Galatasaray Drogba ve Sneijder’ın gelişiyle birlikte kadrosunda ve sahaya yayılışında önemli farklılıklar göze çarpmaya başladı.
Örnek vermek gerekirse; geçen sezonun 16. Haftasında oynanan Fenerbahçe karşısında sahaya 4-4-2 şablonuyla çıkmış, Amrabat ve Hamit’in kanat bindirmelerini göstermesi sayesinde de bunda başarılı olmuştu.
Selçuk İnan orta alanın merkezinde bütün pas bağlantılarını sağlayan, ileri ikilinin hemen arkasında oynuyordu.
Açıkçası bu çok daha takım oyunu içeren bir yapıydı.
Bütün duran top organizasyonlarını Selçuk İnan yönetiyordu. Alışkanlıklar, sürekli tekrar eden ezberler takım oyununun temel ve vazgeçilmez parçasıdır.
Şimdi bir serbest vuruş kazanıldığında bütün takım bakıyor bizim gibi “acaba bu sefer kim kullanacak, onlar da nasıl pozisyon alacaklar?”
Ezberin, alışkanlıkların değiştiği yerdeyiz.
Drogba ve Sneijder’in transferinden sonra Fatih Terim’in eski oyun düzeni ile oynayamayacağını konuşmuştuk.
Beşiktaş'ın geçen sene ligin favorisi olmadan verdiği mücadele takımın genel havasına çeşitli seviyelerde katkı yaptı.
Kamuoyunun şampiyonluk beklentisi içinde olmaması takım üzerinde olumsuz etki edecek baskıyı tamamen yok etti. Bir ara zirve mücadelesinin kızışması bile bu anlamda gerilim unsuru yaratırken kısa sürede zirveden uzaklaşmak rahat futbolun geri gelmesine neden oldu.
Bu neye dönüştü?
Oğuzhan, Olcay Şahan Veli Kavlak gibi oyuncuların baskı olmayan ortamda rahat oynamalarını sağladı.
Zaten yurtdışında futbol eğitimi almış bu futbolcular görece özgür futbol ortamında bütün yeteneklerini ortaya koyarlarken giderek de geliştiler.
Simao ve Quaresma'nın varken oyunun bu iki oyuncu tarafından kuruluyor olması Fernandes'i ikinci sınıf rollere mecbur kılıyordu. Geçen sezon bu iki yıldızın takımdan ayrılmasıyla Fernandes sınıf atladı. Orta sahanın merkezinde bütün topların toplandığı oyun kurucu oldu. Özgürleşti, rahatladı.
Simao ve Quaresma'nın tersine Fernandes çok daha takım oyununa yatkın ve paylaşımcı futboluyla Beşiktaş'ın genel eşitlikçi futbol yapısıyla tam senkronizasyon sağladı.
Bu sezon takıma eklenen Gökhan Töre ile Beşiktaş'ın orta alanında genç, dinamik, mücadeleyi seven
Böylesine etkili fark yaratan, Fenerbahçe'nin orta sahada oynayan futbolcularının Sivasspor'un geriden top çıkarken oyunculara baskısı oldu.
Bu oyun şeklini geçen sezon yarı final maçında Benfica evinde, Salzburg hem kendi sahasında, İstanbul'da, Arsenal de Kadıköy'de uygulamış ve Fenerbahçe'yi çaresiz bırakmıştı.
Fenerbahçe'nin yıllardır eksik kalan tarafı rakip kim olursa olsun rakibe baskı yap(a)mamasıydı. Hücumda ve savunmada "sete yerleşip oynama tercihi" rakiplerinin Fenerbahçe'nin etkili olabilecek oyuncuları karşısında daha dengeli oynamasını, kalmasını sağlıyordu.
Fenerbahçe yıllardır kontra atak dediğimiz şekilde hücuma çıkıp da gol atamamıştı.
Oysa dün biraz da hakemin asistiyle gelen yardımla Emenike'nin sağdan çıkışı, en uygun zamanda topu santrafor bölgesine çıkarışı ve orada Kuyt'ın çok düzgün bir vuruşla sayısal eşitliği bozan golü bu anlamda üzerinde abartılı derecede övgüler yazılacak türden bir hızlı oyun örneğiydi.
Fenerbahçe'nin bu oyununda muhtemelen CAS'tan ve UEFA'dan gelen men cezasının da motivasyon anlamında etkili olduğunu hesaba katmak gerekiyor.
Aslında Fenerbahçe geride bıraktığımız iki sezonu da bu şekilde oynamalıydı.
"Savunmanın solu eksik, orta alanda za
Aylar sonra takımının başında sahaya çok ilginç bir diziliş tercihi ile çıktı Fatih Terim.
Bu daha çok 3-5-2 gibi ifade edilebilir.
Melo geçen hafta Bursa’da iki stoperin hemen önünde oynamış ve ileri çıkmamıştı. Dün de ilk yarı bu şekilde oynadı.
Defansın sağındaki Eboue ve solundaki Hakan Balta’nın önünde oyuncu yoktu.
Engin Baytarlı orta saha da Selçuk İnan ve Sneijder’den kurulmuş; önlerinde de Drogba ile Burak oynuyordu.
Eskişehirspor’un kanat bindirmelerinde orta alandaki oyuncular savunmanın önündeki boşluğu kapatmak üzere o bölgeye doğru oynuyorlardı.
Bu dizilişin pozisyon üretmede çok başarılı olduğunu söyleyemeyeceğiz.
