"Alışmak sevmekten daha zor geliyor"

5 Şubat 2012

"Ben herşeyin bir bir yok olmasına o kadar alıştım ki
Ve her şeyin bir bir varolmasına o kadar alışacağım ki
Bilirsin neler için çarpmıyor bir yürek..."

Edip Cansever

Alışmak; peki ama neye? Yaşadığın yere, oturduğun eve, yaptığın işe, gittiğin yola, baktığın manzaraya... Öyle ya İstanbul boğazı' nın güzelliğine bile alışmıyor mu insan? Güzelliğe alışmak! Ne demek ki bu? İki anlamı var sanki.. Bir; vazgeçememek güzel olandan, iki; artık heyecanlanmamak, bakıp geçmek ve sıradanlaşması güzel olanın.

İnsanın bağımlılığı mıdır alışması. Alışmak; TDK sözlüğünde hem "Sürekli ister hale gelmek" olarak tanımlanıyor, hem de "Etkisini yitirmek" olarak.

Peki bizimki alışkanlığa dönüştü artık ne demek ki? Hayır iyi mi, kötü mü? Nereye çekelim bu sözü? Alıştıysak bir zamanlar yanıp kavrulduğumuza, sevdiğimize, yarimize; etkisini yitirdi anlamında mı? Yoksa acıya alışmak gibi mi; sevginin artık alışkanlığa dönüşmesi! "Allah dağa taşa ölümü vermiş dayanamamış ama insana vermiş dayanmış." der eskiler. İnsanın alışma potansiyeli çok mu fazla? Müptelaya yatkınlık insana mı özgü, ne dersiniz?

TDK' da diğer bir anl

Yazının Devamı

"Zemheride gül çekerse canınız..."

31 Ocak 2012

Dışarıda kar yağıyor, hem de ne yağıyor... Hayata mola verdik biraz, şahsen ben içten içe bu duruma sevinmedim değil.

Karın cefası vardır elbette ama sefası da yok mu? Geçen seferki gibi aniden bastırmadığından fizik ve psikolojik şartlar daha uygundu kar yağışına. İstanbul' da soğukta kalan evsizlere olabildiğince ulaşıldı gibi gözüküyor ama mutlaka bu havada sıkıntı çekenler de var. Umarım haberdar olanlarımız duyarsız kalmaz...

Rutinden zorunlu olarak çıktık bazılarımız, işler yavaşladı, hayat ağır çekim gidiyor ama dışarıya bir bakın tabiat ne güzel gösteri yapıyor. Gözünü pencereden alamıyor insan, bir fincan kahve ve kar havanın sertliğine rağmen sohbetleri yumuşattı. Kar zamanları şimdilerde ve herkesin aklı gitti bir yerlere...

Genç ve afacan bir danışanım "Kar yağsa da okul tatil olsa." diyordu sömestre tatili öncesi, şimdi kahrediyordur geç gelen kara! Can dostum ziyarete geldi bana uzak bir şehirden, pencereden önümüzde uzanan beyazlığa bakıp, çok renkli hayaller kuruyor. Annem müthiş kış yemekleri yapıp, bizi davet ettiği ve içimizi ısıttığı için, ne çok şükran duyduk kendisine. Romantizmin tavan yaptığı, duyguların coştuğu durumlara da şahit olduk;

Yazının Devamı

Ye, iç, sev...

22 Ocak 2012

Yeni doğan bebeğin anne memesi ile ilk buluşmasına tanıklık ettiniz mi? Dünyaya geldiği ilk andan itibaren memeyi nasıl güçlü bir refleksle yakaladığını görünce, insan hayrete düşüyor. Freud' un "Oral dönem" dediği yaşamın ilk yıllarında hem karın doyuran, hem ruhu doyuran "meme ve bebek ilişkisi" sağlıklı bir şekilde tamamlanırsa, "Temel güven" oluşuyor.

Memeyle beslenme ile birlikte yakınlığı, şefkati, istikrarlı ilişkiyi, sevgiyi ve güveni de beraberinde alan çocuğun beslenme alışkanlığı ve yeme davranışı, sonraki yıllarda da yine aile içinde oluşuyor.

Annenin veya bakıcının çocuğun ağzına sürekli yemek tıkmasından tutun da, birlikte yenilen yemekler, yemek sohbetleri ya da tam tersi düzensiz yemek yemeler, yemekteki sessizlikler hepsi yemekle ilişkiyi ve yemekle ilişkili olan ilişki örüntülerini belirler.

