ‘‘Da Vinci’nin Şeytanları’’ndaki söylemi, kışkırtmacılığa girişmeden doğru değerlendirip gocunmak yerine, tarihteki gücümüzden övgü çıkartmamız lazım! Ama biz ne yapıyoruz? Hemen alınganlık triplerine girip ‘ağır hakaret’ nidaları kopartıyoruz. Bu çağda artık böyle küçük mantıkları bırakıp ufkumuzu geliştirsek diyorum… Zira insan kendini ezik gördükçe karşısındakiler daha çok ezer! Bu yön de, düşünmeye değer.

DA VINCI DÖNEMİNDE DE TASARIM HIRSIZLIĞI VARMIŞ!

‘Ağır hakaret’ rutinini bir yana bırakıp “Da Vinci’nin Şeytanları”na farklı bir açıdan pencere açacak olursak… Dizinin sezon başlangıcındaki bu sahnelerinde asıl vurgulanmak istenen hususun ‘tasarım hırsızlığı’ olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Topların patladığı, Osmanlı’nın savaşa kadın götürme garabetinin sergilendiği bu fantastik kurgusallıkta Da Vinci’nin aklı, askeri mühendislikte… Tasarımlarının Osmanlı ordusu tarafından kullanılıyor olması onu şok ediyor. Dürbünle bakan Da Vinci, ‘Bu benim topum’ diyerek tasarladığı savaş aletine odaklanıyor. Arkadan ‘Bu da benim, bu da benim’ sıralamasına koyuluyor.

Aynı şekilde çarpışmaların en ateşli anında tank benzeri canavar zırhlı aracının da Osmanlı’nın elinde olduğunu gören Da Vinci ‘Nasıl oldu bilmiyorum. Ama bunlar benim emeklerime, benim tasarımlarıma sahipler’ diyerek tepkisini dile getirirken akıllara ‘O dönemde de tasarım casuslarının kol gezdiği' fikri düşüveriyor. Öyle ya, bilgileri satan casuslar olur da… Padişahları fiştekleyip kendilerine destek sağlamak için savaşlara sokan elçiler ortalıkta fink atar da… Çizimleri araklayıp bir başka devlete büyük para karşılığı veren neden olmasın? Kim o çağda yaşamış da gerçekleri bilecek? Nihayetinde talimatlarla yazılmış tarih, değil mi ama? Gerçek bulunabilir mi senaryolarda?

Sonuçta diyeceğim o ki; tarihi işleyen yapımlarda eğrisiyle doğrusuyla bu tarz söylemler kaçınılmaz! Her kim çevirmişse, elbette kendini yüceltecek bir dil kullanacaktır. Kantarın topuzu yapımcıdan yana kayacaktır. Ayrıca tarihin de aynı mantıkla yazıldığını bir kez daha unutmayalım! Bu nedenle, dizinin içeriğini de cımbızlamak yerine bütününe bakarak değerlendirelim. ‘‘Da Vinci’nin Şeytanları’’nı çekim kalitesiyle, fantastik dünyasıyla ve oyunculuklarıyla izleyip kalitenin keyfini sürelim.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal