Kaliteli dizileri yeterince tanıtamayıp finalsiz noktalamalarla izleyicisini küstürse de Show TV’nin, ekrandaki şov gücü malum… Acun Ilıcalı’yı televizyon dünyasına kazandırması bir yana, ‘Güldür Güldür Show’ ile sergilediği performans, kanalın diziler konusundaki kusurunu kapatacak türden. Tekrarlarıyla bile izleyicinin ilgisini çekişini ibretle izliyoruz. Hayli masraflı ve meşakkatli dizilerle uğraşmaktan daha avantajlı değil mi böylesi programlar?
İşte bu gerçeğin ışığında Show TV ekranı yeni bir şovu daha ağırlamaya hazırlanıyor. Tanıdığınıza, sevdiğinize çok büyük sürprizler hazırlayarak gecelerinizi şenlendirme iddiasında bulunan programın adı, ‘Demet Akbağ ile Çok Aramızda’… Demet Akbağ’ı yeniden televizyon izleyicisiyle buluşturacak olan yapım, Cumartesi günü saat 20. 00’de Show TV'de başlıyor!
SIRA DIŞI BİR ŞOV OLUR MU?
İlk tanıtımıyla kendini gösteren ve içeriği hakkında ipuçları veren ‘Demet Akbağ ile Çok Aramızda’ programı, hem şaşırtıp hem eğlendirmeye odaklanmış gibi görünmekte… Oldukça büyük ve iddialı bir hedef. Zira işin ‘eğlendirmek’ yönü neyse de… Öylesine çok çeşit yapım yer buldu ki ekranlarda, bundan sonraki programların izleyiciyi ‘şaşırtmak’ zor
Biz özel sorunlarımızla boğuşup köşemizi bir parça ihmal etmişken yaz heyecanı sarıvermiş ortalığı. Herkes yeni faaliyetler peşinde. Diziler, festivaller, etkinlikler birbiri ardına gündeme düşmekte. Yaz sıcağında Ege’den işlerle, romantik komedilerle izleyiciyi televizyon izlemeye yönlendirme modası bu yıl da geçerli. Hoş başka seçenek de yok ki!
Kapsamlı içeriklere kışın bile pek rağbet edilmediği gerçeğinde… Eli yüzü düzgün fantastik bir yapım arzulasak… Bunların hakkını verecek biçimde çevrilmesine güç yetmez. Korku türü deseniz, herkese göre değil. Hem sinemacılarımız sağ olsunlar. Ortalık yerli korku filminden geçilmiyor. Mafyalı, töreli işler de zaten her türden gani gani. Öyle ki, normal drama gibi başlayıp bu tarza meyledeni dahi mevcut. Hem yazın bunaltıcılığında bunların kafası da pek çekilmez doğrusu. Dolayısıyla geriye kala kala romantik komedilere ve kafa dağıtıcı eğlenceliklere bel bağlamak kalıyor.
İşte bu noktada ilk etapta ATV’nin yeni dizisi ‘Rengârenk’ çıkıyor karşımıza…
NTC MEDYA’DAN ‘RENGÂRENK’ BİR İŞ!
ATV’nin yeni dizisi ‘Rengârenk’in çekimlerine başlandığı haberi düşer düşmez ilgim hemen bu konuya yöneldi. Çünkü NTC Medya, bazı yapımları, misal ‘G
Önüm arkam sağım solum DİZİ durumundaki ekranlarda, televizyon gündeminde pek öne çıkartılmasalar, magazinsel boyut taşımasalar bile birbirinden ilginç içeriklere sahip olan… Dizilerin kısırdöngüsünden kurtulma fırsatı yaratan farklı tatların da bulunduğu bir gerçek. Dolayısıyla arada sırada bunlardan birkaçını hatırlatıp izleyici ufkunu genişletmekte fayda var.
İşte bugünkü yazımızın konusu da böylesi yeniler. Önceliği CNN Türk’ün yeni programına vererek televizyon dünyasından farklı tatlara göz atmaya başlayalım.
AYNUR TARTAN İLE ‘TATLI SOHBETLER’…
Ünlü konukların ağırlandığı, mutfaklarda birbirinden güzel yemeklerin hazırlandığı sabah programları, başta hanımlar olmak üzere izleyicinin hem magazinsel merakına, hem de damak zevkine hitap eden işler… Farklı isimlerin bu türde ürettiği yapımlar da hafızalarda. Şimdi bunlara CNN Türk ekranından bir yenisi daha ekleniyor. Gazeteci, yazar ve televizyoncu Aynur Tartan’ın ‘Tatlı Sohbetler’i başlıyor.
