Sinan Biçici

Sinan Biçici

sinanbicici@hotmail.com

Tüm Yazıları

Edebiyat ya da tarih çevreleriyle dizi sektörünün yeni tartışması ‘Muhteşem Yüzyıl - Kösem’ şimdi. Dizi tarihsel gerçekleri ne kadar yansıtıyor?

Geçenlerde Doğan Kitap’tan, ‘Kösem Sultan: İktidar, Hırs, Entrika’ adlı bir biyografi yayınlandı. Kitabın yazarı tarihçi Özlem Kumrular Hürriyet’e verdiği röportajda, dizide aşk odağının olduğunu söyleyerek, Kösem Sultan için şu tarifi yapıyor: “Bir duygu insanı değil, akıl insanı. Attığı adımlarda duyguları ön planda değil. Pratik, mantıklı, basiretli ve ihtiyatlı bir kadın olarak tarihin sayfaları arasında yer alıyor. Ama kimse onu koca gönüllü bir âşık ya da mâşuk olarak hatırlamayacak.”

Haberin Devamı

Uzun bir araştırma sonucunda edindiği bu sonuca itirazımız olamaz. Gerçekten de tarihi öğrenmenin yolu dizi izlemek değil. Ama diziler, kısmen ‘eksik ya da yanlış’ bilgi verse de, hem tarihe, hem de anlatılan tarihi karakterlere ilgi uyandırıp tarihi araştırmayı, o kitapları okutmayı sağlıyorlarsa buna da itirazımız olmamalı.

Günde ortalama 3 saati televizyon başında geçirerek, Avrupa’da en çok televizyon izleyen ülkeyiz. Okumaya ayırdığımız ortalama süre ise yılda 6 saat. Kitap okuma oranı Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 21, bizde ise yüzde 0.01, yani 2100’de 1’i.

Matematik yalan söylemez, abartmaz. Gerçeği de tüm çıplaklığıyla ortaya serer. Durum gerçekten çok vahim. Zaten okumayan bir ülkeyiz. O nedenle de, kitap dünyasının televizyonla barışmasını daha doğru buluyorum. Diziler ilgi ve merak uyandırsın yeter, biz ‘gerçek’leri kitaptan okuruz.

Tabii dizi dünyası da zeytin dalına karşılık vermeli. Yabancı diziler ve filmlerde olduğu gibi aşk hikayesini izlediğimiz karakterlerin yatağının başında bir raf kitap olsa, en azından uyumadan önce kitap okuduklarını görsek mesela. İyi olmaz mı?

KÖTÜNÜN İYİSİ KİM?

DİZİ Mİ OKUSAK, KİTAP MI İZLESEK
“Bir filmde kötü adam ne kadar iyiyse, film de o kadar iyidir” diyor efsane sinemacı Alfred Hithcock. Kimse sadece iyi ya da sadece kötü değil. Edebiyat da sinema da insanın içindeki iyi ve kötünün savaşından besleniyor en çok.

Ama bizim film ve dizilerimizde iyilerin hikayeleri anlatılır, star oyuncular hep ‘iyi karakter’ rollerinde oynatılır. Oysa kötü karakter zayıfsa aksak bir ritmde gider hikaye. Üstelik, bazı oyunculara kötü daha çok yakışıyor.

‘Analar ve Anneler’de Okan Yalabık’ın canlandırdığı komiser Ayhan rolünde, aşk için gözünü kırpmadan yeğenini öldürebilecek kadar ‘kötü’yü çok iyi canlandırıyor. ‘Muhteşem Yüzyıl’da da Pargalı İbrahim Paşa’yı canlandırırken de iyi bir ‘kötü’ydü.

‘Kara Sevda’da Kaan Urgancıoğlu bana göre şimdiye kadarki en iyi performansını Emir rolüyle gösteriyor.

Emir, hırslı, gözü kara, soğukkanlı genç bir işadamı rolüyle her an her şeyi yapabilecek bir karakter.

‘Hatırla Gönül’de kaybetmeyi, reddedilmeyi, tercih edilmemeyi, en önemlisi de sevilmemeyi asla kabul etmeyen doktor Tekin rolüyle Onur Saylak’ın da en

beğendiğim performansı diyebilirim.

‘Paramparça’ya bu sezon katılan Barış Falay, kaybettiği aşkın intikamı peşindeki iş adamı Harun rolüyle diziye can kattı. Zaten onu ‘Aliye’deki anti kahraman Mücahit rolüyle çok sevmişti seyirci.

‘Kötünün iyisi’ kim derseniz, karar vermek zor…