Türkiye maden zengini bir ülke. Bugüne kadar yerin altındaki zenginliği yerin üstüne çıkarmayı başarsak ve o madenleri ham haliyle değil, işleyerek satabilseydik bambaşka bir ülke olabilirdik. Ama beceremedik.
İzin vermediler. Kim bu yönde bir çaba içine girdiyse sözde çevreci hassasiyetlerle önü kesildi.
90’lı yıllarda Boğaz Köprüsü’nde çevreci duyarlılıkla eylem yaptığını düşündüğümüz Bergamalı köylülerin aslında Türkiye’nin altın çıkarmasını istemeyen lobiler tarafından kullanıldığını yıllar sonra bir FETÖ suikastıyla susturulan Necip Hablemitoğlu’nun “Bergama Dosyası ve Alman Vakıfları” adlı kitabı sayesinde öğrenmedik mi?
Düşünün… Jeolojik olarak Türkiye’de yerin altında piyasa değeri 480 milyar dolar olan tonlarca altın var. Ve bu ülke 2000’li yıllara kadar o altını çıkarmak için hiçbir şey yapmamış! Üstelik her yıl yurt dışından 200 ton altın ithal etmiş.
Aynı jeolojik kuşakta yer aldığımız bütün ülkeler
Ne altılı masadaki ortaklarını ne de CHP medyasını şu ana kadar ikna edemedi Kemal Bey. Ama direniyor. Hakkını teslim edelim, şu ana kadar süreci fena da götürmedi. Önüne çıkan, çıkarılan tüm engelleri bir şekilde aştı.
Siyasette ayrıntılar bütünü anlatır. Babacan 11 Eylül akşamı Kılıçdaroğlu’na “Altılı masanın adayı ben olayım” diyor. Ertesi gün Selahattin Demirtaş’ın mektubu geliyor gündeme. Demirtaş “ Yaptığı iş hiç de kolay değil” diyerek Kemal Bey’e destek atarken, Akşener’e de “Yarınları düşünerek konuşmakta fayda var” sözleriyle konum belirliyor!
Mektubun kendisi de, içeriği de, zamanlaması da manidar…
Altılı masada an itibarıyla Kemal Bey’i açıktan destekleyen sadece Demokrat Parti var. Ama CHP liderinin en büyük artısı HDP’nin desteği. Havada uçan kuşlar da biliyor ki HDP’nin desteği olmadan muhalefetin seçimi alması imkânsız.
Ancak masada esen rüzgârlar farklı. Ne Akşener, ne Babacan ne de diğerleri Kemal Bey’e onay
İktidar cenahında CHP’li Gürsel Tekin’in açıklamalarıyla gündeme gelen “HDP’ye bakanlık” tartışmasının muhalefette derin bir çatlak oluşturduğu yönünde yanlış bir kanaat var.
Oysa bu tartışmanın somut faydası muhalefetteki üç partiye oldu.
1- CHP ve Kılıçdaroğlu kazandı. Çünkü uzun zamandır göz kırptıkları HDP oyları artık cepte sayılır. Bkz: Selahattin Demirtaş’ın “Kılıçdaroğlu ülkenin tüm temel ve tartışmalı sorunlarına ilişkin görüşlerini açıkladı ve farklı toplumsal kesimlerde önemli desteğe sahip” açıklaması. Demirtaş aslında “Bizim Cumhurbaşkanı adayımız Kılıçdaroğlu” dedi. Kemal Bey için şu aşamada bu destek hayati öneme sahip.
2- İyi Parti ve Akşener kazandı. Oylarına talip olduğu milliyetçi-muhafazakâr ve kentli orta sınıftan gelen “HDP’ye gerektiği şekilde tavır koyamıyorsunuz” eleştirilerine bu tartışma sayesinde etkili bir cevap verme fırsatı buldu. MHP’den gelip yeniden MHP’ye dönme eğilimi gösteren seçmen kitlesine
Tunç Soyer masonmuş…
İzmir’e özel para ve bayrak bastıracakmış!
İzmir’in göbeğindeki yüzer iskeleye Yunan Kralı Agamemnon’un ismini vermiş…
Terör örgütünün kontrolündeki Sur Belediyesi’ne kayyum atandığında “Darbeye karşı asıl şimdi tankların üstüne çıkmalı” demiş!
İzmir’in Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından Yunan işgalinden kurtarılışının 100’üncü yıl dönümünü “Barışın 2’nci yüzyılı” afişleriyle sulandırmaya çalışmış!
En son İzmir’in kurtuluş gününde Osmanlı’yı işgalci gibi gösterip Yunan’a tek laf etmemiş… Vs. vs. vs…
Farkında mısınız? Bütün bu tartışmalar ne Soyer’i ne de ona oy verenlerin büyük bölümünü hiç ama hiç etkilemiyor. Nasılsa elinde Atatürk gibi bir koz var. Sıkışınca “Nutuk’ta ne yazıyorsa onu söyledim” deyip kitlesine selamı çakıveriyor. Çıkıyor yandaş medyasına bir güzel kendisini aklıyor. Soyer mutlu, kitlesi mutlu…
Y
Her yönüyle Türkiye tarihinin en karanlık dönemiydi 90’lar.
