Anibal Güleroğlu

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

Tüm Yazıları

Yeni gelenlerin, mevcutların yerini almasıyla eskilerin devrinin dolduğuna işaret eden 'öteleme' gerçeği ne yazık ki, sadece ‘Yenisi geldiğinden eskisinin hükmü yoktur’ alışkanlığının hâkim olduğu yaşamda değil, dizi dünyasında da alabildiğine hüküm sürmekte. Eskiye kıyasla daha fazla yeni yapım devreye sokan kanalların gelenlere yer açmak için yaptığı gün ve saat değişimleriyse bu hükmün mutlak gereği.

Nasıl ki, zirveden yola çıkıp yaz dizisi olarak varlık bulduğu ekranın yeni döneminde de ilk beş içinde kalmayı başaran… Buna karşılık gün değişimi sonucu sekizinci sıraya gerileyen, ardından da her iki grupta 11’inci olan ‘Yüksek Sosyete’ de bu hükümden pay alanlardan. Durum ortada… Bu değişim ekranların başarılı işlerinden olan yapıma yaramadı.

Haberin Devamı

Peki, hal böyleyken gidişat ne yönde gelişecek? Malumun ilamı gibi olacak ama aynı pozisyona düşen her diziye yaptığımız gibi bir kez daha durum değerlendirmesinde bulunalım.

YÜKSEK SOSYETE’NİN ŞANSI NEDİR?

Gittikçe kan kaybeden ‘Yüksek Sosyete’nin ekranda kalıcılık şansı nedir diye baktığımızda… İki etken çıkıyor karşımıza. Bunlardan ilki maruz bırakıldığı gün değişimi!

‘Kalbimdeki Deniz’ ile ‘O Ses Türkiye’nin birinci olduğu gecede ‘Seksenler’, ‘Aşk Laftan Anlamaz’ gibi yapımların gerisine düşen dizinin, mevcut düzende kendine yer edinmesi hayli zordu. Keşke günü hiç değiştirilmeseydi de yayınlandığı gecenin ikinci kuşağına atılsaydı. Ancak Cumartesi gecesini doldurmak isteyen Star belli ki, ‘Yüksek Sosyete’nin gördüğü ilgiye çok güvenmiş ve yeni gününde de iş göreceğini ummuş. Yanılgıyı anlamak için değişim sonrası ilk bölümün sonuçları yetti de arttı bile. Ama aynı gecede ısrar edildi ve dizi üç basamak daha geriledi.

Peki, bu sonuç sadece dizinin yeni gün olayından mı kaynaklı? İşte bu noktada ikinci etken giriyor devreye… Ki o da ‘Yüksek Sosyete’nin bizzat kendisinden!

İçeriğindeki her türlü klişeye rağmen kendi farkını yaratmayı bilen işlerden olmuştu ‘Yüksek Sosyete’. Yufka yürekli ve sevecen Ece ile ailesinin sevgiden yoksun zenginliğini tezgâhtar hayatına tercih edecek kadar sosyetik dünyadan bunalan Cansu’nun Mert ve Kerem’le sergiledikleri romantik komedi tablosunu baştan itibaren çok beğenmiştik. Yanı sıra bir annenin tüm öfkesini kızına yoğunlaştırmasını ve adeta ona karşı kin kusmasını da sorgulatır hale gelen dizinin yetişkinler kanadında da Süreyya-Metin ilişkisinden yansıyan kadına dair gerçekler de diziye dikkatleri yoğunlaştırmak için bir nedendi. Levent’in devreye girmesinden sonra dizinin aldatılmış kadın mecburiyetindeki ezilmişlik hafifledi. Olaya aşk boyutuyla farklı bir öykü daha katılarak sadece gençler kanadına yüklenilmek yerine, yetişkinlerde de çekişmecilik başlatıldı. Buraya kadar iyi güzel… Ya sonrası? ‘Dön baba dönelim… Bir dargın bir barışık bu işi yürütelim’ mantığı!

Haberin Devamı

Romantik komedilerin en büyük handikabı olan ve dozu kaçırılınca dizileri dibe vurduran bu mantık Star’ın sevilen dizisinde öyle sık kullanılır oldu ki, ‘Yüksek Sosyete’nin de tekerine taş koymaya başladı. Kerem ile Cansu’nun ilişkisini ‘Sen küsmüştün, şimdi de ben küstüm’ hallerine sokarak adeta çocuk oyununa çeviren senaryo, sürekli aynı sahada top çevirmenin ötesine geçemediğinden izleyiciyi bıktırır hale geldi.

