Bilic diyor ki; “o kadar gol kaçırdık ki, kaçırdıklarımızla iki maç kazabilirdik!”
Hani bazı maçlar vardır, hakemin vermediği bir penaltıya, gösterdiği ya da göstermediği bir kırmızı karta bağlanabilir; ancak dün akşamki maç buna uymuyordu.
Öyle ki karşılaşmanın 77. Dakikasında Beşiktaş’ın sağ kanattan Sosa ve Gökhan ile kullanmaya hazırlandığı bir serbest atış öncesinde hakem Tolga Özkalfa bile neredeyse altı pasın içine kadar girmişti, sahadaki diğer oyuncularla birlikte.
Yıllar önce Beşiktaş’ın Ankara’da kazandığı bir Ankaragücü karşılaşmasında hakem Ahmet Akçay maçın heyecanından olacak kalenin içine kadar girmiş, ortalanan top sırtına çarpıp gol olmuştu. Serbest vuruş öncesinde Tolga Özkalfa da o kadar içeri girince o pozisyon ve gol geldi aklıma…
Hele Demba Ba’nın yine 6 pasa yakın bir yerden dışarı attığı bir şutu var ki…
İkinci yarı karşılaşmada bir ara topla oynama yüzdesi %72’ye 28 olmuştu.
Ve bu maçın son atağında top inanılmaz bir şekilde Beşiktaş’ın kale direğine nişanlanan topla bitti.
İnanılır gibi değil; Beşiktaş direkten döndü, diyebildik.
Fenerbahçe taraftarına korkulu haftalar geçirmeye devam ediyor. Sanki bu takımın genlerine işlemiş bir gerçeklik var; hiçbir şey kolay olmuyor, zoru seviyor, zorluyor. Yıllardır bu değişmedi…
Geçen hafta Balıkesirspor maçında olduğu gibi iki farklı Fenerbahçe izledik…
İlk yarı sahada mücadele eden takımın şampiyonlukla yakından uzaktan ilgisi yok gibiydi. Takım halinde görüntü yarışmanın, mücadelenin ötesindeydi.
Savunmada yumuşak ve müdahalesiz, dikkatsiz, özensiz, hatta gayri ciddi…
İki gol yediler ki ilkinde top resmen ağır çekimde yavaş yavaş gitti Fenerbahçe kalesine ve savunma için ceza sahasında ne kadar oyuncusu varsa hepsi öylece izlediler.
İkinci gol bu sezonun klasiği haline geldi. Fenerbahçe kalesine çekilen şut istisnasız çatala takılı veriyor. Bunda da Volkan’ın hatası da azımsanacak ölçüde değildi.
Volkan demişken; ilk yarı neydi o 1970-80 model degajman ile oyun kurması? Şenol Güneş’in eski maçlarını izlemiş herhalde?
Fenerbahçe yıllardır son dakikalarına geride girdiği maçları dahi böyle şişirerek oynamamışken Volkan’ın her aldığı topu ileri vurması neydi?
Milli Eğitim Bakanı Sn. Nabi Avcı Sivrihisar’da önüne çıkan işçi emeklisi ve Fenerbahçeli 58 yaşındaki Ahmet Akoğlu’nun;
"Kendim için bir şey istersem namerdim. 3 çocuğum da öğretmen, onlar için de bir şey istemiyorum. Şu Kenan Evren Lisesi'ni lütfen yani. Galatasaray'a bedava stat yaptınız. 3 tane okul yaptık, bir tane de spor salonu verdik. Ben hasta Fenerbahçeliyim. Başkanım için hapis de yatmaya hazırım."
Şeklindeki sitemine karşılık çok ilginç bir cevap vermiş.
