Koronavirüs salgınının pik yapmasıyla yasaklı, kısıtlamalı günlere dönülürken, özellikle sallandıkça hatırladığımız bir başka tehdit deprem gerçekliği de yine ciddi uyarılar veriyor. Örneğin, İzmir Depremi’nin ardından TBMM’de kurulan Deprem Araştırma Komisyonu’nda dinlenen Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, fayların hareketliliğine dikkat çekerek “Türkiye’de her an 7’nin üzerinde bir deprem meydana gelebilir” diye uyardı. Geçtiğimiz günlerde Bayburt’ta meydana gelen 3.8 büyüklüğündeki depremin ardından Karadeniz Teknik Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü eski öğretim üyesi Prof. Dr. Osman Bektaş Doğu Karadeniz’de gizli fayların olduğunu ve bunların diri olduğunu söyledi. Dahası denizlerdeki fay hatlarının da güncel deprem haritasında yer almadığını öne sürdü. Malatya’da meydana gelen 4.7 büyüklüğündeki son depremin ardından da Bilim
Başkan kim olursa olsun ABD’nin emperyalist politikalarının değişmeyeceği konusunda herkes hemfikir. Yani Biden ya da Trump fark etmez. Tıpkı Obama, Clinton ya da daha öncekilerde olduğu gibi. Çünkü ABD aslında ‘yönetenlerin yönetildiği’ derin bir ülke, o derinliğin dünyaya bakışı da örtülü ya da aleni manipülasyon ve operasyonlarla ülkeleri dizayn etmeye çalışmak. Dolayısıyla, başkanlar sadece nüans yaratıyor. Biri diplomatik dil kullanırken, diğeri sert üslup tercihiyle dikkat çekiyor. Yöntem bakımından da biri gücü daha kaba uygulayıp, ülkeler arasında çatışma yaratırken, diğeri istihbarat örgüleri vasıtasıyla örtülü operasyonlara daha ağırlık verebiliyor. Bu bağlamda da Trump’ın kabalığı, çatışmacı zihniyet açısından cüretkârlığı malum, Biden için öngörülenler de Obama-3 dönemi, yani zaten hep var olan örtülü operasyonların daha da ön plana çıkacağı yolunda. Bu noktada akla gelen soru da neler olabileceği ve özellikle de Türki
Doğu Akdeniz’de Türk ticari gemisinde uluslararası hukuka, teamüllere tamamen aykırı olarak yapılan aramayı sadece alelade korsanlık, haydutluk diye nitelendirmek hafif kalır. Çünkü korsanlar bir milleti ya da orduyu temsil etmezler ve çoğunlukla amaçları ganimeti ele geçirmektir. Bu olayda ise AB ülkelerinin aldığı bir karar çerçevesinde İtalya’daki bir merkezden yönetilen harekât kapsamında Yunan komutan emir veriyor, Alman fırkateyni Türk bayraklı ticari geminin önünü kesiyor. Helikopterle gemiye inen Alman askerleri de zorbalıkla saatlerce arama yapıyor. Yani herkesin bayrağı, milleti belli, üstelik tek bir ülke de değil. Yunanistan, Almanya, İtalya ve AB’nin de işin içinde olduğu devletler eliyle yürütülen bir organize iş ya da kumpas söz konusu. Karşı oldukları geminin bayrağı da NATO’daki müttefikleri Türkiye’nin bayrağı. Ama buna rağmen hâlâ tavırları ise hukuksuzluklarına kılıf uydurmak amacıyla, hiç sıkılmadan, utanmadan yalan söylemek. Dolayısıyla, aslında şu anda
Ermenistan karşısında hem masa hem de sahada destan yazan Azerbaycan ordusu paylaştığı videoda “Karabağ’ın az ad olmasında bize yakından destek olan gardaşımız Türkiye’nin şerefine” ifadeleriyle Karabağ’ın tepesine Türk bayrağı dikti. İşgalden kurtarılan Şuşa’nın girişindeki kontrol noktasında Azerbaycan bayrağının yanında Türk bayrağı dalgalanıyor. 27 yıl sonra Agdam’a giren Azerbaycan tankları ve zırhlı araçlarında Azerbaycan ve Türk bayrakları vardı. Yani “Mehmetçik” henüz Azerbaycan’da değil ama Karabağ’ın her köşesinde ay yıldızlı al bayrak dalgalanıyor. Bu da Türkiye ve Azerbaycan arasındaki “Tek millet iki devlet” söyleminin sözden ibaret olmadığını herkese bir kez daha çok net gösterdi, gösteriyor. Bir kez daha diyorum çünkü bu sadece bugün değil 28 yıl öncesindeki zor günlerde de böyleydi. Dolayısıyla o günleri de irdelemekte yarar var. Hem “ezeli gardaşlığı”daha iyi anlamak hem de bugünleri göremeyen kahramanları anımsamak açısından...