Haberin Devamı

Kuşkusuz bu dalga geçer gibi tekrarlara düşmenin arka planında dizi sürelerinin gereğinden fazla uzun tutulması yatmakta. Tüm yapımlar için olumsuzluk yaratan uzunluk durumunun, tesadüflerle karşılaşıp âşık olan ve türlü zorluklarla karşılaşmanın ardından birleşecek çiftlerin ilişkisine odaklı romantik komedilerde daha büyük engel teşkil ettiği de kesin. Zira tema, çoğu zaman uzatmalara müsait olmayan nitelikte! Dolayısıyla ister istemez tekrarlara düşülüyor ve çiftler darılıp darılıp barışıyor.

‘High Society’ dizisinin yerli versiyonu olarak ekrana çıkan ama 16 bölümlük orijinalinden farklı bir tablo sunan ‘Yüksek Sosyete’ de aynı girdabın pençesine düştü işte. Nasıl düşmesin ki? Elin adamı biliyor öykünün sınırlılığını ve ne kadar dayanabileceğini. Ona göre de bir sezonda 16 bölümle işi bitirecek biçimde ayarlıyor kendini. Üstelik süreleri de bizdeki gibi 120 dakika değil. Haliyle ne sürekli başa sarmalar, ne de bıktırmalar yaşatılıyor izleyiciye.

Bizdeyse, senaristlere buyur uyarla ama iki saati dolduracak bölümler boyu lastik gibi uzatılacak biçimde yapmayı ihmal etme denmekte. Diziyi orijinalinden uzaklaştırıp deforme etmeden bunu pratiğe uygulamak mümkün mü? Şimdi her şeyde olduğu gibi bunun da bir ölçüsü ve mantığı var. Yani lastik gibi uzatırken de izleyiciyi bunaltmamak ve ilgiyi kaybetmemek kısmen mümkün. Yüksek kalite performansla yola çıkan ‘Yüksek Sosyete’ ne yazık ki başlangıca kıyasla alçalan temposuyla bunu pek başaramadı.

Nihayet yüzükleri takan Mert’le Ece kanadında göze ciddi anlamda batan sorun yok ama diğerleri için aynını demek zor. Mesela, Cansu’nun gereğinden fazla ezikleştirilmesi içimizi bunaltmakta… Aşkı, intikam hırsının arkasına atan Kerem’in değişimi de diziden romantik komedinin gereklerini bekleyenleri kaçırmaya müsait. Kocasından hiç kazık yememiş, aldatılmamış gibi davranan Süreyya’nın hali de hal değil. Tamam, Metin’le bir gelecek planlamadığını söylediği Levent’e ümit veriyor ama… Gönül isterdi ki kadın aldatılmışlığını yansıtan Süreyya kanadında daha kayda değer bir öykü gidişatı yaratılsın. Mevcut haliyle, kadınları yedekte tutup işini yürütmeyi alışkanlık edinen erkeklerin ekmeklerine yağ sürer durumda. Süreyya gibi bir kadına bu hiç yakışmadı. Hele Kerem’i ve ailesini yemeğe çağırmasını ve ‘Bak ben ilişkinizi biliyordum, kanmadım’ havaları basmasını hiç mi hiç beğenmedim. ‘Yüksek Sosyete’ geçinen bir kadın bu tarzda kendini küçültür mü?

Neticede; Orijinalinden farklı gelişen ‘Yüksek Sosyete’ sadece gün değişimiyle değil aynı zamanda içeriğindeki gidişatla da çöküş yaşamakta. Bunun nedeni de, yaz aylarından yeni sezona aktarılan başarıya güvenip, izleyici ilgisine sırt dayayarak içeriğin akış hızının rölantiye alınması… Kerem ile Cansu cephesinde izleyicinin beklentisinin karşılanamaması!

Şayet senaryo işi toparlamaya niyetlenip izleyicisine yeni sürprizler sunamazsa ve diziye heyecan katacak gelişimi yaratamazsa, ivme daha da düşecektir. Yapımın, aslında pek de dişli olmayan rakiplerine karşı pozisyonu daha da gerileyecektir. Bu da ekran şansı iyice azalan ‘Yüksek Sosyete’nin sonu demektir.

Biraz gayretle yeniden parlatmak ve diziyi harcamadan adam gibi bir finalle sezonun sonunu getirmek varken ipin ucunu koyuvermek yanlış olsa gerek!

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal