Dünyanın dengesi pandeminin yıkıcı etkileri dışında göç, vekâlet savaşları, bölgesel savaşlar, enerji krizi ve yüksek hammadde fiyatları nedeniyle fena halde bozulmuş durumda.
Yaklaşık 500 yıldır dünyayı sömüren gelişmiş Batı ülkeleri bile bu kusursuz fırtına karşısında sorunları çözme kabiliyetini yitirmiş bir görüntü sergiliyor. Vatandaşına banyo yapmak yerine ıslak mendil kullanmayı tavsiye etmeler, klimayı kullanmamak için kravatları çıkartma talimatı verenler, vs.
Avrupa’da ardı ardına hükümet krizleri patlak veriyor. Belçika’da son 14 yılda 7, Avusturya’da ise 21 yılda 11 başbakan değişti. İsrail’de son 21 yılda 8, Yunanistan’da 18 yılda 10 hükümet kuruldu.
Bırak Avrupa’yı Türkiye’ye gel diyorsunuz değil mi? Haklısınız. Bizde de durumlar pek parlak değil. Dikensiz gül bahçesi kıvamında bir hayat yaşamıyoruz. Dünyanın genel istikrarsızlığından payımıza düşeni biz de fazlasıyla yansıtıyoruz. Yüksek enflasyon dar gelirli ve maaşlı çalışanların belini fazlasıyla büküyor.
Muhalefet liderleri ortak aday çıkarma konusunda uzlaştıklarını kamuoyuna nihayet duyurdu.
Cumhurbaşkanı adayı ya altılı masadan biri ya da dışarıdan bir isim olacak. An itibarıyla Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş oyun dışında kalmış gibi görünüyor. Ancak dağılma emareleri gösteren altılı masanın Cumhurbaşkanı adayını belirleyecek tek güç merkezi olacağına artık kimse inanmıyor.
Ankara kulislerinde merkezinde Abdullah Gül ve Mansur Yavaş’ın olduğu iki senaryo şu sıralar çok popüler.
Gül’ün 30 Ağustos’ta bir açıklama yapacağı ve adaylık sinyali vereceği iddia ediliyor. Son dönemde Gül’e yakın bazı isimlerdeki dikkat çekici hareketlilik bu iddiaya dayanak olarak gösteriliyor.
Benzer bir iddia Mansur Yavaş için dile getiriliyor. Yavaş’ın aday gösterilmesini isteyen bir ekibin 29 Ekim gününü beklediği, o gün yapılacak bir çağrıyla 100 bin imza için harekete geçileceği konuşuluyor.
Muhalefetin Cumhurbaşkanı adayını netleştirecek tarihlerden biri de 9 Eylül.
İzmir’in kurtuluş, CHP’nin kuruluş
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun fikirlerine çok önem verdiği bir kamuoyu araştırmacısı var. Kendisini sık sık TV ekranlarında “AKP’ye yakın araştırmacı” sıfatıyla AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirirken izliyorsunuz.
Eskiden AK Parti’ye yakın olduğu doğru. Ama yıllardır CHP için çalışıyor. Abdullah Gül ve Ali Babacan ekibine yakın. CHP liderinin A takımında. Gölge MYK olarak bilinen hafta sonu toplantılarının değişmez ismi. Kendisine Söğütözü’ndeki genel merkez binasında oda bile tahsis edildi.
İşte bu araştırmacı 2023’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik bir rapor hazırlamış. Yanlış anlaşılmasın… CHP için değil. Ankara’daki yabancı ülke büyükelçiliklerine yazılmış bir rapordan bahsediyorum. 90 sayfalık raporda Erdoğan’ın karşısında en güçlü muhalefet adayı olarak Mansur Yavaş gösterilmiş. Kılıçdaroğlu’nun seçimi alma şansının ise düşük olduğu vurgulanmış.
CHP lideri tesadüfen öğrendiği bu rapora doğal olarak çok bozulmuş. Kendisine
Türkiye’de 1923-1950 yılları arasındaki 27 yıllık tek parti iktidarında 18 hükümet kuruldu.
1950-2002 arasındaki 52 yılda ise 39 hükümet görev yaptı. Bu sürede 19 kez genel seçime gidildi. Kurulan hükümetlerin ortalama ömrü 19 ay oldu!
62 yılda 3 askeri darbe, 1 muhtıra gerçekleşti. Azınlık hükümetinden seçim hükümetine, güvenoyu almadan Cumhurbaşkanı tarafından onaylanandan 25 gün devam eden hükümete kadar her tür tuhaflık yaşandı memlekette.
1970-1980 arasında 13, 1991-2002 arasındaki 11 yılda ise 9 ayrı hükümet kuruldu. Bunların ortalama ömrü 1 yıl 2 ay oldu. 1991-2002 döneminde kurulan 5 hükümet 1 yıldan az iktidarda kaldı. 1995-1996 arasında her 3 ayda bir hükümet değişikliği yaşandı.
