Önce CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca... Ardından CHP lideri Kılıçdaroğlu aynı vaadi tekrarladı: KHK ile görevden alınan, işine son verilen herkes görevine iade edilecek!
Kemal Bey uzun yıllar devlete üst düzey bürokrat olarak hizmet etti, 11 yıldır da Atatürk’ün koltuğunda oturuyor. KHK ile görevine son verilenlerin kim olduğunu, yaptığı açıklamaya ilk desteğin neden FETÖ-PKK’lılardan geldiğini bizden çok daha iyi analiz edeceğinden hiç şüphem yok.
Ama biz iyi niyetle ve kendisine bu konuda belki de bir katkımız dokunur ümidiyle bazı bilgiler paylaşalım. Çünkü konu hassas ve devletin, hepimizin güvenliğini ilgilendiriyor.
Devlet, 15 Temmuz ihanetinden sonra 125 bin 678 kişiyi memuriyetten çıkardı. OHAL Komisyonu KHK ile kamudan çıkarılanlardan 14 bin 455’i için “Göreve iade” kararı verdi. Yaşın yanında kurular yanmasın, kimse haksızlığa uğramasın diye titiz bir çalışma yürütüyor komisyon.
Kemal Bey’e ulaşan polis memuru örneğinde olduğu gibi, hakkında
Cezaevindeki 28 Şubat’ın kudretli generallerinin affedilmesini isteyenler ‘merhamet’ diyor!
28 Şubat sürecinde ülke hortumlanırken, milyonlarca insan işini, umudunu, hepsinden önemlisi, bu ülkeye olan inancını kaybederken kimsenin aklına gelmeyen bir kavramdı merhamet.
28 Şubat sürecinde aktif rol oynadıktan sonra emekliye ayrılan paşaların birçoğu büyük holdinglerin yönetim kurullarına girmişti. Dönemin kudretli paşalarından Güven Erkaya, işadamı Korkmaz Yiğit’in danışmanı oldu. Vural Beyazıt, Etibank’ın, Teoman Koman, İnterbank’ın, Muhittin Fisunoğlu ise Sümerbank’ın yönetim kurulu üyesiydi.
Milletin parasının banka sistemi üzerinden iç edildiği bu ‘Lale Devri’ 2001’deki büyük krize kadar sürdü. Sırtını paşalara dayayan sermaye çöktü. Ali Balkaner, Hayyam Garipoğlu, Cavit Çağlar ve Murat Demirel’in bankalarına el konuldu, kendileri de hapse atıldı. Ne ilginçtir ki bu patronların bankalarının yönetim kurullarındaki paşaların hiçbiri ne sorgulandı, ne de
CHP ve İyi Parti’nin bir dargın bir barışık idare etmeye çalıştığı HDP dönüm noktasında. Kapatma davasının sonucunu beklerken bir taraftan da yerel seçimlerde büyükşehirleri hediye ettikleri gayri resmi siyasi ortaklarını resmi bir seçim ittifakına ikna edememenin kızgınlığı içindeler.
Parti yönetimindeki bu rahatsızlık tabana da sirayet etmiş durumda. Ankara merkezli ADAMOR Araştırma’nın aboneleri için gerçekleştirdiği “Ağustos 2021 Türkiye Endeksi Gündem Araştırması” sonuçları HDP seçmeninin neredeyse üçte birinin partilerinin yer almadığı bir ittifaka oy vermeyeceğini gösteriyor.
HDP’lilerin yüzde 45.7’si “HDP seçime giremeyecek olursa CHP’ye oy veririm” diyor. Yüzde 10.4’ü ise İyi Parti’ye. Yüzde 27.7’si ise HDP seçime girmezse oy kullanmayacağını belirtiyor. Bu bulgular muhalefet bloku açısından tartışmalı bir yerde duran HDP seçmenlerinin önemli bir bölümünün HDP’siz bir ittifaka soğuk olduğu anlamına geliyor.
Türkiye’nin en karanlık 10 yılıydı 90’lar. Finali Adapazarı depreminden sonra bir depremzedenin kameralara yansıyan “Nerede bu devlet?” sorusuyla yaptık.
Devlet uykudaydı. Daha doğrusu, siyasi ve ekonomik krizlerle geçirilen 10 yılın doğal bir sonucu olarak bitik durumdaydı. Ankara’ya iki saat mesafedeki Adapazarı’na bile iki gün sonra ulaşabiliyordu.
Gelelim bugüne. Yandık, bittik denilen 2021 Türkiye’sine. Ne felaketler eksik oluyor hayatımızdan ne de doğal afetler... Terörle mücadeleyi, pandemiyi saymıyorum bile. Ama devlet dimdik ayakta. Selde, yangında, depremde vatandaşının yanında.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllar önce “Tüm vatandaşlara aynı nazarla bakan, hızlı ve etkin hizmet üreten, hizmetkâr devlet anlayışına geçiyoruz” sözleriyle çerçevesini çizdiği ‘hizmetkâr devlet modeli’ tıkır tıkır işliyor.
