Belki de yıllar olmuştu, yurtiçinde seyahat etmeyeli. Ne de olsa işimiz gücümüz yurtdışıyla… Dolayısıyla yurtdışında 80’in üzerinde ülke ve 400’ün üzerinde şehir gezmişken, yurtiçinde gezdiğim yer sayısı son derece kısıtlı kaldı. İş nedeniyle hafta sonunu Çeşme yakınlarında bulunan Alaçatı’da geçireceğimizi duyunca açıkçası son derece standart bir seyahat yapacağımı düşünmüştüm. Üstelik Cumartesi öğlen yola çıkıp, Pazar akşamüzeri dönmek üzere yola çıkmışsak...
Alaçatı’da bulunma sebebimiz ise gurme lezzetler için bir basın daveti olması ve Haziran’da gerçekleşecek unutulmaz bir festivalin seyahat sponsoru olmamızdı. Unutulmaz diye şimdiden gönül rahatlığı ile bahsedebiliyorum zira Alaçatı’da geçirdiğim bir buçuk günde öyle güzel izlenimler edindim ki, Haziran’ın bir an önce gelmesini ve festivale katılmayı dört gözle bekler oldum. Türkiye’de iz bırakacak hatta yurtdışından bile yakın zamanda turist çekecek bu güzel oluşumun adı “Kaybolan Lezzetler Festivali”.
Festivalin kurgusu için aylarca Ege’deki şehirler, kasaba ve köyler gezildi, yaşı ilerlemiş anneanne, babaanne ve teyzelerden, çocukluk yıllarında yörede sık yenilen fakat günümüzde artık yapılmayan yani kaybolan
Dünyanın pek çok ülkesinde turistik kültür seyahati yapmış olmamın yanı sıra, birçok ülkede de, muhteşem sahillerde denize girme şansım oldu. Palma de Mallorca’dan, Dubrovnik’e, Lido di Jesolo’dan, Malta’ya, Halkidiki’den Sicilya’ya kadar… Ne var ki bunların her biri dalış için güzel destinasyonlar olmakla birlikte, dalış bilmeyen veya daha makul imkanlar ile snorkelling yapmak isteyenler için ideal yerler değil. Her ne kadar muhteşem denize sahip olsalar da, rengarenk birbirinden ilginç balıklar ve mercan resiflere sahip yerler değiller. Bu nedenle bende her zaman tropik bölgeler konusunda bir merak uyanırdı içimde. Ta ki 2007 yılına kadar. Zira arkadaşlarımızla karar verdik ve Maldivler’e doğru yol alacaktık. Hemen gittik Karaköy’den en iyilerinden snorkelling malzemelerimizi, paletlerimizi alıp yola çıktık. Maldivler’e vardığımızda havuz renginde muhteşem bir deniz bizlere kucak açıyordu. Odalarımıza yerleştikten sonra attık kendimizi, Hint Okyanusunun o muhteşem denizine, tabii snorkellerimizle birlikte. Bir de ne görelim Kayıp balık Nemo filminde rol alan ne kadar renkli fosforlu balık varsa hepsi orada. Kimi enine çizgili kimi dikine! Balon balığından, kelebek edası ile
Her ne kadar turizmin içinde 21 yıla ulaştıysam ve 80’in üzerinde ülke görmüş olsam da, Tayland dendiğinde benim için akan sular durur. Dünyada ölmeden önce mutlaka kuzeyi-güneyi, doğusu-batısı ile her yerinin karış karış keşfedilmesi gerektiğini düşünürüm bu güzel ülkenin. Sakin, dürüst, içi-dışı bir olan, fakir olmasına rağmen onuruyla yaşamaya çabalayan, inançlarına bağlı pırıl pırıl insanları ve muhteşem doğası ile Tayland Uzakdoğu’nun ilk ziyaret edilmesi gereken yerlerinin başında gelir. Eşim, benim de tatile ihtiyacım var dediğinde, hamile bile olmasını dikkate almaksızın, uzun uçuşa rağmen haydi Tayland’a gidelim dedim ve ekledim…Ama bu sefer sana bir sürprizim var! Bangkok, Pattaya, Koh Samui, Krabi veya Phuket’e değil, bir yeryüzü cenneti olan Khao Lak’a gidiyoruz.
