Doğu Ekspresi ne kadar güzel bir etki yaptı Doğu Anadolu’ya!
Pandemi nedeniyle biraz aksamaya uğradıysa da havayolu ile Kars’a gitmeme hiçbir şey engel olamadı...
Nemli olmayan, soğuk ve karlı Kars günleri, mikroplardan arındırılmış bir yerde yaşıyorsunuz hissi uyandırıyor. Anadolu’nun her yerinde görebildiğiniz misafirperverlik had safhada. Gönlü zengin insanlar Karslılar. Sırtlarını dayayacakları sanayi tesisleri, finans merkezleri gibi ekonomiye güç kazandıracak, gelir getiren şeylerden mahrumlar. Ancak Ani Harabeleri gibi tarihi yerleri, müthiş peynirleri ve olağanüstü doğası var.
Peynir müzesi...
Ballandıra ballandıra anlattığımız, Avrupa’nın önde gelen peynir imalathaneleri yerine artık Kars’taki peynir merkezlerini gezmek lazım. İsviçre, Fransa, Hollanda gibi dünyada peynirciliğin önde gelen ülkelerinin imalatlarından aşağı kalmaz. Kars kaşarı ve gravyeri müthiş bir ikili... Tulumdan, yöresel çeçil peynirine kadar her ürünü çok gelişmiş, üzerine çalışılmış gördüm. İlhan
Uzun yıllar faaliyetlerini sürdüren restoranların sayısının çok az olduğu Ankara’da 01 Adanalı’nın yeri çok özeldir. Trendy olana kadar başlangıçta ilgi vardır ancak klasik ve uzun yıllar ayakta kalan mekanlara ilgi daimidir. Bana çok sık sorulan bir sorudur: “Süreyya Bey hadi balığı anladık, peki et ve kebapta nereye gidelim?” Bu sorunun yanıtı için biraz durakladığımda ben söylemeden aldığım yanıt: 01 Adanalı İsmail Usta.
İşinin başında
01 Adanalı, Yıldız semtinde 1993 yılından beri faaliyetlerini sürdürüyor. En iyi Adana kebap yemek isteyenlerin dönüp dolaşıp geldiği mekan.
Geçtiğimiz hafta Çayyolu’ndaki yeni şubesine öğleden sonra sakin bir zamanda uğradım. Büyük bir masada özel günlerini kutlamak için gelen kalabalık bir kadın grubu vardı. Mutfağa göz gezdirdim. İsmail Demir ve ekibi hummalı bir şekilde akşam servisine hazırlanıyordu. Yıldız şubede öğle servisini bitirmiş hemen Çayyolu şubesine gelmişti. Koyu bir Fenerbahçe taraftarı olan İsmail Bey, ekibi ile uyum içinde, işine aşık bir
Küçük yaşlardan itibaren balık avcılığı benim için vazgeçilmezdi. Bir gece Çanakkale’de şu anda adımın verildiği sokağın önünde iri kaptan kupası balığı avlıyordum. Ardı arkası kesilmeyen şansımı yarıda kesmek istemiyordum. Sarıçay ile denizin birleştiği kumlardan canlı solucan toplamıştım ama civarımdaki oltacılardan sır gibi saklıyordum. Saat ilerliyor kovam balıkla doluyordu. Evin küçük çocuğu olduğum için annem meraktan çatlardı, dönüşte karşılaşacağım azara hazırladım kendimi ve balık avlamaya devam ettim. Gece 02.00 sularında oltada bir ağırlık hissettim. Herhalde kayaya takıldı diye tahmin yürüttüm ama ağır ağır çekince geliyordu. Su yüzeyine yaklaşınca müthiş bir kuyruk çırpması gördüm ve hızlıca balığı yukarı aldım. Yılan balıkları karanlığı sever. Gece karanlığında kocaman bir yılan balığını yukarı çıkardım ama o saatte korkudan elleyemedim ve misinayı koparıp ağzındaki olta ile tekrar denize bıraktım. Sonradan inşallah oltadan kurtulmuştur diye dua ettim.
Yaradılışına karıştırmıyor
Subaylık yıllarımda
Salgın hastalık nedeniyle üretim faaliyetinde bulunamayan, yaşamını kaybeden üreticiler, pahalı girdiler nedeniyle üretimden vazgeçenler, verimliliğin yüzde elli düştüğünü söyleyenler, kuraklık ve küresel ısınmanın getirdiği sorunlardan kaynaklanan sıkıntılar son zamanlarda gelecek ile ilgili kafamızdaki soru işaretleri daha da arttırmakta... Susuzluk ise ayrı bir sorun... Ankara’da kar görünce çok seviniyorum. Çünkü bir buçuk asır önce binlerce kişinin bu topraklarda susuzluktan kırılıp öldüğünü okuyunca sevinmemek elde değil. Salgın hastalık nedeniyle üretim faaliyetinde bulunamayan, yaşamını kaybeden üreticiler, pahalı girdiler nedeniyle üretimden vazgeçenler, verimliliğin yüzde elli düştüğünü söyleyenler, kuraklık ve küresel ısınmanın getirdiği sorunlardan kaynaklanan sıkıntılar son zamanlarda gelecek ile ilgili kafamızdaki soru işaretleri daha da arttırmakta... Susuzluk ise ayrı bir sorun... Ankara’da kar görünce çok seviniyorum. Çünkü bir
Salgın hastalıklardan korunma, hastalığa yakalandıktan sonra vücudumuzda antikor oluşması, çabuk iyileşme ve bağışıklık sistemimizin güçlendirilmesi gibi kavramlar son zamanlarda gündemimizden hiç düşmüyor. Hastalığı oluşturan koşulları ortadan kaldırmak ortak paydamız olarak kabul edilmiş durumda. Bu durumda da yediklerimiz ön plana çıkıyor hemen.
