Şöyle hafızalarımızda kısa bir yolculuğa çıkıp, ilkokul yıllarına dönelim... Bahar mevsiminde her tarafın yemyeşil olduğu bir mayıs ayında öğretmenimiz; önümüzdeki cuma günü piknik yapacağımızın müjdesini verince, bir hafta önceden annemizle birlikte hazırlıklara başlardık. Haşlanmış yumurtalar, kurabiyeler, kuru köfteler ve sandviçlerle mesire yerine doğru yol alırdık. Böyle günler için sevdiklerinizle hoş vakit geçirebilmeniz adına size birkaç önerim var.
1- Hazırlıkları kendiniz yapın: Bir başkasına hazırlattığınız malzeme unutulursa, piknikte canınız sıkılır. ‘Kendi işini kendin yap’ mantığıyla hareket edin. Birçok çeşni getirin.
2 -Peynirle donatın: Lezzetli peynirler, salam ve gevrek somun ekmekleri, mükemmel bir pikniğin olmazsa olmazlarıdır. Şunu unutmayın çabuk sulanan peynirler, dışarıda uzun süre kalırsa, hem etrafı batırabilir hem de midenizi alt üst edebilir. Bu yüzden sert beyaz peynir, kaşar peyniri ve çedar gibi çeşitleri seçin.
3 -Taze sebzelerden vazgeçmeyin: Domates, biber, salatalık ve patlıcan gibi sebzelerin piknikte tüketilmeleri her zaman yaygındır.
4- Seçenek sunun: Eğer arkadaşlarınızdan biri, kendisini vejetaryenliğe adamış ise buzdolabına koşup bir şeyler
Çocukluğumdan beri midyeyi çok severim. Doğanın insanlara sunduğu en ucuz protein kaynağı. Hatta birazcık emek sarf ederseniz, bedavadır. Çanakkale’de midye tarlalarına elimi uzatıp, deniz suyunu doldurduğum tenekenin içinde pişirdiğim midyelerin tadını ve keyfini en lüks lokantalara değişmem. Akıntılı, temiz bölgelerden topladığım midyeler, bende hiçbir zaman civa korkusu oluşturmadı ve bu yaşıma kadar da tahlillerimde hiçbir ize rastlamadım.
Ülkemizde ön yargılar nedeniyle kabuklu deniz ürünlerinden yeterince yararlanamıyoruz. Marsilya limanındaki Miramar’da ‘moules mariniere’ yemeği, Hollanda Zeeland’ta sırıklarda üretildikten sonra envai çeşitle sunulan midyeler, Brüksel’de Grand Plaza çarşısında sıra sıra dükkanlarda yapılan midye çorbaları, Venedik Lagünü’nden çıkarılan midyelerin taze sosla yenmesi… Bu alışkanlıklar bizde hiç yok. Varsa yoksa içine sıkıştırılmış pirinçten yapılan en yaygın olan midye dolması. Ama onun bile yıllık tüketimi, kişi başı 27 gramı geçemiyor.
Çanakkale’de Yalova Restoran
18 Mart’ta TV çekimleri için gittiğim Çanakkale’de kabuklu lezzetlerin cenneti Yalova Restoran’a uğramadan dönemezdim. Bozcaada’ya şube açan restoranın sahibi Ertuğrul Sürgit ve
Özellikle Avrupa’ya yaptığım iş seyahatlerinde, fuarları gezdikten sonra kendime ayırdığım özel zamanda bir rehber eşliğinde bölgeyi gezmek isterim. Öyle manzaralarla karşılaştığım anlarım oldu ki… Almanya’da ahşap evin yoldaki çıkıntısının özelliğini üç saat boyunca dinlemekten daraldığım bir günü asla unutamıyorum. Bizim gibi tarihi ve doğal güzellikleri yok ki neyi anlatsınlar! Oysa ülkemizin her yeri cennetten bir köşe. Alaçatı Ot Festivali’ne bu yıl erken gidince, kendime fırsat yaratıp civarı dolaştım. Çeşme Reisdere’de bir restoran keşfettim. Adı Kolburano’s, sahipleri Damla-Emre Kolburan çiftinin soyadından geliyor ismi.