Fatih Terim, ilk yarı istediğini elde edememiş olacak Engin ile Burak’ı dışarı alıp, tek forvete dönerek kanatlara Sabri ve Amrabat’ı yerleştirdi, böylece de Galatasaray’ın hücumları az da olsa zenginleşti.
“3 Temmuz ve Fenerbahçe” İdeolojisi isimli kitabı yazmamda iki ana amaç vardı.
Birincisi süreçleri nasıl görmemiz ve değerlendirmemiz gerektiğine dair bir fikir vermek; olayları ve olguları hazılayan etkenlerin nasıl çalıştığını, bunların kendi içindeki temel yanlışlarını göstermekti.
İkincisi benim için çok daha önemli olan şey kalabalığın, kitlelenin, toplumun süreçlerin yönünü nasıl değiştirebileceği anlatmaktı.
Oturup iddianame, buna bağlı savunmanın içeriği ve mahkemenin ne şekilde sürdüğü ile çok fazla ilgilenmedim. (Bunu yapması gereken kişiler var vu bu görev onların borç hanesine yazılmış durumda bekliyor.)
Çünkü bütün bunlar nihayetinde aslında sonuçtu.
İş o noktaya ulaştığı andan itibaren teknik ayrıntıları konuşmanızın bir anlamı kalmıyor.
Sonuç dediğimiz şey nedir?
Toplumun, insanların vicdanında, düşüncesinde, daha çok da refleksinde sabit bir fikir yaratmaktır.
CAS süresi boyunca Fenerbahçe cephesinden tek olumlu çıkış önceki gün Yüksel Günay’dan gelmişti. Ne yönetimden ne de avukatlardan duruşmalar sonrasında olumlu bir sonuç çıkacağına dair bir belirti görememiştik.
Beşiktaş tarafının “polis fezlekelerini soruyorlar ve dava bunun üzerinden yürüyor” şeklinde verdiği bilgi fazlasıyla can sıkıcıydı ve açıkçası bunun en büyük sorun olacağı ortadaydı.
Bu da aslında CAS sürecinin takımlarımız alehinde geliştiğine dair bize ipuçlarını vermişti.
Sporun bağlı olduğunu disiplin yönetmelikleri veya genel adıyla "hukuk yargısıyla ceza yargılaması" birbirinden çok farklı "usul ve esaslara" bağlı olarak çalışmaktadır.
Şu temel hukuk prensibini hemen paylaşalım;
“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” (3 Temmuz ve Fenerbahçe İdeolojisi Sayfa 113 – Uzay Gökerman)
Bu prensipten hareketle TFF ve UEFA sürecin herhangi bir yerinde
Takım olmak kolay değil. Yeni bir teknik adamla farklı bir oyun oynamak hiç kolay değil. Takıma katılan yeni oyuncuların uyum sağlaması her zaman zorlukları beraberinde getirecektir.
Bir de üzerine “Fenerbahçe paradoksunu” eklediğinizde ortaya bir çok kulüpte, takımda görülmeyen bir şey çıkıyor.
“Fenerbahçe olmak” her zaman giderek zorlaşıyor. Sürekli kendisini tekrar eden süreçleri zorunlu hale getiriyor.
Arsene Wenger...
Kaç yıldır takımın başında? Bu takımın bir teknik direktör takımı olmadığını iddia etmek mümkün müdür?
Arsenal takımının içinde ismini her yerde duyduğunuz kaç oyuncu var?
Üç yıl boyunca Aykut Kocaman’ın yaptıklarını anlamaya desteklemeye boşuna uğraşmadık! Çünkü geri planında böylesi bir süreklilik beklentisi vardı. Geçen sezon Fenerbahçe bunu yakaladığının sinyallerini de verdi.
Ancak şampiyon olamadığı için yerden yere vuruldu. Fenerbahçe taraftarının kendisi Aykut Kocaman’ı beğenmedi, itti.
Sezon başında Sportif Direktör olarak Beşiktaş'ın başına geçen Önder Özen'in basın toplantısında Gökhan Töre'yi neden transfer ettikleriyle ilgili gelen bir soru üzerine çok da alışkın olmadığımız bir tarzda teknik bir cevap vermişti. O teknik cevabın ne olduğunu dün Kayseri Erciyesspor ile oynanan maçta sıkışan oyunu çözen attığı golüyle anlamış olduk.
Hani derler ya; tam isabet!
Gökhan Töre sakatlanarak çıktığı zamana kadar beklenenin fazlasını sahaya yansıttı. Sağ kanadı kendi kale çizgisinden karşı takımınınkine boylu boyunca bütün alanı kaplayan bir futbol sergiledi.
Kuşkusuz Beşiktaş için sadece Gökhan Töre'den konuşmayacağız; takımda Fernandes diye bir futbolcu var ki hala Türkiye'de oynuyor olması bile şaşkınlık vericidir.
Attığı gol ve Escude'nin kafasına adrese teslim pası maçı çözen ve bitiren kırılma anlarıydı.
Tam yoruldu denilen bir zamanda maç boyunca sahada var olup olmadığı anlaşılmayan Almeida'ya öyle bir pozisyon hazırladı ki gol kaçınılmaz oldu.
Beşiktaş'ın geçen seneden devam eden kadro yapısı ve anlayışının bu sezona da yansımış olmasıdır karşılaşmanın bu kadar gollü geçmesine neden şey.