Ortalık bunca garabetle doluyken hayatın kendisini anlamak için tam anlamıyla müneccim olmak lazım. Dün kara denilene bugün ak diyenler mi istersiniz yoksa düşmanken bir anda canciğer kuzu sarmasına dönüşenler mi? Gayrı istediğiniz yerden tutun, dilediğiniz biçimde yorum getirin çevrenizde olup bitene. Herkesin yaşamı da görüşü de kendisine nihayetinde.
Nasıl ki uzun sürelerini doldurmak için ne yol izleyeceklerini şaşıran, hapishane-hamilelik gibi atraksiyonları kullanmaktan gına getiren ve dahi uyduruk yan öyküler yaratıp yeni karakterler devreye sokarak olayları geliştirmeye çabalayan diziler âleminde de olan bitenler aklın alacağı türden değil. Bir bakıyorsunuz pervasızca kötülük yapmaktan çekinmeyenler sütten çıkmış ak kaşığa döndürülmüş… Birbirinin gözünü oyanlar dayanışma içine girip etle tırnak haline gelmiş. Hani hayatın tıpkısının aynısı bir durum mevcut dizilerde de…
Öte yandan değişmeyen tek şeyin değişim olduğu gerçeğinde insanların mevcut hallere göre şekillenmesini veya pişmanlık göstermesini de bir dereceye kadar normal kabul etmek lazım. Aksi takdirde her durumda aynı davranarak gerçeklerden uzaklaşmış olur, bakış açımızı sabit tutarak günceli inkâr eder
Hayatımızın her evresi yarışmalarla doluyken televizyon dünyasının da en az diziler kadar yarışmalara yönelmesi ve izleyicinin de bunlara rağbet etmesi gayet doğal. Bundan dolayı sürekli her zevke hitap edecek türden yeni yeni işler çıkıyor karşımıza. Kimi kendini sevdirip tutunuyor, kimisi de birkaç bölümde hesabı kesiyor. Ancak çeşitli formatların yerlileştirilerek ekranlarımızda yer almasına karşın aralarında ekstra bir yön bulmanın neredeyse imkânsız olduğunu da unutmamak gerek. İşte o nedenle şöyle baştan sona ilgiyle izlemişliğim yok. Esasında bilgiye dayalı olanların dışında, yarışmalarda yaşananların şovdan-danışıklı dövüşten ibaret olduğu düşüncesi de zihnimde ağır basmıştır her zaman. Hoş, yabancılarda da örneklerine rastladığımız üzere, bilgi yarışmalarında dahi al takke ver külah olabiliyor ya… O da ayrı bir konu. Öte yandan yarışmanın kendini izlettirebilmesi için farklı bir tat hissettirmesi de önemli.
Anlayacağınız bir şarkı yarışmasını sonuna dek beğeniyle izleyeceğimi söyleseler ‘Şaka yapıyorsunuz’ derdim. Lakin jüriyi oluşturan ve yarışmacıların koruma meleği konumunu üstlenen Kibariye ile koruma dışı kalanların eleyicisi pozisyonunda olan Serdar Ortaç’ın
Bir yılı daha ardımızda bırakıyoruz. Durdurmak ne mümkün? Yılsonu, yılbaşı derken… Çocukken geçmek bilmeyen zaman biz büyüdükçe akıp gidiyor adeta. Yılın son günleri bu yüzden hep hüzünlü bulunur ya, bir yandan da biten seneyi eğlenerek noktalamak isteriz. Rutine binen günlerde, acısıyla tatlısıyla yaşamımızı tüketirken bize yoldaşlık eden televizyon dünyası da bu isteğimizi tatmin arayışımızda başı çeker. Tabii herkesin seçimi kendine…
Kimileri programların şarkılı türkülü özel bölümleriyle biten yılı uğurlayanları izlemeyi tercih eder… Kimi eğlence yaşatmanın ötesinde tüm yılın özetini sunan yapımlarda karar kılar. Biz de bu doğrultuda yılsonunun özel programlarından dikkat çekenleri ele alalım dedik. ‘Yılbaşı kutlansın mı, kutlanmasın mı’ tartışmalarının da yaşandığı gecede kanallar bize neler sunuyormuş bakalım.
