Sosyal medyanın fenomen kedileri Üzüm ve Ryuk'un babası Yaşar Murat Taşkale ile sohbet ettik. Ancak konumuz diğer röportajlarında olduğu gibi kediler değildi. Aslında onunla görüşebilmek ve konuyu grubumuza uygun hale getirmek için kedilerin Alzheimer üzerinde olan sakinleştirici etkisi üzerine araştırmalar yaptım biraz. Evet öyle bir etki vardı ama benim görüşme isteğim, bu sebeple ilişkili değildi.
Birkaç yıldır yaptıklarını takip ediyordum ve farklı bir mizahi penceresi olduğunu gördüm. Mizah üretebilmek her zaman ince bir zeka gerektirir.
Bunu farklı kılabilmek ise daha farklı zihinsel meziyetler gerektirir. Kendisi her ne kadar böyle bir tanımlamayı kabul etmek istemese de üstün zekalı/yetenekli erişkinlerden birisi olduğunu düşündüğüm için görüşmek istedim.
Bu konuda çocuklarla ilgili yazılmış birçok yazı varken, erişkin üstün zekalı/yetenekli bireylerle ilgili bir yazı bulmanız, hele ki takibi yapılan bireylerle konuşmanız pek mümkün değildir. Son dönemde bu konu oldukça ilgimi çektiğinden bu tür röportajlar da yapmaya karar verdim.
Aslında böyle bir tanımlamayı sırta yapıştırmak yerine, toplumda farklı yönleriyle öne çıkan -amaç olmadığı halde- bireyleri tanımanın mesleki gelişimime ve okuyanlara katkı sağlayacağını düşünüyorum demek daha doğru olur. Üzüm ve Ryuk'ın babası Yaşar Murat Taşkale'ye en geveze halimle sordum, o da yanıtladı...
7 yaş öncesi bir saptamanız var mı? Hayata her çocuk gibi çikolata, oyuncak, park
penceresinden mi bakardınız yoksa sorgulamalarınız olur muydu?
Çocukluğumu, bizim dönemde ve yaşadığımız yerdeki hemen her çocuk gibi sokakta oyun oynayarak geçirdim. Kendimce bir dünyam ve sorgulamalarım muhakkak vardı fakat bunların diğer çocuklardan çok çok farklı olmadığını zannediyorum. Geçmişte çocukluğumla ilgili düşününce "şunu şunu yapardım, acaba farklı mıydım?" dediğim olduysa da zamanla birçok çocuğun buna benzer şeyleri yaptığına tanık oldum.
Annenizin sizinle ilgili en çok şikayet ettiği ve gurur duyduğu şeyler nelerdi?
Çok fazla yaralanma vakası hatırlıyorum. Kolumu, bacağımı defalarca kırmayı başardım. En çok bunlardan şikayet ederdi demeliyim fakat annem neşeli bir kadın, bir defasında yine eve kolum kırık geldiğimde kahkahayı patlattığını hatırlıyorum. Gurur duyduğunu varsayabileceğim bir şey belki hemen her şeyi çabuk öğrenmem olabilir. Bunu ve iyi bir hafızam olduğunu daima söyler. 4 yaş civarında okuyabildiğimi biliyorum örneğin. Buna benzer yönlerimi takdir ederdi.
Mahallede veya arkadaşlarınız içinde nasıl tanımlanırdınız? "Bu çocuk bir değişik" "Aman çocuklarımızı Yaşar'dan uzak tutalım" "Çok yaramaz bize gelmesin" "Evladım az ötede oyna" vb.
İlkokul öncesi arkadaşlarım arasında nispeten lider ruhlu ve bu tip davranışlara sahip olduğumu hatırlıyorum. Ancak bunun karakter özelliiğimden ziyade o zamanki arkadaş çevremle de alakalı olabileceğini düşünüyorum. Örneğin sonraki yıllarda okul hayatımda hiç öne çıkan bir profil olmadım. Arkadaşlarımın ailelerinden "çocuklarımızı ondan uzak tutalım" gibi bir yaklaşım olduğunu hiç sanmıyorum ve hatırlamıyorum (belki bana belli etmediler).
İlkokulda okul başarınız ne durumdaydı? Sınıf öğretmeniniz sizinle ilgili neler söylerdi? Uyum probleminiz oldu mu?
İlkokulda oldukça başarılıydım ve notlarım her zaman iyiydi. Okula 5 yaşında başladığımdan uzun yıllar sınıfta hep en küçüktüm. Öğretmenim de beni başarılı bulur takdir ederdi diye hatırlıyorum. Herhangi bir uyum problemi yaşamadım.
Arkadaşlık kurmakta zorlanır mıydınız? Oyunlara katılımınız kolay mı olurdu yoksa arkadaşlarınız bunu pek istemezler miydi? ya da oyunların vazgeçilmez isimlerinden miydiniz?
Arkadaşlık kurmakta zorlandığımı hiç hatırlamıyorum fakat hemen herkeste olan "yakın arkadaşlar ve diğerleri" ayrımı benim çocukluğumda biraz daha belirgin olabilir. Hem okulda hem sokakta hiçbir oyundan geri kalmadım ve arkadaşlarım tarafından da bu anlamda aranan bir arkadaştım diyebilirim.
Geriye dönüp baktığınızda hayata mizahi yönden bakma eğiliminiz kaç yaşlarınızda başladı?