Sürekli kriz üreten, her 10 yılda bir darbelerle askıya alınan, milletin sandığa yansıyan iradesinin yüksek yargı ve askeri vesayetle iş birliği yapan siyasiler tarafından yok sayılmasına engel olamayan parlamenter sistemin kısa özeti böyle.
Bu tabloyu tersine çeviren, AK Parti’nin siyaset
Türkiye tarihin bu döneminde savunma sanayiinde ve dış politikada attığı cesur adımlarla kendisini dar bir paranteze hapsetmeye çalışan küresel emperyalizme karşı adeta meydan okuyor.
Bu iki başlığa paralel olarak bir büyük meydan okuma mücadelesi de enerjide veriliyor.
Enerjide atılan her adım kritik, çünkü cari açık problemini çözemeyen bir ülkenin ekonomik bağımsızlığını elde etmesi imkansız.
Türkiye yılda 50 milyar dolar enerji ithal ediyor. Cari dengemizdeki en büyük yük enerji ithalat rakamları.
Son 10 yılda içeriden ve dışarıdan yükselen “Yapamazsınız”, “Alamazsanız”, “Arayamazsanız” seslerine inat 4 sondaj, 2 sismik araştırma gemisiyle dünyanın en büyük ve modern enerji filolarından birini kurma sebebimiz de tam olarak bu.
2030’lı yıllara cari açık problemini çözmüş, enerji ihraç eden ve ekonomide tam bağımsız hale gelmiş bir ülke olarak girmek.
Sadece dünyanın hayranlıkla izlediği bir gemi filosu kurmadık bu süreçte. Rus gazını Türkiye üzerinden
FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminde yer almakla suçlanan ve hakkında yakalama kararı verilen eski CIA Danışmanı Hanri Barkey şu sıralar yine gündemde.
Darbeden 3 gün sonra İstanbul’da yemek yediği kişinin gazeteci Aslı Aydıntaşbaş olduğunu ve yemek yedikleri mekanda Osman Kavala’nın da olduğunu yıllar sonra itiraf etmesi niyeyse birilerini çok rahatsız etti. En çok da Aslı Aydıntaşbaş’ı!
Barkey’ın bu açıklamayı şimdi yapmasını ‘manidar’ bulmuş Aydıntaşbaş… Kocaman bir ‘günaydın’ demek lazım kendisine… Tescilli bir CIA ajanının 15 Temmuz kalkışmasındaki rolünü bugüne kadar yok sayanların onun kim olduğunu 6 yıl sonra fark etmesi de bir şeydir…
Aydıntaşbaş’ın yaşadığı gecikmeli aydınlanma değil konumuz. Barkey ve benzeri etki ajanlarının gerçek yüzünü gençlere anlatmak derdindeyiz…
15 Temmuz günü Büyükada’da ortaya çıkan Henri Barkey, İzmirli bir CIA ajanı. Çok iyi Türkçe biliyor. O da yakın dostu Osman Kavala gibi Robert Kolej mezunu.
Uzmanlık alanı
KPSS sorularının sızdırıldığı iddiası gündeme gelir gelmez…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Devlet Denetleme Kurulu’nu görevlendirdi…
Soruları hazırlayan ÖSYM görevlileri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunuldu.
ÖSYM Başkanı görevden alındı…
Savcılık soruşturma başlattı…
Devletin toplum vicdanını yaralayan KPSS iddialarına gösterdiği hassasiyet sevindirici.
Ancak bu meselede üzerinde durulması, dikkat çekilmesi gereken bazı ayrıntılar var. Bunlar bilinsin ki, KPSS sınavı üzerinden gençleri provoke etmeye, toplumsal gerilimi tırmandırmaya çabalayan siyaset mühendisleri istediklerine ulaşamasın…
Hazırsanız başlayalım…
Kimi araştırma şirketlerine göre İyi Parti’nin oy oranı yüzde 21 … Kimine göre 16, kimine göre ise 14…
Muhalefetin gözde anketçisi Özer Sencer, Temmuz ayı araştırmasında İyi Parti’nin oyunu yüzde 12 bulmuş. Sencer’in şirketinin Haziran’da açıkladığı raporda ise İyi Parti’nin oy oranı 14 olarak ölçülmüş!
Bir siyasi partinin oy oranının sadece 1 ay içinde 12 ile 21 arasında değişkenlik göstermesi, her anket şirketinin bu parti ile ilgili farklı sonuçlar bulması akla, bilime, mantığa aykırı. Tabii o anketler masa başında hazırlanmıyorsa… Ortada bir siyasi manipülasyon yoksa…
Ama burası Türkiye… Anket şirketlerinin hesap verdiği, uymakla yükümlü oldukları bir yönetmelik ya da sektörün anayasası diyebileceğimiz hukuki bir metin yok. Hal böyle olunca bir partinin oyunu 21 bulana da 12 çıkarana da kimse bir şey diyemiyor. Seçmen davranışı manipülatif anketlerle değiştirilmeye çalışılıyor. Bu tehlikeyi ilk fark eden ve anket şirketlerine denetim getirilmesini isteyen