Ünlü psikanalist Rollo May, kadın-erkek ilişkisi için; "Tuhaf nedenlerle en çok önem taşıyan
şeyleri paylaşmakta utangacız. Böylece insanlar kendilerini, bir ilişkide daha tehlikeli
ve zedelenebilir kılacak fantezilerini, umutlarını, korkularını ve arzularını
paylaşmaktansa, bedenlerini paylaşıyorlar, hemen yatağa atlayıp kısa-devre yapıyorlar."
diyor.
Genellikle yaşamlarının önemli bir bölümünde kısa süreli ilişki yaşayan, daha çok fiziksel
beraberlikleri olmuş erkek danışanlarımın, bir gün "aşk" a düştüklerinde, sudan çıkmış
balık gibi ne yapacaklarını şaşırdıklarını, nasıl davranacaklarını bilemediklerini,
Biz terapistlerin terapi odalarında tanıklık ettiği durumlar; insanın acıları, yalnızlıkları, kaygıları ve öfkelerine dair ne çok şey var. İlişkiler üzerine çalışan da bir terapist olarak, çiftlerin birbirlerine olan öfkelerinin şiddetine sıklıkla tanık olmaktayım ben de.
Surviving Picasso (Picasso ile yaşamak) filmini izlediniz mi? 1996 yapımı Antony Hopkins, Natascha McElhone, Julian Moore' un başrolünü oynadığı filmde, ağırlıklı olarak Picasso' nun yaşamına giren kadınlarla olan ilişkileri anlatılır. Bu kadınlardan Françoise Gilot ile olan ilişkisi ise filmin ana konusunu oluşturuyor.
Bu film niye çağrışım yaptı bende? Çiftlerle çalışırken, ilişkilerinin kriz dönemlerinde veya ayrılık aşamasına geldiklerinde, öfkenin ne kadar yıkıcı olduğunu ve birbirlerini durmaksızın suçladıklarını göruyorum.
İlişki normal seyrinde ilerlerken, en mahrem alanlar birbirine açılır, bir yastığa baş konur, birbirlerinin sıcaklığında kaybolur, huzur bulur, biri diğerini kucaklarken, öteki uykuya daha rahat teslim olur.
Birlikte planlar yapılır, yeni dünyalara açılınır. Kendi birikimleri ne ise, biri ötekine yepyeni katkılar sağlar, ufuklar açar. Biri öbüründen beslenir, büyür ve başkalaşır. Koca koca
Vefa; sözünde durma, sevgiye, dostluğa bağlılığa sebat etme diye tamımlanıyor sözlüklerde. Zeki Müren yazdığı şiirde sözetmiş ilk, Vefa' nın sadece bir semt adı olduğunu.
Vefa dostun, sevgilin diye düşündüğün kişiye gösterilir ya da ondan beklenir en çok.
Rahmetli anneannem bana, "Kızım ben yapılan kötülüğü unuturum ama iyiliği asla unutmam." demişti, nur içinde yatsın... Ben bunu çok iyi içselleştirmişim, vefa hayatımın en önemli belirleyicilerinden biri.
İlişkiyi ne güçlendirir en çok! Emek değil mi? İlmek ilmek örersin sağlam bir doku çıksın diye.. Dikkatini, zamanını, enerjini, aklını, beynini verirsin ilişki ilerlerken, öyle kolay değildir.
Sonra belki kötü bir zamandan geçiyordur arkadaşın ya da yakın dostun, sen destek verirsin, yüreklendirirsin, acısını paylaşırsın, ekmeğini bile bölüşürsün onunla.
Sıkıntılı günler her daim sürüp gitmez, güneş açar birgün, karanlıkken, aydınlığa doğru çıkılır.
