Bir ürünü pazarlamanın çeşitli teknikleri olduğu malum. Özellikle rekabet ortamı yoğunsa, herkes kendi malını cazip hale getirecek farklılıklar yaratmak için daha çok çaba harcar. Ancak aslında bu da kesin bir çözüm getirmez. Zira birinin yarattığı yenilikçi özelliği diğerleri de kısa sürede taklit eder. Böylece başta farklılık gibi görünen detay da sıradanlaşıp ilgi çekici olma niteliğini yitirir. Sonuçta tüketici tıpkılaşan ayrıntıları kulak ardı edip hangi ürünü kendi avantajına görüyorsa onu tercih eder.
Söze böyle bir giriş yaptık. Çünkü sıra sıra yapım üreten televizyon dünyasının rekabetçi ortamında da ticaretteki bu tablonun aynısı geçerli! İçerikleriyle fark yaratmayı zahmetli ve masraflı bulan işler, kestirmeden dikkat çekebilmek için bir takım formüller peşinde. Bunlar nedir derseniz… Öyle akla gelmeyen, büyük dehaların ürünü olan şeyler değil tabii ki. Fazlaca bildik pratiklikler olsalar dahi kısaca değinelim bir kez daha.
MÜZİK, DİZİLERİN GIDASI OLDU
Klişelerle yüklü dizilerimizin müşteri çekmek için buldukları formülün başında içeriklerini müzik programına çevirmek geliyor. En son ‘Kehribar’da, ‘Gecenin Kraliçesi’nde olduğu gibi başrol oyuncularına yürek
Öyle diziler vardır ki, içerikleriyle olduğu kadar isimleriyle de yer ederler insanın aklında. Hatta isimleri o denli benimsenir ki günlük konuşmalarda dahi sıkça kullanılan sözcüklere dönüşür. Misal, ‘Görevimiz’ dendiğinde ardından ilave edeceğimiz sözcük olarak ilk akla gelen, ‘Tehlike’ olur çoğu kez. Çünkü ABD’de 1966’da başlayıp günümüze dek estirilen ‘Mission: Impossible’ fırtınasından yadigârdır bize. Tom Cruise’la bütünleşen film serisinin öncesinde TRT’li yılların dizi kültürümüze kazandırdıklarından olan dizisiyle de dilimize dolanan ‘Görevimiz Tehlike’nin yarattığı alışkanlık bir başkadır kısacası.
TRT’nin efsane dizisinin anısı bir yana… Şimdilerde bir başka ‘Görevimiz’ varlık gösterecek ekranlarda. Üstelik bu kez görevimiz, ‘Tehlike’ değil ‘Komedi’ olacak.
YARIŞIRKEN GÜLDÜREN BİR PROGRAM
Kahkaha atmaya çokça ihtiyaç duyulan şu günlerde komedi işleri hayli yoğun. Gerek dizilerde, gerek sinema filmlerinde tercih edilen temaların çoğu insanları güldürmeye yönelik oluyor. Dizilerin bu uğurdaki yaratıcılık formülü, ya romantik komediler ya da aile işleriyle yüzünü göstermekte. Sinema filmlerindeki komedi mantığı deseniz, üç aşağı beş yukarı aynı konular ve bolca
Televizyon insan hayatına girdiğinden beri, haber ve bilgi vermekten ziyade yegâne eğlence kaynağına dönüştü. Dolayısıyla yarışmalara, kadın programlarına ve tabii dizilere ağırlık verildi. TRT’nin tek kanal döneminin sonlanmasıyla bu alandaki çalışmalar aldı başını gitti. Bu meyanda TRT 1 ekranından evlerimize konuk olan yapımlar da yavaş yavaş ötelendi. Ancak son yıllarda TRT 1’in dizi dünyasında müthiş bir atak gözlenmekte. Reklamla ayakta kalan özel kanallar dizi verimliliği açısından eskiye oranla zor günler yaşarken, TRT 1 yapımları yeniden yükselişe geçmiş durumda. Nitekim Baba Can’dır gibi aile komedisinden mini dizi kanadına, her türden yapımla reyting sıralaması zorlanırken ‘Filinta’, ‘Diriliş’ gibi tarihin içinden dizileri büyük rağbet görmekte. Öte yandan sadece mevcutlarla yetinmeyen TRT 1 yeni yapımlarla da bu rekabetçiliğini körüklemek niyetinde… Ki, ekrana çıkmak için gün sayan ‘Sevda Kuşun Kanadında’ isimli dizi de bunlardan biri!