Khao Lak’a gitmek üzere Tayland’ın Phuket Uluslar arası havalimanına uçtuk, keyifli ve güzel bir uçuşun ardından İstanbul donarken, biz ortalama 34 derece sımsıcak bir havayla Tayland’da seyahate merhaba dedik. Konaklama yapacağımız otelimizin lüks aracı, bizleri karşıladı ve yola çıktık. Phuket’in kuzeyine doğru aracımız yol aldığından, devasa ağaçların altında yemyeşil bir coğrafyada olduğumuzu fark
Çok sık karşılaşırım ben nereye gitsem soruları ile? Eğer bu soruyu soran kişi, Avrupa’yı baştanbaşa bitirmiş, Uzakdoğu ve Amerika’nın de pek çok yerini gezmiş, defalarca Cruise seyahati yapmış biriyse, sen yoksa hala nehir turuna gitmedin mi diye ahkam keserek sözlerime başlarım. Son yıllarda Avrupa gezginlerinin de fazlasıyla rağbet ettiği seyahat biçimi olan Nehir turları gerçekten, bambaşka bir keyif. Cruise gemilerinden keyif alanların da son derece memnun kalabileceği değişik bir deneyim. Üstelik Cruise gemileri ile yapılan turlara nazaran birçok artısı da olduğunu söyleyebilirim. Belki bir cruise gemisi gibi büyük, devasa bir yapıya sahip değiller ancak gemi seyahatinde butik hizmet almanızı sağlayan güzel bir seyahat biçimi. Büyük olabilmelerine de zaten imkan yok, zira nehirlerde geçiş yapılan en geniş noktalar 50-200 metre aralığında değişmekte…
Nehir turlarını yapan gemiler genellikle 100-150 kişilik kapasiteli ve en fazla 5-6 katlı… Hatta 2-3 katlı olanları daha çoğunlukta. Bunlardan Nehir turlarında önemli bir marka olan, Fransız Croisi Europe firmasının L’Europe gemisi ile Ren nehri boyunca seyahat etme şansım oldu. Bu gemiyi bir örnek olarak kabul edip,
Ne kadar da çekici ve güzel bir destinasyon ismi değil mi? Bir turizm profesyoneli olarak beni bile heyecanlandırmaya yetmişti ilk duyduğumda. Üstelik de bu güzellikleri son yıllarda Avrupa gezginlerinin de fazlasıyla rağbet ettiği seyahat biçimi olan, Nehir turları konsepti ile ziyaret etmek bambaşka bir keyif. Cruise gemileriyle yani lüks deniz gemileriyle seyahate katılanların da son derece keyif alabilecekleri, değişik bir deneyim. Gel gelelim bu güzel seyahate… Nereleri göreceğiz?, neresi romantik hep birlikte karar verelim!
Yaklaşık 1320 kilometrelik Ren nehri, Hollanda’dan, Almanya’ya, Fransa ve İsviçre’ye kadar uzanan, belki Avrupa’nın en romantik şehir ve küçük kasabalarına da ev sahipliği yapmaktadır. Nehir turları kapsamında bu kadar kilometrenin gezilmesi süre olarak son derece güç olduğundan, Ren nehri turları genelde birkaç bölgeye ayrılmış ve turlar o şekilde organize ediliyor.
İşte geçtiğimiz Ekim ayında Romantik Ren nehri turunu yapmak üzere yola çıktım. Fransa’nın Croisi Europe adı verilen, Ren nehri bölgesinin en önemli nehir turu firmasını seçerek işe başladım. Seyahate başlayacağım Strasbourg’a gidebilmek için en yakın havalimanı yaklaşık 1,5 saatlik
Yılbaşı kutlaması her ne kadar geleneksel bir adetimiz olmasa da, sonuna gelen koca bir yılı acısı-tatlısı ile geride bırakıp, yeni bir yıla geriye saymak suretiyle merhaba demek, yeni yıl için güzel dilek ve temennileri arzu ederek, keyifli bir gece geçirmeyi tercih edenler de azımsanmayacak derecede çoktur. Kimi aileleri ile birlikte çoluk çocuk televizyonda eğlence programları seyrederek, kimi yaşadığı şehirdeki eğlence mekanlarına giderek, kimi yurtiçinde seyahat etmek suretiyle sanatçılı programları tercih etmekte, kimiyse bu kutlamanın asıl sahibi olan Hristiyan yoğunluklu coğrafyanın hakim olduğu başta Avrupa olmak üzere, yurtdışındaki çeşitli şehirlere gitmeyi tercih etmekte.
