1933 yılbaşı gecesi, Ankara Palas salonunda Atatürk’ün katılımlarıyla kutlanırken, saat 24.00’ten sonra, Millî Eğitim Bakanı Reşit Galip, yeni yıl armağanı olarak Atatürk’e üç kitap sundu. Bunlar “Birinci Türk Tarih Kongresi Zabıtları", "Söz Derleme Kılavuzu” ve Dil Kurultayı kararlarını içine alan kitaplardı. Millî Eğitim Bakanı kısa bir sunuş konuşmasıyla kitapları verdi, Atatürk de armağanları alırken yüksek sesle şunları söyledi:
"Bu anda duyduğum mutluluk büyüktür. Kıymetli Millî Eğitim Bakanımızın bu armağanından dolayı kendisine teşekkür ederim. Kendisinden ve diğer bakanlarımızdan her an böyle armağanlar beklerim. Bakan Bey’in değersiz dediği bu armağan gerçekte çok değerlidir. Bu değerin herkes tarafından daha iyi anlaşılması için bu kitaptan bir sayfa okumalarını Bakan Bey’den rica ediyorum.
Atatürk’ün bu sözleri çok alkışlandı. Arkasından Reşit Galip Bey, Gazi’nin emirlerini yerine getirerek armağandan, ayırmaksızın ve seçmeksizin, bir sayfa açtı ve "Hepimizin
Lafa geldi mi “Can dostlar” diye tanımladığımız hayvanların özellikle yaşam hakları kanunlarla garanti altında. Biri 5199 sayılı yasa, diğeri de onda bazı değişiklikler öngören ve Temmuz 2021’de yürürlüğe giren 7332 sayılı kanun. Hatta yenisinde eskisine ilave olarak onların “mal değil can olduğunu” kabul eden önemli yenilikler söz konusu. Dolayısıyla, çok değil, daha beş ay önce neredeyse herkes tek ses, tek yürek, katledilen, işkence yapılan, tecavüze uğrayan, sözüm ona barınak! denilen yerlerde aç susuz bırakılarak ölüme terk edilen can dostlarımızın daha bir güvence altına alındığını konuşuyordu. Verilen siyasi mesajlar da ağırlıkla bu yöndeydi. Şimdilerde ise Gaziantep’te pitbull cinsi iki köpeğin 4 yaşındaki Asiye’ye saldırdığı dehşet verici olay nedeniyle tam tersi bir görüntü var. Çünkü minik Asiye’nin yürek parçalayan durumuyla ilgili fatura toptan kesildi ve o koruyacağız denilen sokaklardaki tüm can dostlar hedefe konuldu. Bunu fırsat bilen ya da durumdan vazife
Suriyelilerin dönmesi, geri gönderilmesi artık siyaseten çok makbul ve çekici konulardan biri oldu. Evet bu durum daha önceleri de dillendiriliyordu ama ülkede yaşanan ekonomik gelişmeler, gettolaşmalardan kaynaklanan sosyal sıkıntılar, olası riskler nedeniyle popülaritesi daha da arttı. Başta CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefet partileri bu noktadan sıklıkla iktidarı vuruyorlar, bu konudan kolay kolay vazgeçmeyecekleri de açık ve net. Bir yere kadar haklılar da çünkü bugün ülkedeki 4 milyon Suriyeli sığınmacının varoluş nedeninin mevcut iktidarın geçmişteki hatalarından kaynaklandığına dönük iddialar elbette tartışılmalı, doğrular, yanlışlar konuşulmalı. Dolayısıyla bunun siyasal hesaplaşma alanı olması gayet anlaşılabilir bir durum ama burada önemli olan, bu polemiğin getirisinin siyasi rant hesaplarından ziyade ülkenin yararına olmasında. Yani Suriyelileri geri gönderme konusunda son derece iddialı sözlerle toplumdaki beklentiyi yükseltmenin yaratabileceği daha başka sıkıntıları da dikkate almak gerekiyor. Çünkü
Çılgın bir silahlanma ve savaş çığırtkanlığı havasındaki Yunanistan arada bir de "barış, dostluk” gibisinden laflar ediyor. Ama bunu yaparken de Türkiye'yi gerilimi tırmandırmakla suçluyor. Hatta özellikle "Dünyada savaşla tehdit edilen yegâne ülke Yunanistan’dır” propagandasıyla mağdur edebiyatı yapıyor. Niyetleri malum. Tarih boyunca olduğu gibi ABD ve Batı ülkelerinin arkasına sığınarak, dahası, onları kullanarak Türkiye’yi sıkıntıya, zora sokmak. Bu bağlamda da küstahlıkta, hadsizlikte sınır tanımıyorlar.
