Malum, şu anda gündem ağırlıklı olarak pandemi olsa da, elbet bir gün bitecek ve bizler yine vizyoner bir bakış açısı ile ana gündemimize yapay zekâyı ve yapay zekâ ile gelişimini sürdüren robotların işimizi elimizden alıp almayacağından doğan kaygılarımızı konuşmaya başlayacağız. Ben bunu biraz öne çekenler olmak; Yaratıcı Girişimci ve Yaratıcı Endüstriler konusunu biraz gündemimize çekerek sizleri Türkiye Yaratıcı İş Kupası 2021 yılı finallerine davet etmek istiyorum.
Yeni medya sanatçısı Refik Anadol’un ‘Makina Hatıraları: Uzay’ sergisini Beyoğlu’ndaki Pilevneli Gallery’de ziyaret etme şansı bulanlar, beni daha iyi anlayacaktır; NASA’nın 60 yıldır peşinde koştuğu ‘Evrende yalnız mıyız? Başka neler ve kimler var?’ sorusunu ararken kullandığı makinelerin sergideki hatıralarını gören herkes, kendisini makineler ve yaratıcılık ilişkisine dair bambaşka bir arafta bulmuştur.
Bir makinenin hatıralarının olup olmayacağı konusu bir yana, yaratıcılığın inovasyonun gücünü alması, üzerinde durmamız gereken, önemli noktalardan biri.
Başta çocuklarımızın olmak üzere hepimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı tüm kalbimle kutlarım. Çok iyi biliyorum ki sadece kutlamak yeterli değil, sevmek ve sevdiğini de korumak gerekiyor. Hem egemenliğimizi, hem çocuklarımızı, hem de onların ve ülkemizin geleceğini inançla korumak için bir şeyler yapmak ve önlemler almak gerekiyor. Her birimizin birey olarak sorumluluğu; çocuklarımıza layık oldukları özgür, çağdaş, laik bir ülke bırakmak.
Bugün elindekilerin kıymetini bilmeyenler, idrakine varamamışlar, tıpkı Andımız gibi Atatürk’ün Nutuk’unu okumak ya da okutmak istemeyenler olabilir. Kaygı duymanın gereksiz olduğunu, ama elbette ki bir şeyler yapmak, önlem almak gerektiğini düşünüyorum. Rezonans Kanunu’nda anlatıldığı gibi, yakın gelecekteki bütün olayları, bugünkü bilincimiz belirler. Ancak bilincimizi hedefe yönlendirirsek yaşamımızda sahip olmak istediğimiz şeylerle etkileşime geçebiliriz.
Beton çatlarından, taş duvarlar arasından bir çiçek çıkıp,
Her şeyin bir matematiği olduğuna inandığım için mutluluk üzerine düşünürken de bir formül arayışına girecektim. İşe duyguları karıştırdığım gibi (Benim danışmanlık şirketimin sloganı bu) duygulara da matematiği/mantığı karıştıracaktım. ‘Sağ beyin’ ve ‘sol beyin’i aynı anda kullanmadan, farklı zeka türlerini interdisipliner olarak bir arada kullanmadan gerçekler nasıl ortaya çıkarılabilir ki? Daha doğru bir ifadeyle gerçeğin bir suretine nasıl yakınlaşılabilir ki? Çünkü, gerçeğin tam kendisine ulaşmak imkansızdır, ancak yaklaşırsınız.
Mutluluk tarafına geçmeden şu ‘multidisipliner’ ve ‘interdisipliner’ kavramlarına bir açıklık getireyim. Zira aralardaki farkı soran mailler alıyorum. Multidisipliner yaklaşım belirlenen ortak bir çalışmada yer alan herkesin bir diğerinin yaptığı işle ilgilenmeden kendi işini yapması olarak ifade edilebilir. Bir iş bölümü vardır ve işler parçalarına ayrılarak uzmanlar tarafından disiplinlerin bir aradalığı ile yürütülür. Her disiplinin sınırları belirlidir ve
Geçenlerde kusursuzluk ve Netflix’in ortalığı kasıp kavuran satranç dehası kadın ile ilgili dizisi The Queen’s Gambit üzerine bir yazı yazdım. Devreye Serendipity yani değerli şeyleri tesadüfen buluverme yeteneği girdi ve Fethi Apaydın ile buluşturdu hayat beni. ‘Satranç ve Liderlik’ konusunun bendeki kesişimi de böylece başlamış oldu. Şimdi sıra ‘10’da 10 Satranç’ programına konuk olup satranç şampiyonları ile yapacağım söyleşime geldi ama onunla ilgili detayları sona bırakıyorum.