Ağız aynı zamanda haz organı olduğu için yemeğin verdiği haz, insan psikolojisi için de önemli bir yere sahiptir. Lezzetli yiyeceklerin aynı zamanda mutluluk verici gücü vardır. İnsanın ne zaman canı sıkılsa, tatlıya saldırması ondandır! Çikolatanın serotonini artırdığı bile bulgulanmıştır.

Yemek ve duyguların ilişkisi özellikle kilo almaya başlayan kişilerin,

Yazının Devamı

Nerede yaşadığın mı? Nasıl yaşadığın mı?

8 Ocak 2012

Filmin adı "İnto the wild"... "Özgürlük yolu" olarak çevrilen filmi, Sean Penn yönetmiş. Film gerçek bir hikayeyi anlatan belgesel, biyografi, dram türünde. Herşeyi bırakıp uzaklara giden genç adam "Alex"' in öyküsü.

Vahşi doğaya doğru kaçarcasına giden Alex; belki asiliğinden, belki hayata meydan okuduğundan, belki sisteme karşı olduğundan, belki macera ruhundan, belki kendi özgürlük anlayışından, belki kendi limitlerini görme isteğinden ve kimbilir belki de ölümü alt etme güdüsünden vurur kendini yollara...

Bir yığın hikaye sığdırır kısacık ömrüne, dilediği gibi mi olmuştur yaşadıkları ve ölümü, tartışmaya açık ama yaşadığı modern şehir hayatını bırakıp, doğaya kendini sunma cesareti insanı heyecanlandırıyor.

İstanbul' da yaşayan birçok kişiye sorsanız, elinde olsa güneyde veya küçük şirin bir yerde sakin bir hayata geçebilmeyi diler. Dilemesine diler de kaç kişi esiri olduğu kimliklerinden vazgeçip, bunu yapabilir. Toplumsal bağlarından, bağımlılıklarından kurtulabilir, alıştığı tüketim ilşkilerinden feragat edebilir. Alabildiğine doğayla haşır neşir olsa, sessizliği dinlese, yeşilliklere dalıp her türlü görsel ziyafete doysa bile bir süre sonra şehrin enerjisini arar mı?

Hippiler

Yazının Devamı

Anı yaşamak

26 Aralık 2011

Anı yaşamak nasıl bir duygudur? Herkes anı yaşamaktan sözeder de, iş kendini ana bırakmaya geldiğinde, bunu ne kadar gerçekleştirebilir?

Anı yaşamak üst düzey bir varoluş biçimidir. Otantik yani sahici, olduğu gibi yaşanan deneyimler ana kendini bırakma durumudur. "Carpe diem"; "anı yaşa" anlamı nedeniyle dillere pelesenk olmuş, pek çok mekana da isim olarak konmuştur.

Uzun yıllar kanserli hasta ve yakınları ile çalıştım. Kanser tanısı alan kişilerin, bu tanıyı aldıktan sonra hayatı algılama ve yaşama biçimlerinin tamamen değiştiğine tanıklık ettim. Bir kere ölümcül bir hastalıkla yüzleşmenin, hayatın ne büyük bir mucize olduğunu anlamayı da beraberinde getirdiğini gördüm. Birçok şey, daha önce hiç olmadığı kadar anlam kazanmaktaydı.

Bir bardak portakal suyu veya kahve içmenin, ne kadar keyif verdiğini daha iyi farkediyorlardı. Deniz kenarında yürürken rüzgarı teninde hissedebilmek ve bunun rahatlığına ulaşmak ne çok şeydi. Niye diş macununu kocası veya oğlu ortadan sıkıyor diye sinirlenmişti ki? Bunların ne önemi vardı? Bir iyileşse de evinde tekrar aile yemeği verse ve tüm sevdikleri biraraya gelse, ne kadar mutlu olacaktı... Bu yazdıklarım, tamamen hastaların tedavi

Yazının Devamı

Olgun aşk

19 Aralık 2011

Çiftlerin birbirlerine aşık olma sebepleri ile ilişkide sonradan ortaya çıkan sorunlar, hatta kimi zaman ayrılık sebebi arasındaki bağlantı pek az araştırmanın konusudur. Yapılan araştırmalarca, ilişki romantik aşka dayanıyorsa, sorunlarının odağı haline gelen özelliklerle, aşık olma sebepleri arasında bir bağlantı bulunduğu görülmüştür.

