Fenerbahçe, Aziz Yıldırım eliyle 2001 ile 2011 yılları arasında 10 yılda büyütülen ve bizzat yenilikçisi tarafından bile artık yönetilmesi mümkün olmayan bir güç haline gelmiştir.
Fenerbahçe’nin bu kadar büyümesi gerekli miydi sorusunu bugün sormak anlamlı değildir; çünkü özellikle yukarıda andığım tarih aralığında yapılan her türlü yatırıma Fenerbahçeliler destek olmuş, elbirliği ile katkı sağlamış, bunun getirisinden de memnuniyet duymuştur.
O kadar ki Fenerbahçe’nin hem marka hem piyasa değeri dışarıdan da imrenilerek izlenmiş, bilindiği gibi belki ele geçirilmeye belki de yok edilmeye, değeri gasp edilmeye çalışılmıştır.
Dışarıdan bakıldığında yapılması kolay gibi gözüken her türlü sistem, kurum ve oluşumlar aslında iyi yönetilen yapılardır.
Bir işin kolaylıkla yapılıyor olması her zaman onun kolay olduğu anlamına gelmez; ya o işi yapanın ustalığıdır ya da doğru yöntemler sistematik hale getirilmiştir.
Bir süre sonra bu kolay görünen pratikler herkesin yapabileceği yanılgısını da beraberinde getirir.
Eleştirmek kolaylaşır. Mevcut bir yapıyı eleştirmekten daha kolay başka bir şey var mıdır?
Fenerbahçe’de 2011’den ve özellikle de 2013’ten sonra böyle bir iç muhal
Büyük takımların oyunu çözme alternatifleri vardır ve olmalıdır. İyi ve istikrarlı futbol bu alternatifleri en az bir oyun planının etrafına yerleştirebilme başarısı gösterilebildiği zaman oynanır.
Fenerbahçe’nin bir takım omurgası var; bu gerçekten çok önemli bir detaydır.
Takım, birbiriyle oynama alışkanlığı olan kadro demektir.
Kadro yetenekli ve kaliteli futbolculardan oluşmaktadır.
Bunun en önemli ispatı oyun planı yerleşmemiş olsa da her maç bir oyuncunun ön plana çıkarak galibiyet getiren golü atabilme becerisi gösterebilmesidir.
Kaliteli ve birbirleriyle oynama alışkanlığı olan takıma bir oyun planı yerleştirmekse artık an meselesi olmalıdır.
Fenerbahçe dün yine kaliteli ve dahası akıllı futbolcularının bitirici becerisiyle kazandı.
Zorlandı; çünkü Fenerbahçe’nin hala bir oyun planı bulunmuyor.
Fenerbahçe nasıl kazandı sorusunun cevabı Ozan Tufan’ın golüdür. Üç futbolcunun birden rakibe baskı yaparak topu kaptıklarında golün yarısı hak edilmişti. Sonra şut çekmeye müsait durumda kalan Ozan, Kulübün paylaştığı fotoğrafta da görüleceği gibi mükemmel bir gol vuruşu pozisyonu alarak çektiği şut ile neticeyi belirlemiş oldu.
Bir derbi maçını kazanmanın ilk şartı mücadele etmektir.
Fenerbahçe, Beşiktaş’tan daha çok istedi, mücadele etti ve sonucu aldı.
Maçtan önce her iki takımın da sezon ortalamaları üzerine bir değerlendirmede bulunmuş ve karşılaşmanın bunun çok uzağında kalacağını belirtmiştim. Öyle de oldu ve paşa dayalı oyunun yakınına bile uğramayan bir karşılaşma izletti takımlar.
Abdullah Avcı belli ki oyunu ilk yarı tutup, 60. Dakikadan sonra vurmayı planlamış şekilde tüm hamle oyuncularını kulübede bırakarak sahaya çıkmayı tercih etti.
Bu taktik bir Avrupa Kupası maçında için oldukça geçerli olsa da Türkiye’deki derbi anlayışıyla uyuşmayan bir durum yaratıyor.
Derbilerde sahaya sürdüğünüz takımın ne mesaj verdiği çok önemli bir unsurdur.
Hem rakibe hem futbol kamuoyuna hem de kendi oyuncularına…
Hafta sonu oynanacak derbi için takımların sayısal verileri üzerinden bir genel durum değerlendirmesi yaparak, düşünelim.
Fenerbahçe ile Beşiktaş’ın maç başına pas ve isabetli pas yüzdeleri ilginç bir şekilde aynı ortalamayı yakalamış görünüyor; %84 – 472/557.
Fenerbahçe Beşiktaş’a oranla topla oynamada 2 puan önde duruyor; %63.
Fenerbahçe, ortalama 18 şut ile oynarken bunların 6 tanesinde isabet sağlıyor. Gençlerbirliği karşılaşmasında bunun iki katına çıkmış. Her isabetin gol olmadığını biliyoruz çünkü 6 isabet ortalamasını da tutturmuş olmasına karşın Fenerbahçe 4 karşılaşmayı gol atamadan tamamladı.
Beşiktaş 5/13 şut isabetiyle mücadele ediyor. Farklı kazandıkları Kayserispor maçında 2,5 kat daha fazla isabet sağlamış; 13/24. Beşiktaş’ın gol atmayı başaramadığı iki takım var; lider Sivasspor ve sonuncu Ankaragücü.