Köyün şerefiyesi yükselmiş
Reisdere Köyü’nün içinde biraz zor bulabileceğiniz ama içerideki tıklım tıklım kalabalığı görüp, şaşıracağınız bir mekan burası. Hani hep özeniriz ya, Avrupa’da sık rastladığımız, bizde niye yok tarzında bir yer. Karı-koca, devamlı fırının önünde yerel malzemelerle ince geleneksel hamur pizza çeşitlerini hazırlıyor. Sadece birkaç dakikalığına, evlerine gelen konuklarına “Hoş geldiniz” demek için salona geçiyorlar. Rezervasyonla çalışan çok şirin bir mekan. Köy içinde Rumlardan kalma 200 yıllık taş binayı görünce karar vermiş lokal
Geçtiğimiz hafta Çeşme’nin Ildır bölgesinde, Gerence Körfezinde konuşlandırılan uluslararası ödüllü orkinos çiftliğinde balık hasadına tanık oldum. Çiftliğin yaratıcısı ve Aqua Group’un ortağı Nedim Anbar’a “Neden hasat diyorsunuz?” diye sorduğumda, kendilerinin koyduğu bir terim olduğunu, yılda iki kez balık toplama işlemi yaptıklarını ve bunu tarladaki ürüne benzettiklerini söyledi. FOX’ta her hafta anlattığım balık raporunda, orkinosu tanıtmak için hasat dönemine rastlamam tamamen tesadüf olmuştu. Çok sakin havada 12 dalgıç gemiden havuza atlıyor, balıkları ters çevirip yakalıyorlardı. Diğer yöntem denizin dip kısmında yapıldığından göremiyorduk.
Denizlerin en hızlısı
Havuzda bile olsa, orkinoslar dalgıçlar tarafından çok zor yakalanıyor. Çünkü hızları, saatte 70 km.’yi bulabiliyor. Hiç dalganın olmadığı bir günde, çok meşakkatli bu iş, biraz daha kolay oluyor. Akdeniz’de yakalanan balıklar, hasat gününe kadar burada uskumru, sardalye ve palamut gibi balıklarla besleniyor. Öyle yem falan verilmiyor. O nedenle de Japonlar bu çiftliğin balıklarını çok seviyor. Üstelik dünyada en çok rağbet gören mavi yüzgeçli cins bunlar. (Bluefin tuna) Suşicilerin ve saşimicilerin en beğendikleri
116 yıl 374 gün yaşadıktan sonra, üç çocuk, 12 torun ve 20 torun çocuğu bırakarak zatürreden ölen dünyanın en uzun yaşayan rekortmelerinden Maria Capovilla, son röportajında “Hayatımda hiç et yemedim, uzun yaşamamı buna bağlıyorum” demişti. Bizim, sebzelere ve otlara ilgimiz Tire’deki Kaplan Dağ Restoran’ın nefis yemeklerinin yayılmasıyla başladı. Ama ülke çapındaki ilk uyanış, doğanın canlandığı bahar aylarının ilk haftasındaki ‘Alaçatı Ot Festivali’yle oldu. Doğa bizim sağlığımızı düşünmüş, uzun yaşamamız için yemyeşil, rengarenk otları önümüze sergilemişti ama biz bunun farkında değildik. Gelecekte sağlıklı nesiller yetişmesi için doğayı ve doğalı iyi tanıyıp yakınlaşmalıyız.
İlgi artıyor
Her ne kadar “Geçtiğimiz yıl adım atacak yer yoktu” gibi söylemler olsa da, bu yıl ziyaretçi sayısının bir milyonu aştığı söyleniyor. Çeşme Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç ve zarif eşi Semra Hanım, yediden yetmişe herkesle ilgilendi.
‘Yediklerimizin Bize Verdiği Enerji, Otların ve Baharın Etkileri’ söyleşinin yer aldığı Evliyagil Otel’den, İmren Han’a ve Asma Yaprağı Restoran’a kadar pek çok yerde perşembe gününden itibaren etkinlikler yapıldı. Her geçen yıl artizan üretim yapan üreticilerin
Rahmetli anneannem Biga’nın balıkçı köyü Kemerli’ydi. Bana, tuzlu sardalye ve lakerda yapımını ilkokula başlamadan önce öğretmişti. Anneanneler, babaanneler ve anneler çok önemlidir. Annem vefat etmeden önce, babamın müthiş koruk suyu yapımındaki sırrını ağzından almıştım.