68 KUŞAĞINI ORTAK NOKTADA BULUŞTURAN NE?
Dönem yapımları gerek sinemanın, gerekse dizi dünyasının vazgeçilmez işlerindendir. Çünkü izleyicinin geçmişe olan ilgisi, o yılların atmosferini gözleme merakı büyüktür. Lakin dönem
Sıkılmadan, severek izlediğim nadir romantik komedilerdendi ‘Aşk Yeniden’. Kolayca tahmin edilemeyen gidişatı, farklı karakterleriyle yarattığı naiflikleri… Zıt aile yapılarıyla geliştirilen kültürel çeşnisi… Komedilerdeki klişelerden mümkün mertebe uzak kalan içeriği… Ve en önemlisi de Özge Özpirinççi ile birlikte harika bir tablo yaratan Buğra Gülsoy’un doğal haliyle kalbimizi fetheden Fatih’i… Kısacası keyif verici bir işti.
Birbirlerinin boşluklarını dolduran, yeri geldiğinde izleyiciye mesajlar yollayan karakterlerini usta oyuncularla sunan dizi, kimi zaman ölçüyü ufaktan kaçırsa da hem ekran başındakileri memnun etme kapasitesini sürdürüyordu. Hem de reyting yarışında hep başa güreşmeyi biliyordu. Özellikle Zeynep ile Fatih’in uçak sarsıntısından başlayıp yalanlar üstünden yol alarak gerçeğine ulaşan evlilik halleriyle ayrı bir dünya kurmuştu FOX ekranında.
‘Aşk Yeniden’i tasvir ederken geçmiş zamanlı bahsediyorum. Çünkü ortasından daldığı ilk sezonunu güle oynaya geçiren dizi için ikinci sezonun aynı verimliliği taşımadığı kesin. Sanki üstüne kötülük tozu serpiliverdi de bu süreçte epeyce kan kaybetti. Gerçek şu ki, Şekercizadeler ile Taşkıranlar arasındaki ilişkiye
İnsanlık her ne kadar kendi içinde güç savaşları verip birbirinin gözünü oysa da varoluşundan bu yana doğanın bilinmezliklerine karşı her daim çaresiz. Bu çaresizliğini icatlarla, bilimle giderme çabası malum. Ancak nihayetinde ‘Neden, nasıl’ sorularının hepsine cevap bulunamadığı da bir gerçek. Özellikle yaşam-ölüm bağlamında evrim vs. gibi teorik açıklayıcılıklardan medet umulsa dahi, yaratılış ve ölümün gizemi konusunda çoğunluğun vardığı nihai nokta, ‘ilahi güç’ yani ‘Tanrı’ olmakta. Dolayısıyla insanlar her dönem yaşamlarına dayanak teşkil eden ‘Tanrı’ kavramıyla bütünleşmişler ve kendilerini bu gücün himayesinde hissederek varlıklarını sürdürmüşler. Tabii bunun sonucunda en inanmayanının dahi yeri geldiğinde sığındığı‘Tanrı’nın gölgesi, sanattan siyasete, birlik olmaktan savaşçılığa her anlamda yer etmiş hayatımızda.
Öte yandan sadece dini söylemlerle değil kurgusal anlatımlarla da ele alınmış ‘Tanrı’nın gücü. Ancak günümüzün tek tanrılılığına karşın eski çağlardaki ‘Tanrı’ olgusu daha bol malzeme sağlama özelliğinde olduğundan, mitolojik dönemlerin tanrılarından yaratılan kurgulara daha ağırlık verilmiş sinema dünyasında. Özellikle Yunan mitolojisinin
Her insan sevdiğinin, beğendiğinin başarısını ister kuşkusuz. Biz de her ne kadar eleştirilerimizi yansız gözle yapsak da, hoşlanarak izlediğimiz yapımların iyi performanslar sergilemesi karşısında bir başka etkileniyoruz haliyle. ‘Karagül’ de ilk bölümden itibaren severek izlediğim yapımlardan... Yeri geldiğinde övgüyle bahsettiğim, yeri geldiğinde hatalarını sıraladığım bir iş. Bu nedenle enfes müziğiyle de beni fazlasıyla etkileyen dizinin gözümdeki yeri bir başka.