İşte insanın değer kodları böyle zamanlarda ortaya çıkar; acı, sıkıntı geçmiştir artık ve sana o karanlıkta ışık olanlar da çekilirler eski yerlerine. Sana düşen ise;
İnsanın yaşadığı olaylardan ders çıkarması bir yeti midir? "Dersini almış da ediyor ezber" diyen türkülerimiz gibi ezber ettiğiniz dersleriniz var mı? Ezber etseniz bile, "Bu bana çok iyi ders oldu" deseniz bile "Yine yaptım aynı hatayı" dediğiniz olmuyor mu?
Tekrarlarımız, tekrarlarımız... Hep aynı şekilde kurduğumuz ilişki tarzlarımız, benzer seçimlerimiz, iş yaşamında aldığımız kararların ve sonuçlarının aynılığı, hayatımıza aldığımız sevgililerimizin birbirine benzerliği... Size tanıdık geliyor mu?
Yaşadığımız bir olayın bizi başka bir yere taşıması, çoğaltması, bakış zenginliği katması, güçlü kılması ve daha bir uyanıklık hali olması, en sonunda aydınlanma dediğimiz farkındalığa ulaşmamız bazı kişilik özellikleri gerektiriyor;
Öncelikle içine bakabilme yeteneği olmalı,
Özeleştiri yapabilmeli,
Kayıp ve acı yaratan durumun ardından, kendi başına bir süre kalmaya tahammülü olmalı,
Karşı tarafı suçlamak yerine, olayların bu duruma gelmesinde kendi payı üzerine düşünerek, aynayı kendine tutabilmeli,
Dönüştürebilmeli, yaşantılama yeteneği olmalı...
Kadınlarda orgazm sorunu çok konuşulmayan ama hem kadının ruh ve beden sağlığı üzerinde hem de eşler arasında problem yaratabilecek bir konudur. Farklı biyolojik ve ruhsal örüntüye sahip bireyler olarak düşündüğümüzde bu konuda da tek ve aynı olma halinden bahsedemeyiz. Kinsey raporunda(1950' lerdeki Amerikan toplumunun cinsel eğilimlerine ilşkin en geniş araştırma) bu durum çok net bir şekilde ortaya konmuştu. Günümüzde ise internet arama motorları üzerinden 1 milyar aramayı, araştırmacı yazarlar analiz etmişler ve cinsellikle ilgili günümüz eğilimlerini ortaya koymuşlar.Konumuz bu değil, o yüzden spesifik olarak kadınların orgazm sorunundan bahsedeceğim.
Orgazm sorunu olan kadınların çoğu; hiç orgazm olmamış kadınlar ve masturbasyonla orgazm olabildikleri halde bunu partneriyle birlikte gerçekleştiremeyenler olmak üzere iki kısıma ayrılırlar. "Orgazm olamama" sorununda, ne cinsel ilişki ne de masturbasyon sırasında hiçbir zaman klimaks yani orgazm fazına erişmek mümkün olmamakta. Bazı kadınlar uykuda iken klimaksa erişirler anacak bunu tam olarak anlatamazlar. Bazıları gerçekten orgazm olabilirler ancak kasılmalar çok zayıftır ve orgazm ile ilgili beklentiler, yaşanılandan
Biten bir ilişkinin ardından tek başına kalabilmek... Boşanma aşamasında yaşanan yoğun kaygı ve umutsuzluk duyguları ,oldukça sık karşımıza çıkan bir durum. Eğer kişinin daha önce bekar yaşama deneyimi olmamışsa, kaygının katsayısı bir hayli artmakta.
Tek başına bir eve çıkabilecek mi? Yalnızlık duygusuna dayanabilecek mi? Faturaları kim ödeyecek? Alışverişi yalnız başına mı yapacak? Eşiyle olan ortak arkadaşlarıyla ilişkisini yeniden nasıl düzenleyecek? Ya bir daha kimseye aşık olamazsa? Ya bir daha kimseyi hayatına sokamazsa? Peki şimdi boş kaldığı zamanlarda ne yapacak? Yeni arkadaşlıklar olabilecek mi?
