Genelde akşam yemeği yediğimiz saatlerde izleriz ana haber bültenlerini. Irak’ta, Suriye’de canlı bomba eylemlerini, parçalanan cesetleri görürüz. İnsanız ya, üzülürüz ama bir sonraki ‘güzel haber’le gülümser, yemeğimize ve hayatımıza devam ederiz. İçten içe böyle bir ‘Ortadoğu ülkesi’ olmadığımıza seviniriz.
Milyonlarca aile televizyonda haberleri izlerken yemeğine devam edemedi. Bizde olmuyor diye içten içe de sevinemedi. Canlı bombalar, katliam görüntüleri, parçalanan bedenler ülkemizin başkentinden televizyon görüntüleriyle evimize kadar geldi.
Ölenlerin başında ağlayanları ve yardım çığlıklarını bütün dehşetiyle gördük Ankara’da. Tıpkı Suriye gibi, Irak gibi korkunçtu ama oralarda yaralıların, onlara müdahale edenlerin biber gazına maruz kaldıklarını görmemiştim. Ankara’da bu da oldu. Ben hâlâ inanamıyorum.
Nasıl bu kadar ‘soğukkanlı’ olduk?
Katliamın hemen ardından haber programlarında yorumcuların, siyasilerin “Bu katliam kime yarar, seçim bundan nasıl etkilenir?” türünden soğukkanlı tartışmalarını şaşkınlıkla izledim.
Soğukkanlılık bombacıyı tespit etmek, ele geçirmek, engellemek için emniyete, istihbarata lazım. Olay yerinde yaralılara müdahale etmek, kitleyi güvene almak için görevli insanlara gerek. Ama böyle bir katliamın ardından insanların duygularını bu kadar kolayca bastırılabilmesi bizim böyle olayları beklediğimiz, kanıksadığımızın bir göstergesi gibi geldi bana. Ekran yine şaşırttı beni.
Milli yas, milli maç, milli olmayan seyirci
Türkiye’nin İzlanda’yla maçı, Avrupa Şampiyonası’na gidebilmesi için mucize gibi bekleniyordu, oldu. O bomba patlatılmamış olsaydı, ülkeyi çok sevindirecek, belki de birbirine daha çok bağlayacaktı bu galibiyet.
Ankara’da ölenler için saygı duruşu yapıldı maçtan önce. İzlandalılar bile başlarını eğip saygı gösterirken tribündeki ‘bazı’ seyircilerden protesto sesleri yükseldi. Bence saygı duruşunu protesto etmekle, katliamı alkışlamak neredeyse aynı. Fatih Terim’in, “Keşke kimse ölmeseydi de Avrupa’ya gitmeseydik” açıklaması duygulara biraz tercüman oldu. Konya’daki tribünden de duyulmuştur umarım. İfade edemediğim karmaşık duygular hissettim ekran karşısında. Hem yas vardı, hem galibiyet, hem de insanlık ayıbı. Mevlana’ya “Nerede olursan ol gel” demek geldi içimden.
Karanfil tekmeleyen adam
Hayatını kaybedenler için karanfil bırakmıştı insanlar. 27 AB ülkesinin diplomatlarının, siyasi liderlerimizin bıraktığı gibi. Bazıları da orada bulunup katliam kurbanlarını anıyordu. Bir adam geldi, karanfillerin etrafında, üzerine defalarca yürüyüp sonra da tekme attı. Merak ediyorum o adamı. Kimdi, aklın ve vicdanın alamayacağı bu hareketi niye yaptı? O kısa sahne bana ülkemin geldiği noktayı gösterdi. Ekrandan tarihe geçecek bir sahneydi.
TRT, hâlâ ‘Biz Bir Aile miyiz?’