Bir tarih kapandı, Fenerbahçe 20 senedir düşürmediği kalesini 21. Senede Galatasaray’a bıraktı. Fenerbahçe son iki yılda çok şey kaybetti ve hızla kaybetmeye de devam ediyor.
Sıra nerede bekleyip göreceğiz.
Ozan Tufan maç sonunda neredeyse ağlayacak şekilde hakemin karşılaşma boyunca tavrını anlatmaya çalışıyor. Söylemeye çalıştığı şey çaresizliği, korunamaz duruma gelmiş olunması.
Fenerbahçe sezon başından bu yana girdiği hiçbir mücadeleyi kazanamadı.
Halil Umut Meler istediği gibi yönetti bu maçı, korkusuzca ve cesaretle. Özellikle de penaltı kararı ve Fenerbahçe’nin 1-0 öne geçmesinden sonra, sarı lacivertli futbolculara neredeyse top göstermedi.
Oyunun kontrolünü düdüğüne aldı.
Ozan Tufan bunu söylüyor.
Peki, Fenerbahçeli futbolcuları bu kadar sahipsiz, korumasız bırakan nedir?
Bu yenilgi bir son olarak görülmemelidir; 6-7 takımın yarış içinde olduğu bir ortamda kalan 12 haftada 5 puanlık fark önemli değildir.
Bu bardağın dolu tarafı…
Kuşkusuz bu kaybın öğretici bir sonucu olmalıdır.
Türkiye’de futbol öncelikle sonuca sonra da ilişkilere bağlıdır.
İlişkiler de tahterevalli oyunu gibidir.
Orada haklı olmak değil, ağırlık önemlidir. Ne kadar ağırlığınız varsa o kadar sözünüz dinlenir, itibar görürsünüz.
Sözün içeriği değil, kimin söylediğine bakılır.
Bir seneden fazla bir süredir neredeyse en ince detayına varıncaya kadar anlatmaya çalıştığım birçok konu neredeyse son üç maçta kendisini ortaya koydu.
Kruse, Uğurcan ile karşı karşıya kaldığı pozisyonu golle sonuçlandırmış olsa bugün başka bir şey konuşuyor olacaktık; evet net bir cümle kuralım, Kruse o golü atmalıydı, Krusu o golü atacak!
Artık Fenerbahçe’nin şampiyonluğu sadece ve sadece kazanmasından geçiyor.
Çünkü Fenerbahçe yarın hangi takımla veya takımlarla rekabet içerisine girerse o takım o hafta kiminle oynuyor olursa olsun, biliyoruz ki kazanacaktır.
Bu daha önceki senelerde de böyleydi, yine böyle olacaktır.
Daha önceki senelerde olayın kadro, teknik direktör, yönetim yanlışları şeklinde açıklama yoluna gidenler; bugün ağırlaşan çevresel faktörlerin şiddeti karşısında meselenin aslında pek de öyle olmadığını yavaş yavaş anlamaya başladılar.
Aslında bunun için yeteri derecede yaşanmış tecrübe birikimi vardı.
2005-06 sezonunun kadrosu benim kişisel görüşüme göre, futbolu izlediğim tarihi süreç göz önüne alındığında, Fenerbahçe tarihinin en görkemli, en güçlü, en yetenekli kadrosuydu ve şampiyon olamadı.
2007-08 sezonunda Galatasaray şampiyon olduğunda takımın başında neredeyse teknik direktör yoktu. Cevat Güler isimli Galatasaray emektarı vardı kulübede. Lig tarihimiz boyunca bunun kaç örneği vardır, bi
Sergen Yalçın Beşiktaş’a imza attı ve ayağının tozuyla da antrenmanına çıktı. Kuşkusuz bu haber, Beşiktaşlıları Abdullah Avcı’nın takımın başına gelmesinden daha çok heyecanlandırıyor.
Futbol böyle bir şey, taraftar olmak da…
Futbol dünyasında herkesin kafasında soru işaretleri var.
Onu yaratan Sergen Yalçın’dan başkası değil.
Sergen Yalçın hep kendine yeterli olan ile hareket etmeyi seçti.
Daha fazla çalışayım, daha fazlasını başarayımkaygısı taşımadı.
Bir çeşit ağustos böceğiydi, yarın kaygısı duymadı. Kışın evde ne yemek bulurum diye düşünmedi.
Fenerbahçe yıllardır bir şeyi tekrar tekrar yapıyor; iyi takımlara karşı çok iyi oynuyor ve onları yeniyor.
Başakşehir sadece iyi bir takım değil; ne oynayacağını bilen çok iyi bir takım.
Böyle bir takımı sahada oynayamaz hale getirmek için Ersun Yanal’ın ifadesiyle Fenerbahçe gibi olmak ve Fenerbahçe gibi oynamak lazımdır.