"Fenerbahçe'nin yaptığı 3 okul ve bir spor salonu. Onların toplamı tutarı 18 milyon lira. 18 milyon lira harcamışlar o okullara. Diyorlar ki 60 milyon lira harcadık. Peki, 60 milyon olsun. Karşılığında ne istiyor biliyor musun? Karşılığında 374 milyon liralık arazi istiyorlar. Ben diyorum ki Fenerbahçelilere burayı satalım. 81 vilayete, hadi senin hatırın için bir tane de Sivrihisar'a yüzme havuzu, kapalı spor salonu olan birer Fenerbahçe Spor Lisesi açalım. Var mısın? Bak 81 vilayete o parayla açılacak, bir düşün bunu. Galatasaray'a bedava vermedik. Orası eğitim sahası değildi." (*)
Açıkçası Bakan’ın istekleri ve beklentilerini besleyen hayal dünyasının geri planında yatan Fenerbahçe gerçeğini görmemek
Beşiktaş’ın TT Arena’da oynayacağı final maçına kadar her ne şekilde olursa olsun maç kaybetmesi gerekiyor. Trabzonspor deplasmanı bu anlamda en zorlu eşiklerden biriydi, ancak Beşiktaş buradan da üç puan almasını bildi.
Beşiktaş ile Trabzonspor arasındaki en belirgin fark oturmuş, takım olmalarıdır.
Ersun Yanal’ın maç sonunda yaptığı yorum zaten bunu özetliyor.
Takımın yaklaşık 3'te 2'lik bölümü rotasyona uğradı. Elimizdeki kadro bu ve gerekeni yapıyoruz. Bu kadroyla Galatasaray'ı yendik. Bugünkü mağlubiyetle Galatasaray maçını kıyaslarsanız arada fark var. Bundan bir hafta önce içerdeki Galatasaray maçında belki daha olumsuz oyun oynamamıza rağmen kazandık.
Bu ne demektir?
Aslında oynadığımız futbolun karşılığını almıyoruz. Hak etmediğimiz maçları kazanabildiğimiz gibi puan almamız gerekenleri de kaybediyoruz.
Futbolda en kötüsü de budur zaten; standartsızlık, istikrarsızlık!
Kralın çıplak olduğunu söyleyemeyen bir spor dünyamız var. Örnek mi? Alın Cüneyt Çakır! Karşılaşmanın en tartışmalı pozisyonunda olmayacak bir karar veriyor.
Futbolcular nasıl oynadıkça tecrübe kazanırlar, aynısı teknik direktörler için de geçerlidir. Dünkü maçın İsmail Kartal’a gösterdiğini umduğumuz önemli iki detayı var.
İlki Webo, ikincisi de Diego…
Ancak İsmail Kartal için hala Selçuk Şahin aklının en başköşesinde duruyor. Bütün alternatif oyun planlarının içinde Selçuk Şahin’i görüyoruz. Fenerbahçe kazanırken de kaybederken de bu değişmiyor.
Oysa bütün sezon İsmail Kartal’ın değil aklına en azından gözünün ucundan görüntüye girebilmek için Webo ve Diego didinip durdular.
Dün Diego geldiğinden bugüne en gösterişli ve yararlı futbolunu oynadı. Belki de maçın kazanılmasında Webo ve Caner’den daha büyük katkı yaptı. Ancak şu bir gerçek ki haftaya Sivasspor deplasmanında muhtemelen yine ikinci tercih olarak hatırlanacaktır.
İsmail Kartal bu sezon savunması ve az gol yemesiyle dikkat çekiyordu. Bu nedenle orta alanda Diego gibi yaratıcı futbolcu yerine Selçuk Şahin gibi düz futbolcular değerliydi.
Geçen hafta Eskişehirspor deplasmanında bir ezber bozdu, farklı bir dizilişle sahaya çıktı; burnundan geldi, pişman oldu. Dün de Alper ve Diego’dan oluşan bir orta alan kurdu; ilk yarı üç gol birden yedi.
İsmail Kartal bunun y
Galatasaray, Beşiktaş ve Bursaspor karşılaşmalarının son bölümlerinde gelen gollerle tutunan ancak özellikle ligin ikinci yarısında deplasmanda kaybettiği puanlarla ısrarla zirveyi elinin tersiyle geri çeviren Fenerbahçe’nin kalan 6 haftada neler yapabileceğini üç aşağı beş yukarı tahmin etmek mümkün artık.
Ligin onuncu haftasında bir teknik direktörü eleştirmeyi hiçbir zaman doğru bulmadım ancak 28. Hafta hem geçmişe dair hem de güncele yönelik bir şeylerin söylenmesi gerekir diye düşünüyorum.
İsmail Kartal dün bir ezber bozdu. Ancak bunun altından kalkamadı. Belki de yaptığını kendisi bile anlayamadı.
Bursaspor karşılaşmasının ikinci yarısında Caner’e Kuyt rolü vermişti. Aslında Kuyt sağ kanatta çakılı oynayan bir futbolcu olmadı hiçbir zaman; Sow’la sürekli yer değiştiren bir oyuncuydu.
Caner, geçen hafta golün pasını veren oyuncuydu.
Teknik direktörler zaman zaman böylesi değişikliklerin fark yaratabileceğine inanırlar. Bunu Mustafa Denizli’de çok görürdük. Fenerbahçe’nin “0” çektiği Şampiyonlar Ligi macerasında Mustafa Denizli’nin tuhaf saplantılarının ve fikri sabitinin etkisi vardır.
Dün Caner solda başladı ancak 3. Dakikadan sonra kendisini sağda buldu. İlk
Toplumsal olaylarda kişilerin tepkilerinin şiddeti beklentileriyle karşılaştıkları sonuç arasındaki farkın açılmasıyla güçlenir.
Hayal kırıklığına bağlı duygusal tepkilerde de benzer davranışlar sergiler kişiler.
Beklenti ve arzu insanın en zayıf tarafıdır.
Pazartesi gecesi saat 21.55 civarında Fenerbahçe-Bursaspor karşılaşması sonuçlandığında bir tarafta büyük bir sevinç varken diğer yanda beklenmedik bir tepkisellik yükseliyordu.
İlk hareketin Bursaspor teknik direktörü Şenol Güneş’ten gelmesi doğal olandı. Takımı iyi bir mücadele göstermesine karşın oyunun son bölümlerinde gelen golle yıkılmıştı. Bunu anlamak çok kolaydı.
Sonra baktık ki Şenol Güneş yalnız değilmiş.
Peşinden bir dizi yorumcu da bu hayal kırıklığına bağlı olarak büyük bir hezeyan içindeydi.
İki isim vereceğim.
Yıl 2010. Trabzonspor ile Fenerbahçe’nin kıyasıya çekiştiği bir sezonun daha başlarındayız. Aykut Kocaman bir açıklamasında Fenerbahçe’nin çok zor penaltı kazandığını bu karşın hakemlerin Trabzonspor’a daha kolay penaltı düdüğü çalabildiğini ima eden bir açıklamada bulunuyor.
Aslında buradaki vurgu Trabzonspor’un kazandığı penaltılardan çok aynı standartlarda kendi pozisyonlarında da bu kararların çıkmasının gerektiğiydi.
Standartları savunmak herkesin hangi tarafta olursa olsun savunması gereken bir şeydir. Çünkü siz standartlar lehinize çalışırken konuşmazsanız aleyhinize döndüğünde yaptığınız çıkışların bir anlamı kalmaz.
Fenerbahçe’ye penaltı düdüğü çalınması ve bunun kamuoyundaki ezber algısına yönelik İTÜ bilimsel bir çalışma yaptı. Bu çalışma Aykut Kocaman’ın ifadelerini destekler nitelikteydi.
Ancak Şenol Güneş bir anlamda Trabzonspor taraftarını da etkileyecek bir açıklama yapma gereği duydu.
Neydi bu, okuyalım mı?
“…rakip takımın antrenörü böyle bir beyanat yapıyorsa ya antrenörde bir yanlışlık var ya da bu düzende yanlışlık var. Fırsatçılık kimsede olmamalı. Fenerbahçe'nin büyüklüğü, genç bir antrenörün geleceğini karanlığa atma adına, günü kurtarmak için yaptığı ifadeler