Sıkılmadan, severek izlediğim nadir romantik komedilerdendi ‘Aşk Yeniden’. Kolayca tahmin edilemeyen gidişatı, farklı karakterleriyle yarattığı naiflikleri… Zıt aile yapılarıyla geliştirilen kültürel çeşnisi… Komedilerdeki klişelerden mümkün mertebe uzak kalan içeriği… Ve en önemlisi de Özge Özpirinççi ile birlikte harika bir tablo yaratan Buğra Gülsoy’un doğal haliyle kalbimizi fetheden Fatih’i… Kısacası keyif verici bir işti.
Birbirlerinin boşluklarını dolduran, yeri geldiğinde izleyiciye mesajlar yollayan karakterlerini usta oyuncularla sunan dizi, kimi zaman ölçüyü ufaktan kaçırsa da hem ekran başındakileri memnun etme kapasitesini sürdürüyordu. Hem de reyting yarışında hep başa güreşmeyi biliyordu. Özellikle Zeynep ile Fatih’in uçak sarsıntısından başlayıp yalanlar üstünden yol alarak gerçeğine ulaşan evlilik halleriyle ayrı bir dünya kurmuştu FOX ekranında.
‘Aşk Yeniden’i tasvir ederken geçmiş zamanlı bahsediyorum. Çünkü ortasından daldığı ilk sezonunu güle oynaya geçiren dizi için ikinci sezonun aynı verimliliği taşımadığı kesin. Sanki üstüne kötülük tozu serpiliverdi de bu süreçte epeyce kan kaybetti. Gerçek şu ki, Şekercizadeler ile Taşkıranlar arasındaki ilişkiye dış mihraklar müdahil olmaya başladıkça ‘Aşk Yeniden’in güzelim temposu da yavaş yavaş rayından çıkmaya başladı.
KONU TÜKENDİ, KARAKTERLERE YÜKLENİLİYOR!
Son bölümlerinde iyice garipleşmeye başlayan, yerli yersiz sahnelerle izleyiciyi bezdiren ‘Aşk Yeniden’in bozulma sürecinin temeli, Selim’i biyolojik babası Ertan’a kaptırmama gayreti! Hamileliği duyduklarında sonlandırılmasını isteyip çocuk doğup büyüdükten sonra babalıklarını hatırlayanlar kervanından bir örnek olarak ‘Aşk Yeniden’de boy gösteren Ertan ile kötü kaynana Mukaddes’i birbirinden uzak tutmak için bulunan ‘ayrılık’ formülü, dizinin özünden sapmasının başlangıcını yarattı. Ardından zıvıtmalar bir bir çıktı piyasaya.
Evet, kabul. İlk etapta Fatih ile Zeynep ayrılığının yarattığı bir hoşluk vardı. Şaziment’in Amerika’dan gelen sevgili olarak devreye sokulması da iyiydi. Fakat bu durum uzatıldıkça gelişen abartıların negatif etkisi kendini gösterir oldu. En başta da eskisinden yenisine, cümle karakterin yapısı yoldan çıktı. Ayrılık yalanından alabildiğine saçma olaylar geliştirilirken arada güzel sahneler izlesek bile genel itibariyle güzelim dizinin özü kaydı.
Darbeli Haydar’ın çok değişik bir renk kattığı ‘Aşk Yeniden’e şirazesini kaydıran gelişmeler, Kara Meryem ile birlikte diziye dâhil olan mafyatik havayı güçlendiren Vahit’ten başlayıp, Şaziment’le zirve yaptı. Karakterlerini tanıdığımızdan çok farklı hale getiren senaryonun mantıksızlıkları da bu etapta gelişti zaten.
Kendini beğenmiş tavırları olsa da kabul edilebilir sınırlar dâhilinde davranan Mukaddes’in birdenbire alabildiğine çatlaklaşması, ölçüsüzleşen feryat figanı… Tombaladan çıkan teyze Mukadder’in erkek sevdası… Cahit’in katili diye sunulan Meryem’in masumlaştırılıp şirketini onca zaman cebelleştiği Vahit’e vermesi… Birol’un katil konumuna düşmesi… Ertan’ın babalık hevesinin paragözlüğe dönüşümü ve ardından hafızasını kaybedip Mahmutlaşması… Fatih’in iş hayatına dalıp Selin’le rakip hale gelmesi… Orhan’ın ajanlığı… Mukaddes’in akıl hastanesine düşmesi, kaçması… Cevat’ın Şaziment mağdurluğu… Ve daha neler neler. Şaziment demişken… Dizinin şamatacı ve saçma hale dönüşmesinde onun payı büyük!
‘Aşk Yeniden’in onca zaman kapalı kapılar ardında tutup gün yüzüne çıkarttığı Şaziment, ortaya bir çıktı pir çıktı. Tamam. Farklı konuşması, internet âlemine bağımlılığı ve azman halleriyle güzel bir karakter. Ama bir yere kadar. Türkçeyi katledip İngilizceyle harmanlayan car car konuşması öylesine şişirildi ki dayanmak mümkün değil. Tıpkı Mukaddes gibi kendini aşarak saçmalaşan karakterin diziye katkıdan ziyade zararı dokunmaya başladı. Hele ‘Birol Bey ben sana âşık oldum sende bana olsana’ diyen Şaziment ile Dilber’in Birol için yaptığı atışmalı düello… Veya sokaktaki tacizci magandayla yapılan muhabbetin uzadıkça uzaması… Abuk sabuk konuşmalar, dövüşmeler…
Nedir Allah aşkına bunların esprisi? Açıkçası konunun tükendiği yerde karakterlere yüklenildiği, onların abartılarından medet umulduğu gerçeği gözümüze sokuluyor. Sanki birileri Şaziment başta olmak üzere tüm karakterleri sabote ediyor gibi. Yok, eğer bu abartılarla ‘Aşk Yeniden’in komedisine katkıda bulunulduğu düşünülüyorsa, o zaman da böylesi senaryo gelişimleri yaratanlar kendileri acaba gülebiliyorlar mı diye sormak lazım.
Neticede; Komedi işlerini uzun süre aynı kalitede tutmak zor. Bunun için işi tadında bırakmak gerek. Bu açıdan rekabetin kızışması ve konunun tıkanmasıyla zora düşen ‘Aşk Yeniden’ de şirazeyi hepten kaydırdı. Yeni bir sezonu olmayacağı kesin de… Hiç olmazsa ekranda kaldığı sürece izleyicisinin komedi zevkine saygıyı sürdürse… İnsanları bezdirerek finale gitmese diyorum. Biz bunların hangisine bakıp, severek izlemeye başladığımız Derin Şevket’li ‘Aşk Yeniden’in eski tadını bulabiliriz ve ona veda ederken güzelliklerle anabiliriz ki!
Anibal GÜLEROĞLU