CHP ve İyi Parti’nin bir dargın bir barışık idare etmeye çalıştığı HDP dönüm noktasında. Kapatma davasının sonucunu beklerken bir taraftan da yerel seçimlerde büyükşehirleri hediye ettikleri gayri resmi siyasi ortaklarını resmi bir seçim ittifakına ikna edememenin kızgınlığı içindeler.
Parti yönetimindeki bu rahatsızlık tabana da sirayet etmiş durumda. Ankara merkezli ADAMOR Araştırma’nın aboneleri için gerçekleştirdiği “Ağustos 2021 Türkiye Endeksi Gündem Araştırması” sonuçları HDP seçmeninin neredeyse üçte birinin partilerinin yer almadığı bir ittifaka oy vermeyeceğini gösteriyor.
HDP’lilerin yüzde 45.7’si “HDP seçime giremeyecek olursa CHP’ye oy veririm” diyor. Yüzde 10.4’ü ise İyi Parti’ye. Yüzde 27.7’si ise HDP seçime girmezse oy kullanmayacağını belirtiyor. Bu bulgular muhalefet bloku açısından tartışmalı bir yerde duran HDP seçmenlerinin önemli bir bölümünün HDP’siz bir ittifaka soğuk olduğu anlamına geliyor. HDP’nin 2018 seçimlerinden bu yana tabanını en fazla muhafaza eden parti olduğunu da hatırlatalım.
HDP’nin baraj sorunu yok. Oyu yüzde 11 civarında. 2019’da Millet İttifakı’nın kazandığı Ankara, İstanbul, Antalya, Adana, Mersin gibi illerde aday çıkarmayan HDP, bugün bir yerel seçim olsa yüzde 10.5 oy alıyor. Millet İttifakı için bu oylar altın değerinde. HDP oyu olmadan kendi güçleriyle Cumhur İttifakı’na yaklaşmaları imkânsız. Ancak hem CHP hem de İyi Parti tabanının önemli bir bölümü HDP’nin kapatılmasını istiyor. İyi Parti seçmeninin yüzde 35.6’sı, CHP seçmeninin yüzde 30’u açılan kapatma davasını haklı buluyor.
Sözün özü; muhalefetin çok ciddi bir HDP sorunu var. HDP’ye istediklerini verirlerse, kendi tabanlarının üçte birini karşılarına alacaklar. HDP’ye mesafe koyarlarsa, bu kez HDP seçmenini sandığa götüremeyecekler. 2019’daki yerel seçim zaferi muhalefete can suyu verdi. Ama her zaferin bir bedeli olduğunu unuttular. Sıra o bedeli ödemeye gelmiş gibi görünüyor.
Paşalar gibi parlamenter sistem
Tarihe post-modern darbe olarak geçen 28 Şubat’ın baş aktörleri cezaevinde. İlerleyen yaşlarını gerekçe göstererek affedilmelerini isteyenler var. Kaderin garip cilvesi denilen şey tam olarak bu olsa gerek.
Senin “1000 yıl sürecek” dediğin süreç beş yılda tepetaklak olsun. 28 Şubat’ın 24. yılında darbecilikten cezaevine gir ve “Muhtar bile olamayacak” diye hapse attırdığınız adamın Cumhurbaşkanı olduğu ülkede ondan af bekle!
Gelelim 1000 yıl sürmeyen o sürecin detaylarına...
28 Şubat aslında banka sistemi üzerinden ekonomi ve siyasetin yeniden dizayn edildiği bir darbeydi.
Sözde Cumhuriyeti korumak refleksiyle harekete geçen paşalar sivil iktidarı tankları yürüterek indirdi. Ülkenin kaynakları holdinglere peşkeş çekildi. Hortumlanan bankalarda fakir milletin 50 milyar doları iç edildi. İrticayı ortadan kaldıracağız yalanıyla koca bir ülkeyi soyup soğana çevirdiler. Batırdıkları bankalardaki paraları alıp yurt dışına götürdüler.
Bunu nasıl mı yaptılar? Ele geçirdikleri devleti bizzat devlete hortumlatarak. Yaşı müsait olanlar hatırlar. 90’lı yıllarda devlet bir taraftan borçlanırken, kamu kuruluşları da ellerindeki fazla paraları yüksek faizlerle bankalara yatırıyordu.
Bütün bir ülkenin emeği faiz lobisinin cebini dolduruyor, bunlarla iş birliği yapan bürokrat ve siyasetçiler servetlerine servet katıyordu.
Türkiye korkunç bir borç ve faiz sarmalına sokulmuştu. Refah-Yol döneminde ülkeyi uçuruma sürükleyen bu soygun düzenine karşı bir kontrol sistemi kuruldu. Artık yüksek faizle sağlanan kaynaklar hükümetin kontrolünde kullanılacaktı.
Ellerinde yüklü miktarda para olan dev kuruluşlar uygulamaya hemen karşı çıktı. Pervasızca kullandıkları paraları ve çılgın faiz gelirlerini hükümetin zapturapt altına almasını kabullenemediler.
Onlarla beraber bu soygun düzeninden nemalanan bazı sermaye grupları ve devletin içine çöreklenmiş çeteler de harekete geçti. Dönemin kudretli paşalarını da yanlarına alarak kendi ifadeleriyle demokrasiye balans ayarı yaptılar. Çıkan ağır hesabı da millete ödettiler.
Bütün bunlar olurken ülke meşhur parlamenter sistemle yönetiliyordu. Hani Kılıçdaroğlu-Akşener ikilisinin her derde derman gösterdikleri sistem var ya. İşte onunla gül gibi yönetiyorlardı bizi! Erdoğan’ı da bir güzel cezaevine yollamışlardı.
Bugün 28 Şubat’ın kudretli paşaları cezaevinde. Ama o zihniyet hâlâ dimdik ayakta. Millet iradesini yine hiçe sayanlar var. Seçilmiş hükümetleri dışardan destek alarak devirme hayalleri kuranlar hiç eksik olmuyor. Sosyal medya yalanlarıyla toplumu tıpkı 28 Şubat’ta olduğu gibi germeye çalışıyorlar. Son bir gayretle ülkenin dizginlerini ele alma çabasındalar.
Bu gerçekleri özellikle gençlerin çok iyi bilmesi lazım. 28 Şubat’ı bilmeyen bugünün Türkiye’sini okuyamaz.