Mesela Yunanistan Başbakanı Miçotakis ve Dışişleri Bakanı Dendias'ın son açıklamalarını, daha doğrusu, zırvalarını okuyan, duyan sanır ki bunlar AB'nin sözcüleri. Çünkü başbakan olanı "Türkiye, Avrupa Birliği ile ikili bağlarını ve ilişkilerini normalleştirmek istiyorsa, Yunanistan’a karşı ‘savaş sebepleri’ de dâhil olmak üzere Ege ve Doğu Akdeniz’deki provokasyonlarına son vermesi gerekir" dedi. Yani TBMM’nin Yunanistan’ın kara sularını 12 mile genişletmesi halinde savaş nedeni (casus belli)
Koronavirüsün endişe yaratan son varyantı Omicron’un neden olduğu hastalığın şiddeti de dâhil olmak üzere hakkında hâlâ pek çok şey gizemini koruyor. Bilinen tek veri Omicron varyantının diğerlerinden daha bulaşıcılığı ve yüksek düzeyde bağışıklığa sahip ülkelerde de hızla yayıldığı, hatta Kovid-19’dan iyileşmiş kişilerin yeniden enfekte olma olasılığının da yüksek olduğu. Dolayısıyla, tartışmaların odağındaki en endişe veren noktayı da Omicron’un aşılardan kaçma yeteneği oluşturuyor. Çünkü aşıların hepsi iki yıl önce Vuhan’da ortaya çıkan virüsün ilk haliyle savaşmak için geliştirildi. O nedenle, büyük ölçüde mutasyona uğrayan Omicron varyantı, aşıların Kovid’e yakalanmamızı engelleme kabiliyetine önemli bir darbe vurdu da denilebilir. Onun için de bir yandan yeni tip koronavirüse karşı aşı çalışmaları devam ederken, bir yandan da süreler öne çekilerek hatırlatma dozu uygulamaları yoğunlaşmış durumda. Yani hangi aşı daha uzun süre koruyucu tartışmaları da artık geride
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın her yıl yayımladığı “Terörizm Ülkeler Raporu”nun 2020 versiyonunda ABD daha öncekilerde olduğu gibi yine ne YPG’yi ne de FETÖ’yü terör örgütleri listesine almadı. Yani ABD yine teröriste terörist diyemedi, diyemiyor. Çünkü ABD’nin YPG’ye bakışı malum...Ortadoğu stratejisi, Suriye’deki gelişmeler içerisinde, Irak, Suriye politikaları bağlamında iş birliği içindeler, yandaşlar. Şu anda özellikle ABD’nin YPG’yle Irak Kürdistan’ı arasındaki ilişkilerin gelişmesi doğrultusundaki girişimleri ve Fırat’ın doğusundaki bu yapılanmaya bir meşruiyet kazandırma arayışı olduğunu da görüyoruz ki bunun içinde İsrail’i de görmek lazım. Açıkçası Amerika PKK’yı terörist örgüt olarak görmeye devam ediyor ama PKK’nın bir uzantısı olan ya da PKK tarafından kurulan YPG’ye ise farklıymış havası vermek istiyor. Bu çok açık ve net. Bunu saklamıyor da zaten. Yoksa PKK eşittir PYD ya da YPG veya olası diğer türevleri
Zamanında ya da muhalefetin iddia ettiği, hatta zorladığı olası bir erken tarihte yapılacak seçimde uygulamadaki yeni yönetim sistemi de oylanacak denilebilir. Çünkü muhalefet Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi hedefliyor. Bu bağlamda da altı muhalefet partisinin yürüttüğü bir geçiş çalışması var ve partiler yasama, yürütme, yargıda Cumhurbaşkanı'nın yetkilerinin sınırlandırılması konusunda anlaşmış durumda. Muhalefet cenahının uzlaştığı bir başka kritik başlık da Siyasi Etik Yasası, yani siyasilerin davranışlarını belirleyen ilkeler. Buna dönük sızan bilgilere göre de milletvekilleri ve bakanların yanı sıra tüm kamu görevlileri, belediye başkanları, siyasi partilerin il ve ilçe temsilcileri yasa kapsamında olacak. Görevleriyle örtüşmeyen işlerin yapılması, mal bildiriminde bulunulmaması, hediye alma yasağına uyulmaması gibi işlemlere imza atan siyasiler, "ömür boyu siyaset yasağı"nın da arasında bulunduğu önemli yaptırımlara maruz kalacaklar. Tabii bu arada özellikle son bütçe görüşmelerinde yine pik yapan,
Endonezya’da önceki günkü 7.3’lük deprem sonrası yapılan tsunami uyarısı kaldırılana kadar geçen birkaç saatlik sürede ajanslardan gelen haberler hep 2004 ve 2018’de yaşanan felaketler üzerineydi. 2004’te 9.1 büyüklüğündeki depremin yol açtığı tsunami binlerce kilometre uzaklıktaki Afrika kıyılarına kadar ulaşmış ve felakette 220 bin insan hayatını kaybetmişti. Can kayıplarının 170 bini Endonezya’daydı. 2018’de de 7’den büyük birçok deprem kayıtlara geçmiş ve yaşanan tsunamide 4 bin 300 kişi ölmüştü. Neyse ki böyle felaketleri anımsatan olasılık bir iki saat sonra gelen açıklamalarla kalktı. Tabii şimdilik. Çünkü yeryüzünün en büyük su kütlesi Pasifik Okyanusu’nu boydan boya kat eden Pasifik Ateş Çemberi Fay Hattı’nın üzerinde yer alan Endonezya’da hem şiddetli depremler hem de volkan patlamaları sıklıkla yaşanıyor. Yani böyle bir tehdit her an yine olası. Dolayısıyla, Endonezya’daki gelişmeleri izlerken, İstanbul’u tehdit eden