***
Mart 1992
TSK’daki FETÖ temizliği kapsamında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın verdiği son bilgiye göre, OHAL’in kaldırılmasından bugüne kadar bakan onayıyla 5 bin 587 personel ihraç edildi, 1512 emekli askerin rütbeleri geri alındı. 15 Temmuz’daki hain darbe girişiminin ardından Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiği kesilenlerin toplam sayısı 20 bin 566 oldu. Bu rakamlar şimdilik çünkü açığa alınıp, haklarındaki idari ve adli işlemleri sürenler de var. Dahası, Fetömetre yöntemi ya da ankesörlü telefon soruşturmalarıyla ordu içindeki kripto FETÖ’cüleri açığa çıkarma çalışmaları da devam ediyor. Yani FETÖ temizliği konusunda Silahlı Kuvvetler’de daha alınacak çok yol var. Nitekim bakan Akar da “Amacımız bu teröristleri içimizden tamamen temizlemek, bu şanlı üniformayı tek bir hainin bile taşımasına engel olmak, buna müsaade etmemektir” sözleriyle bu konuda ne kadar kararlı olduklarını bir kez daha dile getirdi. Tabii bu kararlılık TSK’nın verdiği mücadelenin sadece içe
Koronalı günlerde vaka sayılarındaki artışla popülerleşen pik yapma, yani doruğa, zirveye çıkma tanımlaması siyasetin cazibesi için de geçerli. Çünkü 2020 yılının başlarından itibaren arka arkaya yeni partiler kuruldu, başkaları da yolda. Kimi Anadolu’da, sokakta nabız yokluyor, kimi de start vermek üzere. Henüz düşünce aşamasında olanlar da var. Dolayısıyla, siyasi arena kıpır kıpır. Medyaya hemen her gün yeni bir parti ya da oluşuma dönük A takımı bilgileri sızıyor ya da sızdırılıyor. Bu bağlamda da toplumun her kesiminden birçok yeni isim söz konusu ama hepsinde de başı çekenler siyaseten bildik, tanıdık simalar. Söylemler, mesajlar dahi aynı, sadece parti logoları ve isimleri yeni. Yani ülkenin siyaset manzarasında tam anlamıyla bir parti kurma furyasıdır gidiyor. Peki, ne oldu da ülkede siyasetin cazibesi pik yaptı? Birden bu kadar çok siyaset heveslisi çıktı, çıkıyor? Bu sadece ittifak sisteminin yarattığı doğal bir sonuç, iktidar veya muhalefet blokunun 50 artı 1 hesaplarına dönük oyunlar, kurgular mı? Yoksa hem
Görevini bırakacağı açıklanan ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, “Suriye’den asla asker çekme olmadı” sözleriyle ABD Başkanı’nı nasıl uyuttuklarını kandırdıklarını çok net itiraf etti. Esip, gürleyen Trump asker çektik diyor sayı veriyor ama Başkan’ı dinleyen ya da kararını uygulayan, daha doğrusu takan yok... Aslında buna benzer başka olaylar da var. Örneğin Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı bir telefon görüşmesinde artık YPG’ye silah vermeyeceklerini söylemesinin ardından ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’dan “YPG’ye desteğimiz sürecek” diye tam zıddı bir açıklama da gelmişti. Yani görünürde Başkan yeni politikalar açıklıyor havasında, evet Trump’ın yapısından kaynaklanan bazı gel-git’ler de vardı ama ABD’de kim ne derse desin sonuçta Pentagon ve CIA’nın dediği oluyor. Dolasıyla günlerdir süregelen Türkiye açısından Biden mi yoksa Trump mı daha iyi tartışmasının anlamı yok. Çünkü doğru soru Trump ya da Biden ne kadar
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Saraydan para alıp parti kurmak isteyenler var” çıkışıyla yine gündem yarattı. Siyasi arenada günlerdir CHP konuşuluyor, tartışılıyor ama genel havaya bakıldığında bunların partiye ne kadar yaradığı da bir başka tartışma konusu. Çünkü iddiaların somutlaştırılamaması durumunda zaten eksilerdeki güvenilirliği hepten kaybetme riski var. Dahası, bu gibi çıkışların hedefe konulan isimlere yarama olasılığı da söz konusu. Yani ülke sorunlarını çözüme dönük vaatlerinde sıkça hesap uzmanlığını referans gösteren Kılıçdaroğlu’nun bu gibi çıkışlarında ciddi hesap hataları olabilir. Bunu biraz daha somutlaştıralım. 37. kurultay sonrasında Muharrem İnce’nin CHP’den ayrılıp yeni parti kuracağının konuşulduğu günlerde CHP’nin önde gelen isimlerine kırgın, küskünlerin tavrı ne olur diye sorduğumda (3 Ağustos 2020 tarihli yazımız) şöyle diyorlardı:
“CHP’de küskün çok ama hepsi Muharrem’in yanında durmuyor ki. Yarın Muharrem İnce parti kursa bu