Bir insanı unutabilirsin,
Bir insanın sana neler yaptığını da unutabilirsin,
ama o insanın sana ne hissettirdiğini asla unutamazsın
Sigmund Freud
Duygularımız mı bizi yönlendiririr yoksa düşüncelerimiz mi? Duyguların gücü nereden geliyor? Bariyerin altında bulunan bilinçdışı yapılanma gücünü düşüncelerden mi alıyor, duygulardan mı? Tabii ki bir olay olur, onu anlamlandıran bir düşünce oluşur ve duygular bunun arkasından gelir. Bilinçdışında baskılanan düşünceler bilince çıkabildiğinde, duygular eşlik eder.
Yaşamdaki ilk duygusal travmamız, çocukluk çağımızda bakıcımız olan kişiler tarafından terk edildiğimiz düşüncesi yaşadığımızda oluşur. Terk depresyonu da denen bu dönemdeki duygularımız, sonraki yıllarda da yaşadığımız ilişkilere bağlı olarak bilinçdışımızdan yüzeye çıkabilir.
Kızmak, üzülmek, sevinmek, sevmek, nefret etmek, mutlu olmak, acımak, öfkelenmek, korkmak, utanmak, kıskanmak... Ayrıca zevk almak, haz duymak gibi sıralayacağımız duygular var. Peki bu duyguları kendimiz hissettiğimizde bunların ne kadar farkındayız? Duygularımızın adını koyabiliyor muyuz? Biliyor musunuz "Aleksitimi" diye adlandırılan; "Duyguları tanıma ve ayırt etmede zorluk" olarak açıklanan aleksitimik kişilikler de var. Bu kişilerde "Psikosomatik bozukluk" gibi çeşitli psikolojik rahatsızlıklar görülebiliyor.
Bir insanın duygularının farkında olması ve doğru bir biçimde ifade edebilmesi çok önemli bir durum. Ancak o zaman insan insana ilişki kurmak mümkün. Ayrıca duygularımızı ifade yeteneğimiz varsa, birçok psikolojik rahatsızlıklar da bizden uzak olmakta.
Düşünce ve duyguların bütünlüğü aynı zamanda ruh ve beden bütünlüğü anlamına gelir. "Akıllı ol", "Aklını kullan" diye öğüt verenler aynı zamanda; "Sakın duygularına yenik düşme" de demek isterler. Oysa duygularımızın işe yaradığı ne çok durum da vardır. "Aklım böyle söylüyor ama duygularıma engel olamıyorum" diyen birisinin içinde bulunduğu durumu ancak; "Eşekten düşen anlar".
Beynimizin sol yarımküresi mantık ve akıldan, sağ yarımküresi ise duygulardan sorumlu ama iki küreyi birbirine bağlayan sinir lifleri, ikisi arasındaki ilişkiyi ve alışverişi sağlıyor. Böylece akıl ve duygu birbirinden bağımsız çalışmıyor.
"Duygusal zekası" daha iyi olan kişilerin hayatı ve ilişkilerini daha iyi yönetebildiğinden sözetmek de mümkün. Bazı insanların diğerlerinden, kendi duygularını tanımlamada, başkalarının duygularını tanımlamada ve duygusal konularda problem çözmede daha iyi olabileceğini ortaya koyan araştırmacılar, bu kişilerin iş yaşamında ve ilişkilerinde de daha başarılı olduklarını ileri sürmektedirler.
Mevlana' nın; "Akıl, aşk ve can bu üçü üçgendir, her derde deva her yaraya merhemdir" sözlerini de hatırladım şimdi...
Peki psikolojinin babası Freud' un söylediği "insanın insana hissettirdiklerinin asla unutulmadığı" na dair ne söylenebilir? Böyle birşeyi anlatabilmek kelimelere sığar mı? Bunu okuyan hemen hemen herkesin Freud' un bu düşüncesine hızlıca onay verdiğini düşünüyorum. Bir insanın size ilişkiniz sırasında; değerli mi değersiz mi hissettirdiği duygusunu unutabilir misiniz? O insanın hiç anlayamadığınız bir şekilde size iyi geldiği hissinin, ne kadar zaman geçerse geçsin silinmesi mümkün mü? Ya da tam tersi ne kadar kötü geldiği!!!
Duygularımız; zenginliğimiz, insanlığımız, dünyaya fırlatılışımızdaki ilk "Ben varım" çığlığımız... Ve biliyorsunuz, nerede kök bağlarımıza -annemize, babamıza, bakıcımıza- yakın bir yer varsa oradayız.