Bu modelde bakanlar dâhil kimse masa başında, klimalı odalarda mesai tamamlayamıyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum... Tam 70 gündür sahada. Haziran ayı başında Marmara’da
Dünyanın da Türkiye’nin de gündemi Afganistan. Kitleler halinde ülkelerini terk eden Afgan göçmenlerin ellerini kollarını sallayarak Türkiye’ye girdikleri iddialarına her gün bir yenisi ekleniyor.
Peki, gerçek ne? Türkiye’nin sınırları iddia edildiği gibi yolgeçen hanına dönmüş durumda mı? Bu soruların cevaplarını bulmak üzere hafta sonunda Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Musa Avsever ile beraber İran sınırına gittik.
Van’dan zorlu helikopter yolculuklarıyla ulaştığımız sınırdaki hudut karakollarında Mehmetçik 7/24 nöbette. Aylardan ağustos ama rüzgârın soğuğu gündüz saatlerinde bile adeta içinize işliyor. Çıplak gözle rahatlıkla görebildiğiniz İran tarafındaki karakollarda en ufak bir hareketlilik yok. Türkiye tarafında ise hummalı bir çalışma var.
Türkiye, 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması ile belirlenen İran sınırına yüksek duvarlar çekiyor. Bununla da yetinmiyor, o duvarların üstüne jiletli dikenli tel
Yazının başlığındaki sorunun cevabını Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kanal D/CNN Türk ortak yayınında “Türkiye yolgeçen hanı değil” diyerek verdi. Tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi rakamlar da Türkiye’nin sınırlarından her isteyenin elini kolunu sallayarak geçemediğini gösteriyor.
Dünyada 2020 rakamlarıyla tam 70 milyon 800 bin insan zorla yerinden, yurdundan edilmiş durumda. Bu insanların neredeyse tamamının hayali Batı ülkelerine gitmek. Batı’ya giden yol da Türkiye’den geçiyor. Bu kadar büyük bir göç akınına uğramamızın temel sebebi bu.
Türkiye yıllardır büyük bir göç dalgasına karşı askeriyle, polisiyle, jandarmasıyla, bürokratıyla olağanüstü bir mücadele veriyor.
2019’da sınırlarımızdan girişi engellenen yabancı sayısı 442 bin 800. 2020 yılında 505 bin 375… 2021 yılının ilk altı ayında ise 267 bin 638. Sınırları yolgeçen hanına dönen bir ülke bu kadar düzensiz göçmeni engelleyebilir mi?
Bu rakamlar İran ve Afganistan kaynaklı yeni ve anormal bir göç dalgasının
Türkiye’de muhalefetin olayı her şart ve durumda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kıyasıya eleştirmektir. Ama ne hikmetse iktidar olmak için hepsinin gözü de onun partisinin eskilerindedir!
Son örnek Mehmet Şimşek… CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun eski AK Partili bakana Cumhurbaşkanlığı adaylığı değil ama milletvekilliği ve olası bir iktidarda bakanlık sözü verdiği uzun zamandır kulislerde konuşuluyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterliğine Ali Babacan’ın prensi Can Akın Çağlar’ın getirildiği dönemde Şimşek’le ilgili kulisler de dönmeye başlamıştı.
Babacan ve Şimşek gibi finans çevrelerinin niyeyse pek sevdiği isimlerin muhalefetin A takımına bugünden dahil edilmeye çalışılması anlamlı. Olası bir Millet İttifakı iktidarında üretim ekonomisinin değil sıcak paraya dayalı borç ekonomisinin Türkiye’ye dayatılacağı anlaşılıyor. Bu başka bir yazının konusu. Biz Mehmet Şimşek vakası üzerinden devam edelim.
Şimşek’in tek özelliği finans çevrelerinin onu sevmesi değil. Güneydoğu Anadolu’da HDP’ye oy
Tuğamiral Mehmet Sarı… Namı diğer Sarıklı Amiral.
Yüksek Askeri Şûra’da (YAŞ) emekliye sevk edilen general ve amiraller arasında o da var.
Sarı’yı Türkiye gündemine getiren olay Ankara’da kimilerine göre bir tarikat merkezinde üniformasının üzerine giydiği cübbe ve sarıklı fotoğrafının ortaya çıkması oldu.
O günden beri de gündemden hiç düşmedi. Bu süreçte Sarı’nın cemaat ve tarikatlar tepki göstermesin diye ordudan ihraç edilmediğini iddia eden aklı evvelleri gördük. İşi daha ileri götürüp bu tartışma üzerinden TSK’yı yıpratmaya, zafiyet içinde göstermeye çalışanları da.
Oysa bu köşede 25 Haziran günü yazdık. Sarıklı Amiral hakkındaki o görüntüler ortaya çıkar çıkmaz idari tahkikat başlatıldı. Görevinden alınıp, kızağa çekildi. Ve YAŞ beklenmeye başladı.
Peki neden Millî Savunma Bakanlığı (MSB) YAŞ’tan önce Sarı hakkında neden bir karar almadı? Bu mesele üzerinden TSK’yı hedef tahtasına koyan çevrelerin sesini kesmedi?