VICTORIA’S SECRET MELEKLERİ TLC’DE
Adriana Lima, Alessandra Ambrossio, Lily Aldridge, Elsa Hosk, Jasmine Tookes, Karlie Kloss, Bella ve Gigi Hadid… Bu yılbaşı yine TLC ekranından izleyiciye seslenecek ve göz kamaştırıcı varlıklarıyla podyumu inletecek meleklerden bazıları…
Yılbaşı gecesi saat 24.00’te TLC’de başlayacak olan ve ilk kez Paris'te gerçekleşen Vi
Dizi dünyamızda ilginç konulara rastlamak pek nasip olmuyor. Çoğunluk ya uyarlama ya da benzer öyküler üstüne. Klişeleri yıkan, merak uyandırıcı, heyecan veren ve bıktırmayan yapımlar nadiren karşımıza çıkmakta. Bunlardan biri de ‘Yeter’ dizisiydi. ATV ekranında yer aldığı ilk günden itibaren her bölümünü ilgiyle takip ettim ve final haberini duyduğumda da çok üzüldüm doğrusu. Zira Yurdaer Okur’un dev performansıyla diziyi sırtlayan Yekta Harmanlı, gerek zekâsıyla gerekse disiplinli kişiliğiyle en sevdiğim dizi karakterlerinden olmuştu ve onun taktikleriyle yol alan öyküyü izlemek keyif vericiydi.
Ancak her güzel şeyin sona ermesinin kaçınılmaz olduğu da bir gerçek. Hele rekabetin tavan yaptığı ekranlarda güzelliklerin noktalanması daha bir kaçınılmaz. Çünkü reyting kılıcı ne hikmetse hep finali hak etmeyenleri biçmekte…
Nasıl ki Nalân Merter Savaş ile Vilmer Özçınar’ın yaratıcı kalemiyle hayat bulan ‘Yeter’in finale gitmesi de böyle! Bana göre rahatlıkla sezon sonunu getirebilecek bir kapasiteye sahipti. Ama bir yandan Pelin Karahan’ın hamileliğinden ötürü diziden ayrılışını anlayamayan izleyicinin Aylin karakterinin ölümünü hazmedemeyişinden, bir yandan ‘Vatanım Sensin’
‘Herkes tarih yapabilir ancak sadece büyük bir adam tarih yazabilir’ demiş Oscar Wilde. Tarih yazmak kadar yaşatabilmek ve gelecek nesillere intikal ettirebilmek de önemli. Bu açıdan bakıldığında, kurgulara önemli bir görev düştüğü gerçeği çıkıyor ortaya. Elbette ki, bu büyük bir sorumluluk. Öyle yalap şalap ortaya konan dizilere benzemez. Zira gerek dönem atmosferini hissettirmek, gerekse tarihi gerçeklerle paralel yol almak ciddi bir çalışmayı gerektirmekte. Dolayısıyla senaristinden yönetmenine, yapımcısından oyuncusuna topyekûn iyiyi yapmaya odaklanmak lazım. Nitekim ele aldıkları her projede tarihe iz bırakma hedefini güderek yola çıkan ES Film'in ‘Filinta’ dizisinde böyle bir tabloyu izlemiştik.
‘Bir Osmanlı Polisiyesi’ şeklinde ekranda yerini alan yapım, senaristi Altuğ Küçük’ün yaratıcılığıyla Hollywood yapımlarına taş çıkartan bir dizi keyfi yaşatmıştı bizlere. Uyarlama olmayışı, tamamen özgünlüğe dayalı ilerleyişi ve en önemlisi harika karakterleriyle televizyon dünyamızda istenirse çok başarılı aksiyonlar çıkartılabilineceğini ispatlamıştı.
Serhat Tutumluer ve Mehmet Özgür’ün canlandırdıkları Boris Zaharyas ve Kadı Gıyaseddin’le Filinta ve Bıçak Ali’nin maceralarındaki
Yabancı dizilerle bizimkilerin farkı sadece süreleriyle değil sezonlarıyla da gösteriyor kendini. Bizdeki yeni sezonlar başladı da veda edenler bile oldu. Buna karşılık yabancı yapımların yeni başlangıçları da, sezonlardaki bölüm sayıları da bir başka. Dolayısıyla yerlilere kıyasla daha bir özenli oluyorlar ve film tadında izletiyorlar kendilerini.