Aynur Tartan; medya, sanat ve iş dünyasından ünlü isimleri mutfağında ağırlayacağı yeni programında, her hafta kolay, pratik, lezzetli küçük ikramlıkları konukları ile birlikte sevgi ve sohbetle hazırlayacak. Şık, neşeli ve
Eskiden ‘belgesel’ dendi mi ya hayvanlar âleminden aslan-kaplan görüntüleri akla düşerdi ya da ‘belgesel’ merakı entel dantel etiketi olarak algılanırdı. Ancak değişen bakış açıları ve kültür seviyesi zamanla bu yaklaşımları da etkiledi. Böylece ‘belgesel’ olayı da her alandan konularla seyirciye hitap eden bir tür olarak gücünü ortaya koymaya başladı. Üstelik sadece tematik kanallarda değil, festivallerden belgesel günlerine türlü etkinliklerle de halka indi belgesellerin büyülü dünyası.
Bu yıl sekizinci kez düzenlenecek olan ‘TRT Belgesel Günleri’ de bu açıdan bir fırsat. Zira festivalde tüm etkinlikler ve gösterimler halka açık ve ücretsiz! Yani ‘Belgesel izlemek istiyorum ama sinemaya verecek param yok’ mazeretini tamamen ortadan kaldıran bir organizasyon durumunda ‘TRT Belgesel Günleri’. Bu açıdan biz de köşemize taşıyalım dedik.
***
12- 16 Mayıs 2016 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilecek olan ‘8. TRT Belgesel Günleri’, 12 Mayıs akşamı Harbiye Radyoevi'ndeki açılış davetiyle start alacak ve 16 Mayıs akşamı TRT Tepebaşı Stüdyoları'nda düzenlenecek olan gala gecesi-ödül töreniyle son bulacak.
TRT Belgesel Günleri’nin açılışındaki belgesel, ödüllü yönetmen
Hani ‘At binenin kılıç kuşananın’ derler ya… Her türden çaba harcayarak ekranda yer edinmek isteyen yapımların rekabetçiliği o denli zorlu hale geldi ki, bu ortamda galip gelebilmek için böylesi bir maharet sergilemek lazım. Ne yalan söyleyeyim Kanal D’nin ‘Arka Sokaklar’ı bu konuda harikalar yaratıyor. Hem at biniyor hem de kılıç kuşanıyor. Yani rakipleriyle çekişmede eli bir hayli güçlü.
Tekrarlarıyla da hatırı sayılır bir kitle tarafından izlenerek gücünü ortaya koyan ve yediden yetmişe hitap ederken bir nesli büyüterek 400 bölüme ulaşan yapımı en baştan bu denli çekici kılansa, bölümler boyu süren aşklarının izleyici tarafından benimsenmesi. Öyle ki, polisiye aksiyonun ötesinde Zeynep-Murat, Elif-Sinan gibi yarattığı çiftler kendi fanlarını oluşturmuştu. Ancak Zeynep’in ve Elif’in ölümleriyle kırılma noktaları yaşayan ‘Arka Sokaklar’da Sinan’ın, Murat’ın ayrılıkları da eski sezonların tadını aratır olmuştu. Çiftlere özen konusunda geçmiştekinin aksine daha yüzeysel sahneler yaratarak içeriğin, romantizmle komedi yönünü gittikçe zayıflatan dizinin şu anki başarısında en büyük etken nedir diye baktığımızda… Oduncu Mesut ile Hüsnü Çoban ve Ailesi diyebiliriz rahatlıkla.
Rız
Son yılların en sıcak yazına doğru adım adım ilerlerken diziler cephesinde de hararetli bir hareketlenme gözlenmekte. Yaza erken merhaba demeye çabalayanların yarışına, yeni dizilerin kıran kırana rekabetçiliğinde tanıklık ediyoruz. Bunun ötesinde eski işlere baktığımızda…
Bir yanda final yapıp ekrana veda edecek olanların, bölümler boyu eteklerinde biriktirdikleri taşları son birkaç bölümde dökme telaşını izliyoruz... 'Karagül' misali! Diğer yanda yaz sonrası yeniden izleyiciyle buluşacakların sezon finalleriyle yarattıkları heyecan yaşanmakta. Nasıl ki, TRT 1’in sevilen dizilerinden ‘Filinta’da olduğu gibi. Biz de kendini sorgulatan detaylarıyla, yeni sezon kaygılarıyla diziyi bir kez daha ele alalım dedik.