Beşiktaş Fenerbahçe’ye oranla ligde daha istikrarlı sonuçlar aldı; üst üste 6 maçını kazanırken, Fenerbahçe bunun yarısına bile ulaşamadı.
Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın ortak özellikleri her ikisinin de Sivasspor’a yenilmeleri...
Beşiktaş birinci, Fenerbahçe son hafta Sivasspor karşısında deplasmandan puansız döndüler.
Sivasspor’dan başlayalım; zaten Ersun Yanal’ın da maç öncesinde oynayacağı plana hazırlık bakımından oradan başlaması gerekirdi.
Sivasspor ligin topla en az oynayan, pas yüzdesi en düşük takımlarından biridir.
Maç başına %74 ile 271 başarılı pas ortalamasıyla oynuyor.
3-1 kazandığı bu maçı %70 ve 195 pasla tamamladı. Geçen hafta yine 3-1 kazandığı Yeni Malatya karşısında da sadece 138 pas yaptı.
Rıza Çalımbay rakip kim olursa olsun topu ona teslim edip, sahasına çekiliyor.
Pas yapmadığı için orta sahasını buna göre oluşturmuyor.
Oyunu geriden kurma fantazisi yok; çünkü bu yapıya uygun futbolcusu da yok.
Ancak çok hızlı atağa çıkıyorlar. Üstelik rakibin tam da gol atacağına inandığı bir zamanda yapıyorlar bunu.
Fenerbahçe sahasında Konyaspor’dan sonra Gençlerbirliği karşısında da usta ayaklarının sonuca giden futboluyla yine görkemli bir galibiyet aldı.
Gençlerbirliği maça kendi alanında Fenerbahçe’ye çok fazla oyun alanı bırakmayacak bir yerleşimle başladı. Attıkları gole kadarki bölümde de planında başarılı oldu.
Bu bölümde Fenerbahçe topa %80’e %20 sahipti. Ancak bunun da büyük bölümü Serdar Aziz ile Sadık arasındaki paslaşmalardan oluşuyordu.
OPTA’nın şöyle bir verisi var; Serdar Aziz (takımın) tüm paslaşmaların içinde %10,2’sini tek başına yapmış. Sadık da %12,8 oranında pas vermiş ve bu oranların %2,2’si ikilinin kendi aralarında yapılan paslaşmalardan oluşuyor. Göze batansa Serdar Aziz’in 45 dakika oyunda kalmasıdır.
Gençlerbirliği bu oyunun üzerine bir de gol atınca Hamza Hamzaoğlu burada kritik bir hata yapıp, özgüven patlamasıyla takımını daha fazla ileri çıkardı.
Ankara ekibi topa Fenerbahçe alanında basmaya başlayınca takımın boyu büyüdü ve özellikle ileriye atılan toplarda defansın gerisinde geniş boşluklar oluştuğu görüldü.
İşte bu boşluklar ve geniş alanlarda yetenekli ayakların tek başına kendilerini gösterecekleri bir ortam sağladı.
Fenerbahçe’nin ilk gol
Fenerbahçe’nin sezon başı kadro planlamasında eksik bıraktığı iki pozisyon vardı. Bunlardan biri Caner Erken’in takımdan ayrılmasından bu yana boşluğu hissedilen defansın sol kanadı ve uzun yıllardır bir türlü doğru tandemin bulunamadığı stoper mevkii.
Hasan Ali’nin hazırlık turnuvasında sakatlanmasıyla alternatifi olmayan bölgeye sağ kanattan takviye yapıldı. Ancak Isla’nın ilk maçtan sonra sakatlanmasıyla Fenerbahçe’nin bir anda o bölgesinde de boşluk oluştu.
Görece opsiyonu fazla sağ kanattan Dirar sola geçti; Isla’nın sakatlanmasıyla sağ kanat opsiyonu yok olunca daha kalabalık yerden, orta sahadan sağ kanada Ozan takviyesi geldi.
Ozan, Altay’la birlikte takımın tüm maçlarına çıkan bir oyuncu oldu ve Fenerbahçe’nin bir anlamda takım içinden yaptığı transfere dönüştü ki Milli Takım’daki performansı da ışıl ışıl parlıyor.
Birkaç hafta önce de belirtmiştim, Fenerbahçe’nin kadrosu ligin ortalaması alındığında oldukça kaliteli ayaklardan oluşuyor.
Zaten bu kadro ligin hemen başında tüm istatistiklerde hemen öne geçti.
Fenerbahçe’nin ligin ilk yedi haftasında Galatasaray maçı hariç maç başına olumlu pas sayısı 557 olmuş. Derbiyi bir kenara koymak gerekiyor o maçların
Yer Malatya; yine uzamış bir maçın ilk yarısın Fenerbahçe bir penaltı atışı kullanıyor. Emre’nin tam vuracağı sırada kaleci bir adım öne çıkıyor ve kendisine avantaj sağladığı bir durumda penaltıyı kurtarıyor.
Maç hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor…
Yer İzmir… Göztepe penaltı atıyor; Altay kendisine avantaj sağlayacak şekilde ileri çıkıp atışı kurtarıyor ve oyunu da hızla başlatıp, Fenerbahçe’nin bir gol atmasını sağlıyor.
Fenerbahçeli oyuncular sevinirken hakem VAR müdahalesi sonrası golü iptal ettirip, penaltıyı tekrar attırıyor.