Nasıl ki rüzgârın çocukları dediğimiz ‘Vikings’ dizisinin yeni sezonunu Amerika yayınıyla aynı gün başlatarak takipçilerini tarihi dramanın heyecanından mahrum etmeyen TLC’de yeni sezonlarını başlatacak olan diğer yapımlar da böyle!
Kalite tavan yapınca ben de bunlar nelermiş kısaca bakalım ve yerlilerin veremediği dizi heyecanını arayanlara önerelim istedim. Önermek bizden dikkate almak her zaman olduğu gibi size kalmış.
POLDARK, YENİ SEZONUNU TÜRKÇE KONUŞARAK BAŞLATIYOR
Winston Graham’ın ‘Poldark’ isimli romanlarından uyarlanan İngiliz dizisi, 18. yüzyılın sonlarında geçen bir yapım. Üç yıl boyunca ordu adına kaçakçılıkla savaştıktan sonra memleketine dönüp babasını ölmüş, ailesinin servetini yok olmuş ve orduya katılırken geride bıraktığı
Hesapsız kitapsız işe koyulmanın yanlışlığı hep konuşulur da insanlar bu tuzağa düşmekten bir türlü vazgeçmez nedense... Artık aşırı güvenden mi diyelim yoksa ‘Nasılsa beğenen çıkar’ vurdumduymazlığıyla karşılarındakini aşırı küçümsemekten yorumunu mu getirelim… Neticede bu döngü biteviye çıkar karşımıza. Tabii elde kalan da, kabahati başkasına yüklemenin en kestirme yolu olan, ‘Bu reva mıydı bize’ sorgusuyla tepki göstmek ve hüsran olur çoğu zaman. Hâlbuki kişisel öngörüsüzlüğün ve boş vermişliğin neticesidir yaşanan!
Sayıları her sezon daha da artarak kıran kırana ekran mücadelesine girişen diziler açısından da durum pek farklı değil. Gerçekten hak ettiklerinin gerisinde sonuç alanlara reva görülen haksızlık bir yana, başarısızlıkla karşı karşıya kalanların asıl sorunu içlerinde. Öylesine hızlı bir tempoda ve plansız programsız yaratılıyorlar ki, hatalarını göremiyorlar ve kendilerini bekleyen hayal kırıklığı ihtimalini fark edemiyorlar.
Nitekim Kanal D’nin finale yollayacağı ‘Altınsoylar’ dizisi de aynı kaderi paylaşanlardan. ‘Altınsoylar’a bu reva mıydı peki? Bunun böyle gelişeceğini baştan söylediğime göre…
‘ALTINSOYLAR’IN GÖSTERDİĞİ GERÇEK NE?
‘Tatlı İntikam’ı
Yeni gelenlerin, mevcutların yerini almasıyla eskilerin devrinin dolduğuna işaret eden 'öteleme' gerçeği ne yazık ki, sadece ‘Yenisi geldiğinden eskisinin hükmü yoktur’ alışkanlığının hâkim olduğu yaşamda değil, dizi dünyasında da alabildiğine hüküm sürmekte. Eskiye kıyasla daha fazla yeni yapım devreye sokan kanalların gelenlere yer açmak için yaptığı gün ve saat değişimleriyse bu hükmün mutlak gereği.
Nasıl ki, zirveden yola çıkıp yaz dizisi olarak varlık bulduğu ekranın yeni döneminde de ilk beş içinde kalmayı başaran… Buna karşılık gün değişimi sonucu sekizinci sıraya gerileyen, ardından da her iki grupta 11’inci olan ‘Yüksek Sosyete’ de bu hükümden pay alanlardan. Durum ortada… Bu değişim ekranların başarılı işlerinden olan yapıma yaramadı.
Peki, hal böyleyken gidişat ne yönde gelişecek? Malumun ilamı gibi olacak ama aynı pozisyona düşen her diziye yaptığımız gibi bir kez daha durum değerlendirmesinde bulunalım.
YÜKSEK SOSYETE’NİN ŞANSI NEDİR?
Gittikçe kan kaybeden ‘Yüksek Sosyete’nin ekranda kalıcılık şansı nedir diye baktığımızda… İki etken çıkıyor karşımıza. Bunlardan ilki maruz bırakıldığı gün değişimi!
‘Kalbimdeki Deniz’ ile ‘O Ses Türkiye’nin birinci olduğu