Beşiktaş’tan sonra Başakşehir’e de takım olarak bu mesaj verildi. Bu psikolojik bir üstünlüktür.
Rakibinize bunu kabul ettirdiğinizde genel averajdan da başka bir avantaj elde ediyorsunuz.
Oyunun dışında Kruse’nin attığı bir gol var ki bunu daha başka türlü de açıklamak gerekiyor.
Maç boyunca çok şeyi denedi Fenerbahçeli oyuncular. Pozisyonlar da ürettiler. İlk yarı Rodrigues ve Tolga biraz daha dikkat etseler belki Kruse böyle bir gol atamayacaktı.
Sezon başından beri Fenerbahçeli futbolcuları eleştirdiğim en bariz konu, gereksiz orta yapma çabaları ve ceza sahasına girmeyi tercih etmemeleriydi.
Sezonun ilk yarısında Sivasspor’un performansı maraton ve bisiklet yarışlarında önde giden ve tempoyu kontrol eden tavşan olarak görüldü. Genel kanı ikinci yarının ilk 6 maçında Sivasspor’un fikstür dezavantajı nedeniyle bu performansını sürdüremeyeceği yönündeydi.
İlk maç Beşiktaş ile olduğuna göre; siyah beyazlıların liderle aradaki puan farkını kapatmak için bu maçı hedef karşılaşması gördüğünden zaten daha ilk hafta bu fark hemen eriyecekti.
Beşiktaş, Sivasspor maçını kazansaydı Sivasspor ile arasındaki fark dörde inecekti. Böylece tüm takımlar zirveye yaklaşacaktı.
Muhtemelen bu hesabı sadece Beşiktaş değil, sırasıyla Başakşehir (4), Trabzonspor (5), Fenerbahçe (6), Alanyaspor (8) ve Galatasaray (10) da yapıyordu. (Parantez içindeki sayılar ligin ilk yarısında Sivasspor ile aralarındaki puan farkını gösteriyor.)
Ancak Sivasspor pazar akşamı Türkiye’ye büyük bir sürpriz yaptı ve Beşiktaş’ı yenmekle kalmadı, rakibini belki de lig yarışının dışına iterken, tüm hesapların da yeniden yapılmasına neden oldu.
Her sene bu zamanlar şampiyonluk puanı üzerine hesaplar yapmaya başlarız.
Ligin son 15 sezonunun tablosuna bakılacak olursak, 75 puana ulaşan takımın garanti şamp
Oynadığı takım kim olursa olsun farketmeyen deplasmanlarda zorlanan Fenerbahçe için Gaziantep kuşkusuz zor bir deplasmandır.
Neden zorlanıyor Fenerbahçe?
Çünkü ligin 18. karşılaşmasını oynamasına karşın hala sahaya çıkan takım ne yapacağını tam olarak bilmiyor.
Fenerbahçe’nin ne yapması gerektiği hakkında genel bir fikir var ve bunu saha kenarında oyunu en yakından izleyen teknik direktör söylüyor.
Her hafta maç öncesi ve sonrasında Fenerbahçe’nin ne olduğunu, tarih boyunca nasıl oynadığını ve nasıl oynayacağının genel bilgisini dinliyoruz.
Fenerbahçe tarih boyunca bir ortalama ile oynamıştır ve kuşkusuz Fenerbahçe olmuştur.
Futbolcularıyla ve teknik yönetimiyle…
Geçen sezon transfer edilip, başarısız olduğu için gönderilen oyuncuların bir kısmı gittikleri takımlara direkt katkı sağlıyorlar. Goller ve asistlerle…
Fenerbahçe’de üçüncü sportif direktör dönemi de sona erdi. Şimdi şu tartışılıyor; sportif direktörlük kurumu mu, direktörün kim olduğu mu yoksa yerli mi yoksa yabancı olması mı?
Fenerbahçe’de görev seçim öncesinde bu şekilde tarif edildi; sportif direktör futbol şubesine yepyeni bir futbol aklı getirecek, altyapıdan A takımlar seviyesine kadar plan programı yapacak, teknik direktörü belirleyecek, futbolcuları seçecek.
Çabuk unutuluyor ancak 3 Hazirandan sonra süreç böyle ilerledi.
Önce Comolli geldi, o teknik direktörü seçti, peşinden bir dizi transferler yapıldı.
Fenerbahçe tarihinin en kötü dönemini yaşadı. Sportif olmayan birkaç konu var burada girmeyelim, skandal ötesiydi.
Kuşkusuz önce Comolli sorgulanmalıydı, ancak eline bavulu verilip, stadyumdan taksiyle teknik direktör gönderildi.
Bir süre sonra taraftarın isteği üzerine Ersun Yanal takımın başına geldi.
Bundan sonrası artık iki başlı bir süreçti.