Bu durum, aşık olduğumuz kişiyi bilinçdışı süreçlerle seçtiğimize işaret eder. Biz aşık olduğumuz kişiyi, çocukken ilişkide olduğumuz insanlar üzerinden seçeriz ki bu çoğu kez travmanın tekrarıdır. O nedenledir ki "Aşka düşmek" ruhsal açıdan çok sağlıklı olan kişileri bile zorlar.

Ünlü psikanalist İrvin Yalom, "İş aşkla çalışmaya geldiğinde, ben de zorlanıyorum." demiştir. Terapistlerin de aşkla çalışırken kimi zaman kendilerini çaresiz hissetmeleri, duygu yoğunluğunun biliçdışından çok güçlü bir şekilde gelmesiyle alakalı.

Amerikalı terapist Miller ise, kişilerdeki patolojinin(ruhsal problemlerin) tam da kadın erkek ilişkisinde yoğun bir şekilde ortaya çıktığını belirtmektedir. Bu kadar yüksek etkiye sahip bir deneyim; "aşk" deneyimi.

Hal böyle olunca aşkın hastalıklı yaşandığı durumlar oluyor hiç şüphesiz. Mazokistik aşk, fanatik aşk

Yazının Devamı

Aşk acısı geçer mi?

11 Aralık 2011

Aşk acısı çekenler bilirler; ateşlerde yanmak gibidir. Aşığın terkedilmesinden bahsediyorum, beklemediği veya istemediği bir anda sevgilinin çekip gitmesinden.

Sevdiklerimizden geçici olarak ayrı kalmak bile, duygusal olarak bizi sarsar, onları özleriz ve bir an önce kavuşmak isteriz. Peki ya öteki yarımızı buldum dediğimiz, ruh eşim dediğimiz, idealize ettiğimiz, onsuz nefes dahi alamayacağımızı düşündüğümüz, dünyayı neredeyse onun gözünden gördüğümüz, onunla yatıp onunla kalktığımız, taktığımız da taktığımız... Bu takıntıdan hiç de rahatsız olmadığımız, bir olduğumuz, bir olunca "ben" in ağırlığından kurtulduğumuz, mükemmelimiz, dünyanın bütün dertlerini bize unutturan aşkımız; bizi terkederse ne olur?

Sezen Aksu' nun şarkısında; "Ah İstanbul İstanbul olalı, hiç görmedi böyle keder" dediği aşk ayrılığı ne kadar çok yoksunluk halidir. Aşığa göre; "Böyle bir keder" yeryüzüne gelmemiştir, kimse böyle bir acı çekmemiştir. Dünyanın ışıkları sönmüştür! Değerli olduğuna dair duyguları altüst olmuş, kendilik değeri düşmüştür.

Bağlanma kuramı üzerine yazan Bowly; sevilenin kaybına ilişkin öfkeyi "Bağlanılan nesnenin yeniden kazanılmasına yönelik bir mekanızma" olarak görür. Yas

Yazının Devamı

Erkekler aslında ne ister?

4 Aralık 2011

Amerika' da evli erkeklerle yapılan bir araştırmada, erkeklerin %93' ü ikinci bir şansları olsa yine aynı kadınla evlenmek istiyormuş. Buyrun buradan yakın!

Evliliklerin daha doğrusu evli kalmanın zorluğu konusu hem profesyonelleri hem evlilik kurumunun taraflarını bu kadar meşgul ederken, bu nasıl bir sonuç demez misiniz?

Bu sonuç üzerine kafa yorsanız işin içinden çıkabilmek ne kadar mümkün? Erkeğin "bağlanma biçimleri" ile ilgili yazılanlara baktığımızda, "bağımsız davranabilmeyi" daha iyi becerdiğini açıklamaya çalışır.

Konu kadın erkek ilişkisi olunca, bir hikaye başlar ve aslında o hikaye hiç bitmez demek geliyor insanın içinden. Amerika' lı yazar Neil Chethik; "Voicemale" isimli kıtabında, erkeklerin evlilik, seks, bağlılık ve sevgi konusunda gerçek düşüncelerinin sanıldığından çok daha farklı olduğunu, yüzlerce kişi ile yaptığı görüşmeler sonucu bulgulamış.

Karısını aldatan erkeklerin büyük çoğunluğunun, eninde sonunda karısına geri döndüğünü siz de etrafınızda mutlaka gözlemlemişsiniz, duymuşsunuzdur. Hele bir ikinci kadın rest çekmeye başlasın, "boşan" desin ya da evliliği tehdit altına girsin, hemen kuyruğunu sıkıştırıp karısına döner erkek; "Ben aslında

Yazının Devamı