Sosyal medyanın fenomen kedileri Üzüm ve Ryuk'un babası Yaşar Murat Taşkale ile sohbet ettik. Ancak konumuz diğer röportajlarında olduğu gibi kediler değildi. Aslında onunla görüşebilmek ve konuyu grubumuza uygun hale getirmek için kedilerin Alzheimer üzerinde olan sakinleştirici etkisi üzerine araştırmalar yaptım biraz. Evet öyle bir etki vardı ama benim görüşme isteğim, bu sebeple ilişkili değildi.Birkaç yıldır yaptıklarını takip ediyordum ve farklı bir mizahi penceresi olduğunu gördüm. Mizah üretebilmek her zaman ince bir zeka gerektirir.Bunu farklı kılabilmek ise daha farklı zihinsel meziyetler gerektirir. Kendisi her ne kadar böyle bir tanımlamayı kabul etmek istemese de üstün zekalı/yetenekli erişkinlerden birisi olduğunu düşündüğüm için görüşmek istedim.Bu konuda çocuklarla ilgili yazılmış birçok yazı varken, erişkin üstün zekalı/yetenekli bireylerle ilgili bir yazı bulmanız, hele ki takibi yapılan bireylerle konuşmanız pek mümkün değildir. Son dönemde bu konu oldukça ilgimi çektiğinden bu tür röportajlar da yapmaya karar verdim.Aslında böyle bir tanımlamayı sırta yapıştırmak yerine, toplumda farklı yönleriyle öne çıkan -amaç olmadığı halde-
On yılı aşkın süredir yaş almış dostlarımızın zihinsel performansları ile ilgilenirim. Türkiye'de hatrı sayılır miktarda 90 yaş üzeri kişiyi gerek demans hastası, gerek sağlam zihinli olarak değerlendirmişimdir. Böylesini gerçekten görmedim. Sosyal medyada bir takipçim tarafından varlığından haberdar olduğum Naime Anne ile sohbet ettikçe zenginleştim, zenginleştikçe hiçliğimi kavradım. Diyor ki; ben kimim ki, neyim ki, aslında bir hiçim. Kimse kendini abartmasın. Başkasını eleştirmeden önce, dönüp kendindekileri düzeltsin. Ah be canım asırlık çınarım ne güzel söyledin. Hadi şimdi biraz Naime Anneye kulak verelim.
Çocukluğunuzdan hatırladığınız bir anınız var mı?
Padişah Vahdet çıktı saraydan, kupon arabası ile beraber. O zaman biz çocuğuz. Kırmızı önlüklerimiz vardı. Çapa'da Darülmalumatta hepimize para dağıtmıştı. Çok mutlu olmuştuk.
Neler yapıyorsunuz boş zamanlarınızda?
Benim hayatım çene ile geçmiyor. Günlük derslerim var benim.
Bugün güne bir hayal ile başladım. Bilirim ki gerçeklerin bir adım öncesi hep hayaldir. Size biraz hayalimden bahsedeyim. Duymuş olanlarınız vardır. Bazı hastaneler "Bebek Dostu Hastane" ünvanı alırlar. Bu özendirici bir ünvandır. Doğum hizmeti veren hastanelerden; gebeliklerinden itibaren anne adaylarını anne sütü ve emzirme konusunda bilgilendiren, doğumdan hemen sonra annelerin bebeklerini emzirmesini sağlayan, güncel bilgilerle eğitilmiş sağlık personeli ile annelere bebeklerini nasıl emzirecekleri konusunda yardımcı olan hastaneler "Bebek Dostu Hastane" ünvanını alırlar.
Bir hastane düşünün...
Alzheimer hastanız ile içeri girdiğinizde sizi güler yüzlü bir personel karşılayacak. Hastanız "Bu kim? Benden ne istiyor?" diye agresif tavırlar sergilediğinde "Sadece sizin rahatınız için buradayım, benden istediğiniz bir şey olursa buralardayım." diyebilecek.
Bir hastane düşünün...