Kısaca yeniden cinsel ve sosyal kimliğini tanımlayabilecek mi?
Kötü giden bir ilişkinin ardından bile, hele bir de evli kalınan süre fazlaysa bu endişeler görülebilmekde. Boşanmanın ardından yeniden toparlanabilmek için birincisi belli bir zamana, ikincisi bakış açınızı değiştirmeye, üçüncüsü eyleme dönük planlar yapamaya ihtiyacınız var.
Boşanmanın ardından gelen "Tek başına olma deneyimi", evlilik öncesi tek başınalıktan farklı olarak; artık bir gelişim görevi olan evlenip çocuk yapayım kaygısından uzak ,potansiyel eş arama durumu olmayıp, gerçekten ne istediğinizi
Sık sık yakınlık kurma becerisinden sözediyoruz. Sevmek ne kadar önemli bir yetiyse, sevilmek de o ölçüde birtakım özelliklere, yetilere sahip olmayı gerektirir.
Sevilecek biri olmak için önce kendini sevmek gerekir, kendini seversen, sevileceğine inanırsın.
Özgüven sahibi kişilerin hem sevme, hem sevilme becerileri daha iyidir.
Kimlik duygusu gelişmiş kişiler, daha iyi severler, gelişmemiş kişiler sınırlarını kaybetmekten korktukları için, içinde yaşadıkları gelgitleri size de yansıtırlar. Huzursuz olursunuz onlarla ilişkinizde, bir yakınlaşıp bir uzaklaşırlar, suçu kendinizde aramayın!
Savunucu olmayan, özeleştiri yapabilen, içine bakabilen, eleştiriyi karşılayabilen kişilik özellikleri ile anlaşabilmek ve ilişkiyi geliştirebilmek mümkündür. Aksi taktirde, siz söylüyorsunuz duvara çarpıyorsa, işiniz çok zor demektir. Kendinize bir sorun; Eleştiriye ne kadar duyarlısınız?
Genelde suçlayıcı ve yargılayıcı bir tutumunuz var mı? Başkalarını yargılamak çok kolaydır, eşinizle, dostunuzla yargılayıcı, suçlayıcı tutumunuzdan vazgeçin, yoksa insanlar sizden uzaklaşırlar, sadece anlamaya çalışın...
Birisinin sorununu dinlerken, kendi değer yargılarınızdan bağımsız olmaya
"Mış gibi" kişiliği Deutsch; "bireyin yaşamla ilişkisinin her alanında içtenliğin olmadığı ancak dışarıdan bakıldığında tam 'mış gibi' göründüğü" bir kişilik olarak tanımlamıştır.
Bu kişiler hissedişlerindeki bu sorunun farkında değil gibidirler.
Konuşmaları biraz sevimli ve yüzeysel olmakla birlikte görünüşte uyumları iyidir ve hatta uygun duygusal tepkiler verebilirler.
Ancak bu kişilerde belli belirsiz ve adlandırılması güç birşey eksiktir, arkadaşları ve yakınları bu kişilerdeki sorunun ne olduğunu anlamaya çalışırlar.
İnsanların kalıcı kişilik özellikleriyle eşduyum yapamazlar. Ancak kendilerinden beklenmeyen bir biçimde diğerlerinin beklentilerinin farkındadırlar ve bu çevrelerine uyum sağlamalarına yardımcı olur.
Özgünlükten yoksundurlar, insanlarla hızla narsisistik özdeşim kurma eğilimleri vardır ama bunlar özümsenmez, yüzeyel kalır.
İnsanları taklit etme eğilimleri, kırılgan ve zayıf içsel kendiliklerini desteklemeye yardım eder. Aynı zamanda insanlar ile herhangi bir mesafe, farklılık ve anlaşmazlığı yadsımaya hizmet eder ve böylece onların desteğinin devamlılığını sağlar.
Saldırgan eğilimleri bölüp dışlayarak, kendilerine bir "yalancı iyilik" ve ılımlı