Çocuklarını sağlıklı yiyeceklerle büyüten anneler günümüzde artık çok az sayıda... İşte onlara kılavuz olabilecek güzel bir yemek kitabını, Zeynep Köksal Yaykıran, uzun bir emek harcayarak hazırladı. Pet Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı başarılı iş kadını Zeynep Hanım’ı yıllardır tanırım. Beslenmesindeki titizliğini, çocukları Rauf ve Sinan’a yansıtmış ve ülkemizdeki tüm çocukların sağlıklı beslenmesi için ‘Eline Sağlık Anneciğim’ isimli kitabı yazıp, gelirini de başkanı olduğu Köksal Eğitim Vakfı’na bağışlamış. Zeytinyağlı bezelyeden aile boyu çorbalara, güveçten balığa kadar tüm sağlıklı yiyecekleri, pişirme usulleriyle anlatmış ve tariflerin yanlarına annelere bilgilendirici anekdotlar ilave etmiş. Kadın şefkati her zaman kendini belli eder, onlar tadımlık değil, doyumluk yemek yaparlar. Senin de eline sağlık Zeynep Hanım.
Nasipte ne varsa...
Kitapta en çok ilgilendiğim ‘evde ne varsa sebze çorbası’
Sempatik ve candan tavırlarıyla göreve başladığı günden beri hepimizin kalbine giren, Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Charles Fries, konuşmasında, mutfağın Fransızların kalbinde büyük bir yeri olduğunu ve insanların Fransa’yı ziyaret etme nedenlerinin başında yemeklerinin
geldiğini belirtti.
Good France etkinliğinin bu yıl düzenlenen yemeğinde yaşayan ve ebediyete intikal eden Fransız şeflerin masaları vardı. Paul Bocuse, Alain Ducasse gibi ünlü şeflerin isimleri masalara verildi. Joel Robuchon masasında yer aldığımız gecede, Fransa Başbakanlık aşçılarından François Rochedreux’un hazırladığı yemekler servis edildi. Menüde somon tartar, limon soslu levrek, portakallı ördek, Fransa’nın ünlü peynirleri ve meyvelerle hazırlanan sabayon tatlısı yer aldı.
Mutfak kültürel miras
2010 yılında Unesco tarafından somut olmayan kültürel miras listesine giren Fransız mutfağını tanıtmak amacıyla, Fransa Dışişleri Bakanlığı 2015 yılından beri ‘Good France’ organizasyonu düzenliyor.
Etkinlik kapsamında bu yıl 5 kıtada 150’den fazla ülke ve 3 bin 300 restoranda Fransız usulü bir akşam yemeği gerçekleştirildi. Büyükelçi Charles Fries, aralarında yabancı diplomatlar, iş ve sanat dünyasından isimlerin
Her yıl anma günü kutlamaları gibi, 18 Mart’ı hafife alan söylemleri duydukça çok kızıyorum. Çanakkale, bir devrin battığı ve yenenlerin yenildiği yerdir. Bu yıl FOX’ta ‘Çalar Saat’ programının canlı yayınına katılıp, hemşehrim İlker Karagöz’le nostalji yaşamak ve şehitlerimize dua edip, 18 Mart coşkusunu görmek için Çanakkale’ye gittim.
Çanakkale, sadece siyasi açıdan değil, balıkçılık açısından da stratejik bir öneme sahip. Akdeniz’den gelen yüksek tuzluluk oranındaki su, Anavasya denilen alt akıntıyla Marmara’ya geçer ve Marmara çukurlarındaki kirlenmeyi temizler. Akdeniz balıkları küçük yavrular halinde Boğaz’dan geçer. Lüferi çoğumuz Karadeniz balığı olarak biliriz ama aslında Akdeniz balığıdır. Tam
bir biyolojik koridordur Çanakkale Boğazı.
Eceabat’ta balık ekmek
Tören bittikten sonra şiddetli esen lodosa rağmen feribotla Eceabat’a geçtim. Vapur iskelesinin karşısında salaş ama taze balık satan İlhan Demirel’in kendi adını taşıyan mekanının önünde kuyruk vardı. Bedava bir şey dağıtılıyor sandım. Yarım ekmek arası garnitürlü gümüş, istavrit, mezgit ve sardalye gibi balıklar 7 TL! Tezgahtaki 2.5 kg’lık çipurada gözüm kaldı. Ama Altın Kasap’ın hazırladığı kuzu pirzola ve kasap