Randevunuz önceden ayarlanmış olacak ve hastanız sıra beklemeyecek. Biraz beklemek durumunda ise onlara özel dizayn edilmiş mekanlarda oyalanabilecek. Aynı çocuk polikliniğinin önünde çocuklara özel yapılmış alanlar gibi düşünün. Ama tabi ki Alzheimer hastaları için yapılacak olan daha farklı özellikler
Az evvel yurt dışında yaşayan ve daha önceden de yazıştığım bir Alzheimer hasta yakınından gelen e-maili ve yanıtımı paylaşmak istedim sizlerle. Çünkü bunlar hasta yakınları için çok önemli örnekler. Bu hastalıkta ilgi ve sevginin şu an için en önemli tedavi olduğunu gösteriyor. Bir kulak verelim isterseniz...
''Sayın Dr. Hanım
Size Ağustosta bir mail yazmıştım ve cevaplamıştınız. Annemin Alzheimer hastası olup Istanbul'da bakım evinde olduğunu ve benim de yurt dışında yasadığımı söylemiştim. Bakım evi fazla ilgi göstermiyordu ve annem yemek yemiyordu. PEG(Mideden beslenme için tüp) takmayı düşünüyorlardı, ben karşı çıktım. Bir gün aniden kanama yaptı ama kısa sürmüş, doktor getirsek de ameliyat filan olamaz dediler. Ben de genel bir kan testi yapılmasını önerdim ve yaptılar. Sonra da demir eksikliği olduğu ortaya çıktı. Oradaki doktor duruma yönelik takviye vermeye basladi, yatırmamalarını her gün oturtmalarını söyledim, yavaş yavaş yemek yiyip uzun zaman oturmaya basladi. Ağır yiyor ama yutabiliyor. Ben Eylül ayinda Istanbul'a gittim ve anneme oyalanması için bebek ve oyun kağıtları aldım. Beni pek tanımadı ama arada kızı olduğuma dair şeyler söyledi, sonra 2
Senem Teyze 90'lı yaşlarının baharında bir şekerimiz. Şebinkarahisar doğumlu, evlendikten sonra Kasımpaşa'ya taşınmış, İstanbul'da birçok semti dolaştıktan sonra Mecidiyeköy'ün yemyeşil olduğu dönemlerde bahçeli bir evde yaşamaya başlayan, eski mahalle kültürünü çok iyi bilen bir hanımefendi. Unutkanlık ona uğramamış. Hatta bir ara röportaj tersine döndü ve o bana sorular sormaya başladı :) Önce kocaman bir maşallah diyerek röportajımıza başlayalım.
Önce doğduğun yerden başlayalım Senem Teyzecim. Benim eşim de Şebinkarahisarlı, bize biraz anlatır mısın oraları?
Senin eşin Şebinkarahisar'ın neresinden acep?
Çok bilmiyorum ben Senem Teyze?
Hiç gitmedim mi?
Yok gitmedim ben. Eşim de orada doğmamış. Babası erken yaşta çıkmış Şebinkarahisar'dan
Benim eşim de öyleydi işte. 17 yaşında İstanbul'a gelmiş. Eskiden anaya babaya bakılırdı. Eşin gitti diye onun yanına gitmezdin. Ben onlarla yaşadım. Daha sonra İstanbul'a geldim. Geldiğimde 35 yaşındaydım Anaya babaya bakılmasa ben şimdi 36 yıldır nasıl oğlumun evinde kalırdım ki? Eşim vefat edince onlarla kalmaya başladım. 36 senedir oğul ekmeği yerim. Bana çok güzel bakıyorlar, onlarla çok mutluyum. Anaya babaya bakan,
Bugün ilginç bir röportaj yaptım. Yıllarca ABD’de çalışan, prestijli birçok bilimsel dergide makaleleri bulunan, halen yurt dışındaki birçok üniversite ile çalışmalarını sürdüren ve benim ısrarlarımla Türkiye’ye dönen (kadının fendi, erkeği yendinin bir ispatı daha!) bir Girişimsel Radyolog/Nöroradyolog olan eşim Doç. Dr. Başar Sarıkaya ile konuştum. Girişimsel Radyoloji yan dal eğitimi gerektiren bir alan. Ancak Türkiye’de bu alanın eğitimi henüz verilemiyor. ABD ve bazı Avrupa ülkelerinde verilen yan dal eğitimi sonrası diploma alınıyor. Türkiye’de yan dal eğitimi olmadığından, Radyologların kendilerine “Girişimsel Radyolog” demelerinin önünde hukuki bir engel yok. Yan dal eğitimi alıp da Türkiye’de bu uygulamaları yapan hekim sayısı ise çok az.
