Sinan Biçici

Sinan Biçici

sinanbicici@hotmail.com

Tüm Yazıları

Genelde akşam yemeği yediğimiz saatlerde izleriz ana haber bültenlerini. Irak’ta, Suriye’de canlı bomba eylemlerini, parçalanan cesetleri görürüz. İnsanız ya, üzülürüz ama bir sonraki ‘güzel haber’le gülümser, yemeğimize ve hayatımıza devam ederiz. İçten içe böyle bir ‘Ortadoğu ülkesi’ olmadığımıza seviniriz.

Milyonlarca aile televizyonda haberleri izlerken yemeğine devam edemedi. Bizde olmuyor diye içten içe de sevinemedi. Canlı bombalar, katliam görüntüleri, parçalanan bedenler ülkemizin başkentinden televizyon görüntüleriyle evimize kadar geldi.

Haberin Devamı

Ölenlerin başında ağlayanları ve yardım çığlıklarını bütün dehşetiyle gördük Ankara’da. Tıpkı Suriye gibi, Irak gibi korkunçtu ama oralarda yaralıların, onlara müdahale edenlerin biber gazına maruz kaldıklarını görmemiştim. Ankara’da bu da oldu. Ben hâlâ inanamıyorum.

Nasıl bu kadar ‘soğukkanlı’ olduk?

Katliamın hemen ardından haber programlarında yorumcuların, siyasilerin “Bu katliam kime yarar, seçim bundan nasıl etkilenir?” türünden soğukkanlı tartışmalarını şaşkınlıkla izledim.

Soğukkanlılık bombacıyı tespit etmek, ele geçirmek, engellemek için emniyete, istihbarata lazım. Olay yerinde yaralılara müdahale etmek, kitleyi güvene almak için görevli insanlara gerek. Ama böyle bir katliamın ardından insanların duygularını bu kadar kolayca bastırılabilmesi bizim böyle olayları beklediğimiz, kanıksadığımızın bir göstergesi gibi geldi bana. Ekran yine şaşırttı beni.

Milli yas, milli maç, milli olmayan seyirci

Türkiye’nin İzlanda’yla maçı, Avrupa Şampiyonası’na gidebilmesi için mucize gibi bekleniyordu, oldu. O bomba patlatılmamış olsaydı, ülkeyi çok sevindirecek, belki de birbirine daha çok bağlayacaktı bu galibiyet.

Ankara’da ölenler için saygı duruşu yapıldı maçtan önce. İzlandalılar bile başlarını eğip saygı gösterirken tribündeki ‘bazı’ seyircilerden protesto sesleri yükseldi. Bence saygı duruşunu protesto etmekle, katliamı alkışlamak neredeyse aynı. Fatih Terim’in, “Keşke kimse ölmeseydi de Avrupa’ya gitmeseydik” açıklaması duygulara biraz tercüman oldu. Konya’daki tribünden de duyulmuştur umarım. İfade edemediğim karmaşık duygular hissettim ekran karşısında. Hem yas vardı, hem galibiyet, hem de insanlık ayıbı. Mevlana’ya “Nerede olursan ol gel” demek geldi içimden.

Haberin Devamı

Karanfil tekmeleyen adam

Hayatını kaybedenler için karanfil bırakmıştı insanlar. 27 AB ülkesinin diplomatlarının, siyasi liderlerimizin bıraktığı gibi. Bazıları da orada bulunup katliam kurbanlarını anıyordu. Bir adam geldi, karanfillerin etrafında, üzerine defalarca yürüyüp sonra da tekme attı. Merak ediyorum o adamı. Kimdi, aklın ve vicdanın alamayacağı bu hareketi niye yaptı? O kısa sahne bana ülkemin geldiği noktayı gösterdi. Ekrandan tarihe geçecek bir sahneydi.

TRT, hâlâ ‘Biz Bir Aile miyiz?’

TRT 1’de sabah programı yapan Selver Gözüaçık, bir seyircinin görüşlerini desteklediğini belirterek Ankara’daki barış yürüyüşüne katılmadığı halde saldırıdan etkilenebilecek ‘masum’ insanların da olabileceğini söyledi. “Kurunun yanında yaş da yanmasın” dedi. TRT’nin çok güzel bir sloganı vardı, ‘Biz Bir Aileyiz.’ Bunu hatırlatmak istiyorum. Biz bir aileysek, ailenin bütün bireylerini temsil etmesi gerekmez mi? Barış yürüyüşüne katılanları masum görmemek ne demek? Olmadı TRT. Aile olmaya hiç yakışmadı. Bu sözler de karanfil tekmeleme gibi bir şey oldu.
Vazgeçtiğinde yenilirsin!
Şiddet, ayrımcılık, hoşgörüsüzlük bir kanser gibi hızla yayılırken biz de vazgeçmeyelim. Doktorlar hep söyler, kanserle mücadele için moral, umut ve direnç şart. Fatih Terim, Milli Takım’ın mucize gibi görülen zaferi için Latin Amerikalı devrimci Che Guevera’nın şu sözlerini söylemişti: “Kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin.” Milli takım gibi, ülkemiz de bu karanlık günleri ve acıları bir daha yaşamasın diye biz de vazgeçmeyelim.
Ekran karşısında katliamlara sevinenlere, düşmanlıkları körükleyenlere, karanfil tekmeleyenlere, rastlarsanız televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız.
Elbet bir yerde kardeşlikten, barıştan, sevgiden söz edenler vardır...
Başka bir kanser hastalığından birkaç gün önce kaybettiğimiz Levent Kırca’nın son sözleriyle bitirelim: “Daha iyi bir dünyada görüşmek üzere.”