Başta çocuklarımızın olmak üzere hepimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı tüm kalbimle kutlarım. Çok iyi biliyorum ki sadece kutlamak yeterli değil, sevmek ve sevdiğini de korumak gerekiyor. Hem egemenliğimizi, hem çocuklarımızı, hem de onların ve ülkemizin geleceğini inançla korumak için bir şeyler yapmak ve önlemler almak gerekiyor. Her birimizin birey olarak sorumluluğu; çocuklarımıza layık oldukları özgür, çağdaş, laik bir ülke bırakmak.
Bugün elindekilerin kıymetini bilmeyenler, idrakine varamamışlar, tıpkı Andımız gibi Atatürk’ün Nutuk’unu okumak ya da okutmak istemeyenler olabilir. Kaygı duymanın gereksiz olduğunu, ama elbette ki bir şeyler yapmak, önlem almak gerektiğini düşünüyorum. Rezonans Kanunu’nda anlatıldığı gibi, yakın gelecekteki bütün olayları, bugünkü bilincimiz belirler. Ancak bilincimizi hedefe yönlendirirsek yaşamımızda sahip olmak istediğimiz şeylerle etkileşime geçebiliriz.
Beton çatlarından, taş duvarlar arasından bir çiçek çıkıp, filizlenip açabiliyorsa bizim umutsuz olmaya hakkımız olamaz. O narin çiçeğin tohumu “Tepemi taşlarla ördüler” demedi. Bizim de başımıza örülen çoraplara isyan etme ya da teslim olma gibi bir lüksümüz olamaz. Her daim Cumhuriyet coşkusu ile açmak durumundayız.
Ancak, iyiliğin güzelliğin, özgürlüğün, adaletin daha güzel bir Türkiye’nin varlığı için hep birlikte umut ve azimle, sevgi ve dürüstlükle üstümüze düşeni tek başımıza ama her daim birlikte yapmaya devam etmeliyiz. Çocuklarımız için bunu yapmalıyız.
Yüzde 100 dürüst yaşamak mümkün mü?
Yalansız bir hayat yaşamak insana mümkün gibi gelmiyor değil mi? Hele ki Beyaz Yalan diye adlandırdığımız, dozajı herkese göre değişen yalanlar sınıfı varken... Beyaz, pembe, kara adına siz ne derseniz deyin, bazıları için yalan, yalan sonuçta! Böylesi keskin bir biçimde Doğrucu Davut olanların önemli ve gerçekten dürüst olunması gereken konularda doğruları söyleyip, beyaz yalan ya da pembe yalan kategorisine girebilecek konularda insanları kırmamak, üzmemek adına kolayca yalana başvuranları anlaması elbette ki imkânsız.
Doğrucu Davut’lar dürüstlüklerinden asla taviz vermezken, İngiliz centilmenliğinden esinlenmiş beyaz yalan söyleyen sınıfın dürüstlüklerinden taviz vermediğini sanarak olayları aktarmalarını ya da aktarmamalarını hoşgörü ile karşılamalarını beklemiyorum. Peki nasıl anlaşacak bu iki grup? En küçük konular hakkında bile olsa yalan söylemek, kişisel ilişkileri ve kamusal güveni gereksiz yere zedeliyor. Ara ara beyaz yalanlara başvuran biri olarak artık şunu biliyorum; yalan söylemek dürüst iletişim beklentisi içindeki öteki kişileri kasıtlı olarak yanlış yönlendirmek anlamına geliyor. En çok can yakan kısmı ise kişisel dürüstlüğe riayet etmemeler, bir kez açığa çıktıklarında da kolay kolay unutulmuyorlar. Sık sık yalan söylemek, sevdiğimiz insanların özgürlüğünü ihlal etmek anlamına geliyor. Ne için söyleniyor olursa olsun, ister birini korumak adına ya da üzmemek adına, ister beyaz olsun, ister siyah, isterse kuyruklu, yalan yalandır. Ve dürüst olmanın faydaları kaçınılmaz...
Bu nedenle yalnızca ve yalnızca doğruyu söylemek gerekli. Bunun insanı daha iyi ve daha mutlu bir insan yapacağı olası. İyi olması dileği ve inancı ile gerçekleri görmemelere, motivasyon için kötü şeyleri bile iyiye çevirme olasılığına yüksek değer vermemek, en çok da kendine dürüst olmak gerekiyor.
Dürüstlük en ideal motto; hem kendimize hem başkalarına, olabildiğince değil, yüzde 100 dürüst olmak en güzeli. Bu nasıl mümkün olabilir ki derseniz? Çok satan kitapların yazarı ve nörobilimci Sam Harris’in, başkalarının çoğunlukla yalan söylediği durumlarda, yalnızca doğruyu söyleyerek hayatlarımızda ve toplumda büyük bir ilerleme kaydedebileceğimizi savunan YALAN isimli bir kitabını tavsiye etmek istiyorum. Bu kitap, yalnızca doğruyu söylemek yoluyla, acı çekmemize ve utanmamıza yol açan pek çok durumdan kolaylıkla uzak durabileceğimizi savunuyor. Yüzde 100 dürüst yaşamak nasıl mümkün, öğrenebilirsiniz.
Neden bu kitabın ve dürüstlük konusunun aklıma geldiğine gelecek olursam; yalanın beyazını, pembesini geçtim, siyah ve kuyruklu olanına takıldım şu aralar... Sam Harris’in de dediği gibi “Dürüstlük en iyi politikadır. Yalanlar başka yalanları doğurur” sözü ve toplumsal ilerleme için yapılması gerekenler üzerine düşünüyorum.