Girişimsel Radyolojik tedaviler için “ameliyatsız tedavi” denilmesini, bir hekim olarak doğru bulmayanlardanım. Sonuçta yapılan bir işlem var ve hiçbir işlem masum değildir. Önce bununla başlayalım. İşlemler ne yolla yapılıyor?
Aslında benim de toplumu bilgilendirirken açıklamakta en zorlandığım konu bu. Girişimsel radyolojinin uyguladığı tedavi yöntemleri klasik anlamda ameliyat değildir. Yani genel anestezi altında, vücut bütünlüğünü
Yazıya başlarken tırnak içerisinde kullandığım ''gerizekalı'' lafının sadece duruma vurgu yapmak amacıyla olduğunu belirtmek isterim. Kelimenin kendisi bile yeterince irrite ediyor insanı, ama maalesef ki toplumun bakış açısını anlatabilecek başka kelime bulamadığımdan kullanmak zorunda kaldım.
Üstün zekalı/yetenekli olmak nedir? Bunun tanısı nasıl konur gibi konulara girmeyeceğim. Böyle bir çocuk annesi olmak da öyle çok böbürlenecek bir şey olmadığı gibi, aksine bunu öğrendiğiniz an sorunlar sinsilesinin başlangıcıdır. Yapılan bazı testlerle IQ'su 130 ve üzeri olarak tespit edilen çocuklar, üstün zekalı/yetenekli olarak tanılanırlar. Toplumda bu oran yaklaşık %1-2 kadardır. Bir de dahi düzeyi sayılan bir grup vardır. Bunların oranı oldukça düşüktür. Son zamanlarda bu da bir sektör haline geldiğinden, birçok çocuğa kolaylıkla sınırları zorlayıp 130 IQ skoru verilerek üstün zekalı tanısı konabiliyor. Aslında test yapmaya falan da hiç gerek yok. Bu çocuklar bir şekilde kendilerini 'farklılıkları' ile belli ediyorlar. Bir defa diğer çocuklar gibi somut düşünmüyorlar, soyut düşünce ve hayal gücü çok gelişmiş oluyor. Durumları ve olayları çok fazla sorguluyorlar. Doğaya ve doğa
Bugün kıdemli bir Alzheimer hastası yakını ile konuştum. Özen Hanımın annesi Alzheimer tanısı aldıktan sonra birçok aşamadan geçmiş. Sonunda anlamış ki “Onları anlayan kimse yok”. Bu nedenle “Bizi en iyi biz anlarız” düşüncesinden yola çıkarak Alzheimer hasta yakınları için bir Facebook grubu kurmuş. Grubun adı Alzheimer&Demans Hasta ve Yakınları. Bu grup içerisinde hasta yakınları birbiri ile dertleşiyor ve bilgi paylaşımlarında bulunuluyor. Arada naçizane benim de makale ve TV programlarım yer alıyor. Şimdi Özen Hanıma kulak verelim, bazılarımızın hiç tanımadığı bu hastalıkla yaşamak nasıl bir şey dinleyelim…
Annenizle ilgili hikayeniz ne zaman başladı?
Annem tanı aldığında Tekirdağ’da ve ablamın yönetiminde idi. Tanı alması bana göre geç oldu. Annem babamın ölümünden sonra bir takım davranışsal bozukluklar gösterdiğinde biz durumu bu olaya bağladık. Muhtemelen annem depresyon geçirmişti. Yani annemdeki anormallikler babamın ölümünden sonra başladı. Tekirdağ çevresinde çok ilgilenemediğimizi düşünüyorum. Çünkü annem kendi başına yaşıyordu, ne kadar gidip gelinse de yalnız bıraktığımızı düşünüyorum.
Sizi Alzheimer hastası yakını olan birçok kişi tanıyor, çünkü sosyal medyada bir