Çoğunlukla şehir içi eğlenceleri veya yurtiçindeki otellerde yer alan sanatçılı programlara bakıldığında, yurtdışındaki tur paketlerinin neredeyse evde oturmaktan daha ucuz olabildiği anlaşılıyor. Yurtdışında bu gibi eğlencelerin adresleri, bazı şehirlerde eğlence yerleri club, disco, pub gibi yerler iken, çoğunlukla şehirlerin en büyük meydanlarında sabaha kadar süren özel programlar veya spontan gelişen şehrin ana caddelerindeki sokak eğlenceleri ile süsleniyor. Aslında yılbaşından 3 hafta
Erken rezervasyon hangi amaca yönelikti? Kısa geçmişi ve başarı öyküsü neydi? Gerçekten de avantajları var mıydı? İşte bu ve benzeri soruların yanıtlarını bulabileceksiniz bu yazımda…
Bundan yaklaşık 12-13 sene kadar önce, ilk defa yurtiçi tur paketlerinin satışında duyurulmaya başlanmıştı erken rezervasyon imkanları. O dönemler Mart-Nisan gibi kampanya başlar ve neredeyse sezon boyunca devam ederdi. Başlangıçta bir tur operatörünün yıllık satışının sadece %3-5’leri seviyesinde bir talep olurdu. Bu olgu her geçen yıl, ağır adımlarla yavaş yavaş oturmaya başladı. 2006 yılında seyahat severler için son derece önemli bir gelişme daha yaşandı ve yurtdışı turları için de erken rezervasyon imkanları devreye girdi. 2008’e kadar yurtdışı turlarında istenen seviyeye ulaşamayan bu kampanya, 2008’den itibaren hızla yükselen bir ivme kazandı. Aynısı iç turizmin erken rezervasyon kampanyası için de geçerli... 2008’de erken rezervasyon imkanları Şubat sonu gibi bir tarihte başlayıp, Haziran sonuna kadar devam eden bir hal almıştı.2009’dan itibaren ise Kültür Turizm Bakanlığı ve TÜRSAB(Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği) katkıları ile bilboard, gazete ve dergi reklamları ile desteklenmeye
Uzakdoğu’da şimdi de yeni coğrafyayı sizlere aktarmak istiyorum. İşte Güney Kore… Mesleğim gereği seyahat severlerin aksine, bir destinasyonun beklentilerimi ne kadar karşılayabileceğini düşünüp, gitmeden önce hayaller kurup sonrasında hayal kırıklıkları asla yaşamam. Yıllarca tur rehberliği mesleğini icra etmiş biri olarak, her gittiğim ülkede, bir seyyahın keyif alabileceği ne gibi özellikler olduğunu düşünerek, o ülke veya şehri yorumlamayı tercih ederim.
Kore'nin ayrıcalıkları…
Güney Kore’nin en pozitif özelliklerini sayacak olursam, Kore mutfağı, insanların Türk dediğiniz anda ayrı bir sempati ile sizleri şımartması ve ülkenin her sokağının güvenli olması şeklinde sayabilirim.
Türkler, Kore’nin ayrıcalıklı turistleri!
Güney Kore ile Kuzey Kore arasında 1950’lerin başında yaşanan savaşta, 17 ülke vatandaşı Güney Kore’yi savunmak adına savaşmış. Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra en çok asker kaybını Türk ordusu vermiş. İşin en güzel yanı ise Güney Kore’ye Müslümanlığın yayılmasına Türkler savaş esnasında ön ayak olmuşlar. Güney Kore’nin özgürlüğü için savaşta kader birliği yapan Türklerle, bu nedenle turist olarak karşılaştıklarında, yaptıkları sevgi