Fethi Apaydın, 2002 yılında ilk Türkiye şampiyonluğunu kazanmış profesyonel bir satranç oyuncusu. 13 yaşından 18 yaşına kadar da 5 kez yaş grubunda Türkiye şampiyonu olmuş. BJK Satranç takımının sporcusu ve 2. kaptanı. BJK takımı ile 5 Süper Lig şampiyonluğu yaşamış. Gençler Balkan Şampiyonası’nda 1. olmuş. 2 kez Dünya Okullar şampiyonu olmuş. 2012 yılında Apaydın Satranç Okulu’nu kurmuş. Takımı ve yetiştirdiği sporcular Türkiye şampiyonu, Avrupa şampiyonu, Dünya Okullar şampiyonu, U12 Takım Türkiye şampiyonu, U18 Takım Türkiye
Öyle bir atmosfer düşünün ki, kendinizden, kendi işinizden, kendi sektörünüzden öte tüm iş dünyası hatta dünyanın iyiliği için herkesi ve her konuyu içine dahil eden, kapsayıcı ve hem olan bitenle, sonuçları ile ilgilenen hem de gözü hep ileride olacak olanda, olması gerekende olan bir konum. Bayrak koşusu gibi adlandırılsa da, kuralları ona benzese de dinamikleri çeşitlilik gösteren ve pek çok değeri korumak zorunda olduğunuz bir emanet. Sevgili eşim Fadıl Sivri’nin 4 yılın sonunda Ege Sanayici İş İnsanları Derneği (ESİAD) Başkanlığı görevine vedası üzerine yazıyorum bugünkü köşe yazımı. Kendisinin haberi yok, olsa yazdırmazdı çünkü. Ama benim içim, bu (3 + 1) 4 yıl süren bayrak koşusunu bir veda yazısı dahi yazmadan geçmeye elvermedi.
Bayrak koşusu için bile ne derler efendim; hiç şüphesiz, atletizmin seyir zevki en yüksek ve en heyecanlı dallarından biri olduğu söylenir. Amaç, her bir koşucunun kendi mesafesini tamamladıktan sonra, elindeki
Bugünkü yazım Çeşitlilik Yönetimi (Diversity) ve Kapsayıcılık üzerine bir giriş niteliğinde. Birazdan Farlılıkların Yönetimi’ne kısaca bir giriş yapacağım, öncesinde sizi bu konuyu enine boyuna dinleyebileceğiniz Gazeteci-Yazar Ahu Özyurt ve DÜET Employer Branding’den Binnur Zaimler ile yapacağımız programa davet etmek istiyorum.
Sizleri CLUPHOUSE ‘Pozitif Lideriklik’ Kulübümüzde 15 Mart Pazartesi 22.00’da, “Çeşitlilik Yönetimi (Diversity)” başlıklı odamıza bekliyorum. Cluphouse olamayanlar da eş zamanlı olarak instagram hesabımdan ( https://www.instagram.com/sezinsivri ) söyleşimizi dinleyebilirler.
Neden Çeşitlilik Yönetimi’ni ele aldığıma gelince, geçen hafta Dünya Kadınlar Günü ile ilgili biz dizi söyleşi yaptım; kadın lider olmanın, avantajlarını ve zorluklarını konuştuk. Katıldığım etkinliklerde kadın meselesini masaya yatırdık ve kadının dünyaya bakışını konuştuk.
TOBB İzmir Kadın Girişimciler Kurulu’nun üretici kadınları desteklemek amacıyla 2011 yılında hayata
Bire bir yaşadıklarımdan, şahit olduğum kendimi bir anda davetsiz misafir olarak içinde bulduğum ya da bilinçli olarak içine çekildiğim olaylardan yola çıkarak bir gözlem yazısı yazıyorum bu sefer. İçine öyle mesleki bilgilerimi, okuduklarımı, öğrendiklerimi falan koymuyorum. Ve kısaca diyorum ki siz, siz olun kadınların fabrika ayarları ile oynamayın. Hatta mümkünse, kimsenin fabrika ayarları ile oynamayın. Bu mesajımın “Dünya Kadınlar Günü” vesilesi ile de daha çok zihinlerinizde yer etmesini umut ediyorum.
Sadece kocalara, erkek arkadaşlara, sevgililere falan da seslenmiyorum. Annelere, babalara, ağabeylere, ablalara, anneanne lere, teyzelere, komşulara, arkadaşlara, çocuklara hepinize birden diyorum. El birliğince, adım adım ilerleyerek cinnet geçiren bir dişi topluluğu yaratıyorsunuz, yaratıyoruz. Ve en kötüsü de geri dönüşü yok bu erozyonun. Öylece kala kalıyor elimizde bu kadınlar. Onlara cinnet geçirtirken, siz de kendinizden oluyorsunuz. Bu hale fazla tahammül edemeyenleriniz ise yeni bir ya da birden çok
Size, Türkiye’de ‘gençlerin iyi olma hali’ ya da ‘yaşam memnuniyetleri’ ile ilgili düşüncelerinizi sorsam, hemen hepinizin bir görüşü olacaktır; zaten bu konuyla ilgili duyduklarınız ve zihinlerinizde kendi deneyim ve izlemlerinizle kısıtlı bir yargınız ve algınız vardır.
Ama ne güzel der Mevlana,
“Zannetmeden önce öğren
Yargılamadan önce anla
Habitat Derneği de aynen böyle yapmış. İlk kuruluş vizyonu dünya gençliği ile Türkiye gençliği arasında iletişim köprüsü kurmak olan dernek, bu vizyon doğrultusunda da gençlerin kapasitelerini geliştirmek ve uluslararası ortaklıklar kurmak adına birçok proje ve program geliştirmiştir. Son 3 yıldır da zannetmek, farz etmek, yargılamak yerine gençlere ‘yaşam memnuniyetleri’ ni sordukları ‘Gençlerin İyi Olma Hali Araştırması’nı yapıyorlarmış.
Türkiye’de Gençlerin İyi Olma Hali Raporu’nun üçüncüsünün sonuçlarını, diğer iki yılla karşılaştırmalı olarak yayımladıkları rapora derneğin web