Dolayısıyla son haftalarda sergilediği performansa karşı duyarsız kalamadım. Bir dönem hayal kırıklığı yaşatan dizi şimdilerde tekrar ümit verici hale geldi. Çünkü kendini aşmayı başardı. Böylece geleceğe uzanabilecek bir yol da çizdi kendine. Böyle güzel gelişmeler olunca biz de ‘Karagül’ün bu tablosuna bakıp erken final meraklılarına birkaç söz edelim dedik.
‘KARAGÜL’ KENDİ AÇMAZINI KIRDI
Hani bazı insanlar vardır, baştan yenik başlarlar yaşam yolculuğuna ve ne yaparlarsa yapsınlar kalıpları yıkıp ilerleyemezler. Bazıları da vardır her durumda doğrulmayı becererek sağlam adımlarla yürürler. FOX’un dördüncü sezonunu sürdüren ‘Karagül’ü de ikinci kategoride. ‘Kalktı, kalkacak’ haberleriyle anılmanın ardından
Magazin dünyasında adettendir hep belirli isimlerin üstüne oynamak. Çünkü onlar yaşantılarıyla, yaptıklarıyla bol malzeme sağlarlar. Üstelik ses getirici davranışlarla popüler hale geldikçe onlara dair haberlere gösterilen ilginin artma avantajına da sahiptirler. Yani çift yönlü bir çıkar söz konusudur orta yerde. Bundan dolayı da hak etsin veya etmesin sansasyon yaratan, her daim birkaç tık önde olur magazinde.
Aynı durum diziler için de geçerli. İzleyici ilgisini çekmek için magazine sürekli haber pompalamak adeta moda. Ancak bu taktiğin ne derece tuttuğu konusu tartışmaya açık. Nitekim son dönemde, medyada gözde durumundaki isimleri kadroya doldurmanın yanı sıra magazin desteğini de arkalarına alıp büyük umutlarla ve reklam ataklarıyla ekrana çıkan yapımların nasıl hayal kırıklığı yaşadığını hep birlikte görüyoruz. Yani artık magazin ve medyatiklik eskisi kadar izleyiciyi, dolayısıyla başarıyı etkilemiyor. Senaryo kalitesi ve oyunculuk yeteneği daha etken halde.
Öte yandan sessiz sedasız kendi yolunda emin adımlarla yürüyen yapımların gerek yurt içinde gerekse kilometrelerce uzakta yarattıkları ilgi seli de ekranın gerçeklerinden. Nasıl ki, Kanal 7’nin günlük dizisi ELİF
Yerli dizi çeşnisine sık sık yenilerin eklendiği, en iddialı oyuncuları bünyesinde barındıranların bile eskisi kadar ilgi görmediği ekranlarımızda dünya çapında üne sahip yapımların çekiciliği kuşkusuz apayrı. Dr. Who, Peaky Blinders, Hannibal derken… Farklı türden yabancı dizileri olanca renkliliğiyle Türk izleyicisiyle buluşturan TLC kanalı, sevilen dizilerin yeni sezonlarıyla adeta şölen yaşatıyor. Bu şölenden bizim payımıza düşen de, ‘Vikings’ dizisinin yeni sezonunun dört bölümünü Amerika’da ve ülkemizde yayına çıkmadan önce izlemek oldu!
Şöyle ki; Tarihi aksiyonlara meraklı olanların tutkusuna dönüşen ‘Vikings’in dördüncü sezonu, Amerika yayınıyla aynı gün yani 19 Şubat Cuma günü saat 22.25’de TLC’de başlayacak. Ancak dizinin yapımcısı olan MGM Stüdyoları bize müthiş bir sürpriz yaptı ve dördüncü sezonun ilk dört bölümünü herkesten önce izleme fırsatı yarattı. Böylece biz de kişiye özel maille yollanan linklerden izlediğimiz ‘Vikings’ dizisinin yeni sezonuna erkenden kavuşma şansını yaşadık… Tabii sürpriz bozan durumu yaratmadan yorum getirme fırsatını da!
***
‘Vikings’ dizisini özel gösterimle izlemenin ardından öncelikli sözüm, yeni sezonunda işlerin bir hayli