“Verdimse ben verdim” deyip geçiştirilen yolsuzluklar… Faili meçhuller… Beyaz Toros hikâyeleri… Birbiri ardına kurulan ama hiçbir derde deva olamayan koalisyon hükümetlerinin sebep olduğu siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar… Mafyanın devlete egemen olduğu, gerek gördüğünde ülkenin Başbakanını bile darp ederek hükümetleri hizaya çektiği kaotik bir dönem…
Dağılma işaretleri veren altılı masada son bir ayda yaşanan gerilim ve artık gizlenemeyen kavgalar buram buram 90’lar kokuyor.
Masanın iki büyük ortağı daha iktidara gelmeden belediyeler üzerinden ihale kavgasına tutuşmuş durumda! Rant kavgası o kadar büyük ki en büyük ortağın genel başkanının mezhebini bile tartışma konusu haline getirmekten çekinmiyor ikinci büyük parti!
Gönlünden Cumhurbaşkanı adaylığı geçtiğini havada uçan kuşların bile bildiği belediye başkanları kendilerine kapıları kapatan genel başkanlarına karşı küçük
Türkiye’de 2000’lerin başından itibaren tedavüle sokulan ve çok da etkili olan bir şehir efsanesi var: Bu hükümet Ege adalarının silahlandırılmasına göz yumdu. Yunanistan adalarımızı işgal etti!
Daha önce yazdık, bir kez daha tekrarlayalım. 25 Aralık 1995’teki Kardak krizinden sonra Ege’de Yunanistan’ın üzerinde devlet uygulaması yapabildiği tek bir ada, adacık ve kayalık yok.
Biliyorum... Yaklaşık 20 yıldır zihinlere kazınan bir büyük yalanın izlerini silmek zor. Gobbels’in “Yeterince büyük bir yalan söyler ve onu tekrar etmeye devam ederseniz, insanlar sonunda ona inanmaya başlar” sözünün ne kadar doğru olduğunu maalesef 2022 Türkiye’sinde adalar mevzusu üzerinden hep birlikte görüyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan çizmeyi aşan Yunanistan’a, Milli Mücadele’nin başladığı Samsun’dan “Bir gece ansızın gelebiliriz” mesajı veriyor. Atina’yı panikleten bu çıkışa ilk tepkiyi bizim muhalefet gösteriyor!
Neymiş... Bu bir seçim yatırımıymış! Adalar silahlandırılırken aklımız
Atam izindeyiz yerine, Hocam izindeyiz mi?
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Atatürk’ün Milli Mücadele’yi başlattığı Samsun’dan verdiği “KHK’ların hepsi görevine dönecek” mesajı önemli bir kırılma noktası.
Kim için mi? Önce muhalefet… Sonra da seçmen açısından.
Çünkü Kemal Bey’in kamudan uzaklaştırılan FETÖ ve PKK’lılarla helalleşmek istemesi an itibarıyla kendi tercihi gibi görünüyor. Bakalım kendilerine “Millet İttifakı” adını veren ittifakın diğer üyeleri milletin üzerine kurşun sıkanlarla helalleşmeye ne diyecek? Hepsi aynı görüşteyse seçmen sandıkta buna ne tepki gösterecek? Seçimde göreceğiz…
Peki, Kemal Bey ‘Atam izindeyiz’ modundan ‘Hocam izindeyiz” moduna geçmek olarak anlaşılacak bu açıklamayı neden yaptı? Aslında hikâyenin başlangıcı 2014 yerel seçimlerine kadar gidiyor. Bkz: Dönemin CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler’in “Parti yönetimimiz inkâr etse de yerel
Yakın tarihe meraklı olanlar bilir. Atatürk’ten beri kavgasız, gürültüsüz Cumhurbaşkanı seçememiş bir milletiz.
12 Eylül darbesinin en önemli gerekçelerinden biri, Meclis’in altı ay boyunca Cumhurbaşkanı seçememesiydi. Yüzlerce kez tekrarlanan nafile turlarda Zeki Müren, Bülent Ersoy ve Ajda Pekkan’a bile oy çıktı ama TBMM kendi içinden bir Cumhurbaşkanı seçemedi! Seçtirmediler. Acaba neden?
2007’deki 367 garabeti... 2014’te FETÖ’nün yargı ve emniyetteki militanlarını bir ölüm kalım savaşı mantığıyla sahaya sürmesi... 2016’daki askeri darbe girişimi... Bütün bunların Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde yaşanması bir tesadüf mü?
Tabii ki değil. Bugün dijital terör teknikleri kullanılarak oluşturulmaya çalışılan kaos ortamının sebebi de artık bir yıldan az bir süre kalan Cumhurbaşkanlığı seçimi. Türkiye bu seçime öyle bir ortamda gitsin ki sandıktan çıkan sonuç ne olursa olsun memlekete istikrarsızlık hâkim olsun.