‘FİLİNTA’NIN TARİHİ DİZİYE DÖNÜŞÜMÜ…
Altuğ Küçük tarafından yaratılarak ve birbirinden ilginç karakterlerle donatılarak ekrana taşınan, sonrasında değişimler geçiren dizinin ikinci sezon finalini yorumlamadan ve izleyici kaygısını dile getirmeden önce aklıma takılan bir noktaya değinmek istiyorum. Bu da ‘Filinta’nın tarihi yönü!
Dizi, ilk sezonuna ‘Bir Osmanlı Polisiyesi’ olarak başlarken, ‘Bu bir tarih dizisi değildir' saptamasıyla dikkat çekmiş, içeriğindeki
Kazançlar ve kayıplar üstüne kurgulanan hayatı yaşarken ne çok hata yapıyoruz, hiç düşündünüz mü? Belli noktalara odaklanmaktan nice güzellikleri gözümüzden kaçırıyoruz. Kimi zaman yaptığımız yanlışın farkına varıp zararın neresinden dönsek kârdır mantığıyla hareket ediyoruz. Kimi zaman da hiç fark etmeden geçip gidiyoruz. Tabii güzel şeylere duyduğumuz özlem de dilimizden düşmüyor bu arada. Bu olumsuz gelişimde kişisel hatalarımız kadar bizi sarmalayan yoğun temponun payı da büyük kuşkusuz.
Nitekim ekranların dizi bolluğunda gelişen gözden kaçışlarda da aynı mantık hâkim. Şimdiye dek pek çok kaliteli yapım, gerek izleyicinin fark edememesi sonucu, gerekse kanalların yanlış taktikleriyle kim vurduya gitti. İpe sapa gelmez işler reytinglerde iyi sonuçlar alırken fark yaratma özelliklerine sahip diziler heba oldu. Nasıl ki ‘Kış Güneşi’ de değeri bilinmeyenlerden!
‘KIŞ GÜNEŞİ’Nİ BİZE YAR EDERLER Mİ?
İlk bölümden itibaren ilgiyle izlediğim dizilerden biri, ‘Kış Güneşi’… Öyküsü güzel, kurgusu başarılı. Oyuncu kadrosu deseniz, usta ve sevilen isimleri bir araya toplamış. Müzikleri, içeriğin duygusunu yansıtan, sahnelerle bağdaşan nitelikte. Senaryonun mantığı da, ufak tefek
Toplumların yapı taşı olan ‘aile’, yediden yetmişe herkesi ilgilendiren bir olgu. Problemleriyle, ilişkileriyle, çoluk çocuk öyküleriyle hayatın ta kendisi aile denilen kurum. Bundan dolayı, kurgu dünyası için de aile çerçevesinde gelişen konular her zaman için öncelikli tercih durumunda. Üstelik kolayca benimsenebilecek karakter çokluğuyla malzeme sıkıntısı çekmemek adına da avantaj yaratma özelliğine sahip. Ayrıca ailelerin iç dünyasını yan konularla besleyip dizi yaratmanın farklı türdeki senaryo üretmeye nazaran daha kolay olduğunu da kabul etmek lazım. Ekranlara baktığımızda karşımıza çıkan tablo da bu mantıkla uyumlu zaten. İçeriklerin hemen hepsinin temelinde aileler bulunmakta. Gerek komedi, gerekse dram türü dizilerde ailelerin öyküleri bolca işlenmekte.
Öte yandan Güney Kore yapımlarının ekranlarımıza adapte edilmesi de dizicilerimizin sıkça başvurduğu yollardan biri. Yeniden konu geliştirmek yerine, mevcut bir temel üstünden bina yükseltme mantığı ağır basıyor. Nitekim aşk üçgenlerine dair pek çok yapımla ekran şansı denendi bu uğurda. Romantik komediler devşirildi Uzakdoğu’dan. Bir örnek de sahte aile temeline dayanan, ‘Aile İşi’… Şimdi ATV’nin yeni dizisinde