Dünyanın dengesi pandeminin yıkıcı etkileri dışında göç, vekâlet savaşları, bölgesel savaşlar, enerji krizi ve yüksek hammadde fiyatları nedeniyle fena halde bozulmuş durumda.
Yaklaşık 500 yıldır dünyayı sömüren gelişmiş Batı ülkeleri bile bu kusursuz fırtına karşısında sorunları çözme kabiliyetini yitirmiş bir görüntü sergiliyor. Vatandaşına banyo yapmak yerine ıslak mendil kullanmayı tavsiye etmeler, klimayı kullanmamak için kravatları çıkartma talimatı verenler, vs.
Avrupa’da ardı ardına hükümet krizleri patlak veriyor. Belçika’da son 14 yılda 7, Avusturya’da ise 21 yılda 11 başbakan değişti. İsrail’de son 21 yılda 8, Yunanistan’da 18 yılda 10 hükümet kuruldu.
Bırak Avrupa’yı Türkiye’ye gel diyorsunuz değil mi? Haklısınız. Bizde de durumlar pek parlak değil. Dikensiz gül bahçesi kıvamında bir hayat yaşamıyoruz. Dünyanın genel istikrarsızlığından payımıza düşeni biz de fazlasıyla yansıtıyoruz. Yüksek enflasyon dar gelirli ve maaşlı çalışanların belini fazlasıyla büküyor. Türkiye bu sıkıntılara ek olarak bir de içeride ve dışarıda terörle mücadele ediyor.
İşimiz gerçekten zor ama ümitsiz vaka da değiliz. Şu zor dönemde bile dünya egemenlerini rahatsız eden bölgesel iddialarımızdan vazgeçmedik. Ne askeri darbe girişimi, ne döviz saldırıları ne de pandeminin sarsıcı etkileri… Hiçbiri Türkiye’yi yolundan geri çeviremedi. Salladı, silkeledi ama yıkamadı.
Neden mi? Çünkü biz bu zor sürecin ruhunu en iyi kavrayan ülkeyiz. En büyük avantajımız, güçlü bir siyasi liderliğe sahip olmamız. Bu yüzden diğer Avrupa ülkeleri gibi hükümet krizleri yaşamadık. Güçlü ordumuz, savunma sanayimiz ve üretimi-istihdamı önceleyen ekonomi modelimizle ayakta kalmak için olağanüstü bir mücadele verdik.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en tecrübeli liderlerinden biri. Kafkaslar, Doğu Akdeniz, Libya, Kıbrıs, Ukrayna, Balkanlar, Afrika… Dünyanın sorunlu coğrafyalarının tamamında Türkiye’nin içinde olmadığı hiçbir çözüm hayata geçirilemiyor. İşte buna güçlü liderlik ve güçlü ordu etkisi diyoruz. Ne mutlu bize ki tarihin bu döneminde ikisine de sahibiz.
Erdoğan bütün bunların dışında yüksek enflasyon karşısında zorlanan vatandaşın talep ve beklentilerini karşılamak için de hamle üstüne hamle yapıyor.
6 milyon kişinin 30 milyar liralık icra borcunun devlet tarafından karşılanması.
Tarım Kredi marketlerinde 30’un üzerinde temel tüketim ve et ürünlerinde indirimli fiyat uygulamasına geçilmesi.
Mesken abonelerinin yüzde 81’inin elektrik faturalarının düşük tarife dilimine alınması. Elektrik ve doğal gaz faturalarındaki 165 milyar liralık sübvansiyon.
Çiftçinin gelir vergisinden muaf tutulması. 3 milyon çiftçiye destek ve kimyevi gübrede yüzde 30 indirim yapılması. Arpa, buğday, fındık ve üzüm fiyatlarında açıklanan rakamlar ve ek destek primleri.
850 bin küçük esnafın ticari kazançlarının gelir vergisinden muaf tutulması.
Temel gıda ürünlerinden alınan KDV’nin yüzde 8’den 1’e indirilmesi.
Ocak ve temmuz zamlarıyla asgari ücretin yüzde 95, memur ve emekli maaşlarının yüzde 86, SSK-Bağ-Kur emekli maaşlarının yüzde 78 artırılması. 5.3 milyon memuru ilgilendiren ek gösterge sorununun çözülmesi.
500 bin yoklama kaçağı ve bakaya durumundaki vatandaşa bedelli askerlik hakkı tanınması.
3 milyon 127 bin gencin üzerindeki 26 milyar liralık KYK kredisi yükünün kaldırılması. KYK yurtlarında gençlere sunulan ücretsiz konaklama hizmeti.
Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesinin başlatılması. Kira artışlarına getirilen yüzde 25 sınırı.
Sadece 2022 yılında vatandaşı rahatlatmak için destekler ve vergi indirimleriyle vazgeçilen kamu geliri tutarı 251 milyar lira. Son altı ayda açılan köprü, yollar, havalimanları, OSB’ler, fabrikalar, Mavi Vatan’da doğal gaz ve petrol arayan sismik ve sondaj gemileri, vs. Onlardan hiç bahsetmeyelim.
Bütün bunları niye anlattık? Erdoğan konjonktürün etkisiyle ağırlığını dış politikaya vermiş gibi görünse de içeriyi de ihmal etmiyor. Kendisini alt etmek için bir masa etrafında toplanan rakiplerine boş alan bırakmıyor.
Peki, muhalefet partileri ne yapıyor derseniz… Seçime bir yıldan az kalmasına rağmen hâlâ boşa kürek çekmekle meşguller. Kötü yönetildiğini iddia ettikleri ülkenin sorunlarını nasıl çözeceklerine dair somut bir önerileri yok. Bırakın somut önerileri, bir seçim kazanma uzmanı olan Erdoğan’ın karşısına kimi çıkaracaklarını dahi henüz netleştirmiş değiller.
Negatif siyaset tarzı ve karamsarlık edebiyatıyla hareket ettikleri için ekonomide yaşanan sıkıntılara rağmen vatandaş tarafından bir ümit olarak görülmüyorlar.
Onlarda durum bu olunca, Erdoğan’ın bölgesel ve küresel sorunlara rağmen vatandaşını mağdur etmemek için gösterdiği büyük çaba ve pozitif siyaset tarzı sokakta kendisini kıyasıya eleştiren çevrelerde dahi bir karşılık buluyor.
En nihayetinde bazıları kabul etmese de hepimiz aynı gemideyiz. Ve insanlar günün sonunda hangi siyasi görüşten olursa olsun fırtınalı denizdeki o gemiyi güvenli limana getirecek bir kaptana ihtiyaç duyduklarının farkında. O kaptanın kim olduğunu da biliyorlar.
Sonuç: Yeni bir “Adam kazandı” hikâyesi bugünden ufukta belirmiş durumda.