Organik gıdalar son yıllarda ilgi odağımız oldu. Çünkü yediklerimiz yüzünden başta kanser olmak üzere pek çok hastalığın pençesine düştüğümüz artık aşikar. Peki bize sunulan organik denilen gıdalar gerçekten organik mi? Kafamızdaki soru işaretleri devam ediyor.
Tanıma uyanlar var
Organik gıda, gıdaların özelliğini bozan her türlü kimyasaldan, ilaçtan, hormondan uzak yetiştirilmeyi gerektirir. Çok hassas bir dengedir bu. Başkent’te yıllardır tanıdığım Prof. Dr. Selçuk Yahşi zeytinyağı, zeytin, bal, salça gibi vücudumuz için son derece öneme haiz ürünleri organik olarak üretiyor. Amatör ruhu ve yaşam gustosu ağır basıyor
İlkokuldan başlayıp öğrenim hayatımızda çok sık duyduğumuz bir söz vardı: Edirne’den Ardahan’a kadar uzanan cennet vatanımız. Edirne yakın olduğu için sık sık görme olanağım oldu ancak Ardahan’a ilk kez gittim.
Doğanın güler yüzünün yansıdığı bu cennet köşesinin ‘dumansız hava sahası’ tanımlaması yapabileceğiniz bir yer olduğunu gördüm. İnanın Avrupa ülkelerinde olsa turist akınına uğrar.
Alışveriş merkezlerinden sıkılmış, şehrin kalabalığından bunalmışsanız size oh çektirecek doğa harikası bir yer Ardahan. Tren ile Kars’a gidip Ardahan’a uğramadan dönerseniz çok şey kaybedersiniz.
Çıldır Gölü
Bahar aylarına kadar üzerindeki buz çözülmeyen Çıldır Gölü buz pateni yapmak için ideal. Kiralık ekipmanlar var gölün kenarında. Atların çektiği kızaklar, ice-ski’ler sizi ayrı bir havaya sokuyor. Yanınızda kazma kürek varsa buzu kırıp balık yakalayabilirsiniz. Belediye Başkanı ünlü sanatçı Faruk Demir, yarattığı farkındalık ile bölgeye herkesin ilgisini
Geçtiğimiz haftaki yazımda karamsar bir tablo çizmiş, tedbirler almazsak dünya insanının açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu anlatmıştım. Nedenleri belli... Ama bu olumsuz gidişatı olumluya çevirmenin bir tek yolu var: Şikayet etme, mücadele et! Bu düşünceyle hareket eden Anadolu’nun pek çok kentinde güzel girişimlerde bulunan insanlarımızı görüyorum: Yeni ürünleri üretenler, ata tohumlarına sahip çıkanlar, üreticinin en çok zorlandığı satış ve pazarlama konularında onların ellerinden tutanlar...
Alfa Arge isimli grup da mücadele etme fikriyle yola çıkan Ankaralı kadın girişimcilerden oluşuyor. Tamamen kadınlardan oluşan grup, kadın dayanışmasıyla evrende neler yapılabileceğine son derece inanmış.
Siyah altın
Siyah sarımsak ile Çin ve Japonya seyahatlerimde tanıştım. İnsanlığın binlerce yıldır kullandığı sarımsak sağlığa verdiği katkılar nedeniyle süper bir gıda.
Anadolu topraklarının geçtiği enlem ve boylamlar dünyada üzümden pirince, arpadan sarımsağa kadar türünün en kaliteli ürünlerini
Rahmetli annem sık sık “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin” derdi. II. Dünya Savaşı yıllarında kıtlık baş gösterince çektiği sıkıntıları anlatırdı. Bayat ekmekleri hiç atmaz, bazen suyun içerisinde yumuşatarak bazen de çok lezzetli papara yemeği yapardı. “Yokluk insana yeni tarifler öğretiyor oğlum” diyen annemin o yıllarda anlattıklarından çok etkilenmiş olacağım ki o gün bugündür pirinç pilavı yerken “Allah baba kızar” korkusuyla tabağımda bir tek tane pirinci bile bırakmam.
Salgının öğrettikleri
Koronavirüs salgını döneminde çiftçilerin sokağa çıkma yasağından dolayı tarlalarını ekip biçememeleri gibi konular aklıma geldiğinde kara kara düşünmüştüm. Sonraları duydum ki kırsal kesimden sorumlu Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Arif Çetin tüm birimlere talimat göndermiş: “Hiçbir üretici köylünün çalışmasını engellemeyin” diye… Kalecikli Arif Paşa tam bir Anadolu çocuğu, geleceği tahmin etmiş.
Son zamanlarını yaşadığımızı umut