Tam olarak kestiremiyorum fakat oldukça küçük yaşlarda diyebilirim. Kalabalık sayılabilecek (6 kardeş) bir ailede büyüdüm. Annem çok espirili bir kadındır. Keza ablalarım, ben ve kardeşlerim de gülecek bir şey muhakkak bulurduk. Hayata mizahi yönden bakmaktan çok belki gırgır peşinde olmakla alakalı bilmiyorum ama örneğin kendimizce komik metinler ve roller yazar, sonra bunları oynayarak kasede kaydederdik. Burada hatırladığım belki önemli bir nokta, espirili olmanın aile, özellikle kardeşler arasında hep takdir edilen bir şey olmasıydı.
Bir röportajınızda belirtmişsiniz; Üzüm'e bakınca birşeyler anlatmak istediğini düşündüm ve konuşturmaya başladım diye. Eskiden de kedilerle ya da başka çeşit hayvanlarla ilgili bu hissiyatı yaşadınız mı? Nesnelerle ilgili bunu düşündüğünüz zamanlar oldu mu?
Çocukluğumda böyle bir şey pek hatırlamıyorum. Buna benzer bir dışavurum belki ortaokul dönemimde başladı diyebilirim. Örneğin içinde resim olan hemen hemen bütün ders kitaplarımda; mesela Tarih kitabında padişahlara, devlet adamlarına, minyatür resimlerine, İngilizce kitabındaki resimlere konuşma balonları çizer, kendimce komik olduğunu düşündüğüm diyaloglar yazardım.
İnsanların gözlerine ya da davranış biçimlerine baktığınızda onların nasıl duygular içerisinde olduğu ile ilgili içinizden tahminlerde bulunuyor musunuz? Ne kadarı gerçeklerle örtüşüyor?
Davranış veya jestlerden duygu durumunu sezinleme konusunda da oldukça iyi olduğumu düşünürüm. Bu sezgi ve empati eğilimiyle alakalı. Tabi bunu, sezgi olgusunun altıncı his denen şeyle ilgisinin yahut metafizik bir boyutunun olmadığını düşünerek söylüyorum. Belki fazlaca empatik olduğumdan karşımdaki insanın duygu durumuna çok çabuk angaje olabiliyorum.
Müzik ne zaman hayatınızın içine girdi ve ne kadar yer kaplıyor? Müziksiz kendimi tanımlayamam gibi..
15-16 yaşlarımda gitar çalmaya başladım. Hiç müzik dinlemeden bir-iki haftam geçebiliyor (maruz kalmak dışında) ama kendi yaptığım müziğe her gün çalışıyorum. Müziksiz yaşayamam diyemem ama elbette ki hayatımda belli bir yer kaplıyor. Kendi bestelerim de var.
Profesyonel anlamda yaptığınız iş bilgisayar yazılımı. Peki bu gerçekte hayal ettiğiniz iş miydi? Eğer değilse keyifli hale getirmek için ekstra çaba gösteriyor musunuz?
Ben hep kendimi müzik yaparken ya da roman yazarken düşünmüşümdür. Ergenlik dönemlerimde yakın çevremdeki arkadaşlarıma sıkça "Bir gün ben de bu romanlardan yazacağım" şeklinde konuştuğum olmuştur. En çok da futbolcu olmak istemişimdir aslında. Eğer geriye dönebilseydim, bunu yapmak isterdim herhalde. Yazılım işi biraz sürüklenme neticesinde oldu. Sonuçta para kazanmak zorundayım ve bu yöne meyil ettim. İşimi sevmiyorum diye bir şey söyleyemem ama daha az paraya, başka işler yapmayı tercih edebilirim. İşimizle mutlu olmamız gerektiğini düşündüğümden işimi keyifli hale getirmek için uğraş veririm elbette.
Az evvel de belirttiniz en çok futbolcu olmak istediğinizi ama yine de bunu sormak istiyorum tekrar; iş anlamında en çok keyif alabileceğinizi düşündüğünüz işi tanımlar mısınız?
Kesinlikle futbolcu olmak isterdim ama şartlar uygun olmadı. Bunu neden istediğimi sorguladığınızda, futbol daha çok bedenle ilişkili ve işinizi yaparken üzerinde çok fazla düşünmediğiniz bir şey. Daha çok motor becerileriniz üzerine bir iş. Eğer düşünce üretimi bir iş yapacaksam bunu maddi kaygı olmadan yapmayı tercih ederdim. Diğer türlüsü yozlaştırıyor.
Zihni farklı işleyen ve mizahı hayatının merkezinde tutan kişilerin hayat algıları da farklı olur. Hüzünlerini daha başka yaşayabilirler mesela. Üzüntünüzü nasıl yaşarsınız?
Yalnız yaşarım üzüntümü genelde. Belki çok yakın dostlarıma biraz anlatırım ama anlattıkça atlatamıyorum ben. Daha çok kendi içimde yaşarım üzüntümü.
Öfkenizi nasıl yaşarsınız?
Beni tanıyanlar çok sakin olduğumu söyler. Öfkemi pek yansıtmam. Belki dışa vurduğum yer, fazlaca eleştirel olduğum zamanlardır. Çok eleştiren ve iğneleyici olabiliyorum. Bunlar hep sözlü şekilde, ses yükseltme kesinlikle olmaz.
Üzüm ve Ryuk'un üzüntünüzü ya da duygu durumunuzu hissettiğini düşünüyor musunuz? Nasıl bir davranışlar ve sizin üzerinizde nasıl etkisi oluyor?
Bir kedi sahibi olarak ben de diğerleri gibi hissediyorlar demek istiyorum. Ama öyle düşünmek istediğim için mi böyle diyorum yoksa gerçekten öyle mi tabi ki bilmiyorum. Üzgün olduğum zamanlarda Üzüm'ün yüzüme uzun uzun baktığı olur. Zaten Üzüm uzun göz kontağı kuran bir kedidir. Bilemiyorum ki tabi.
Kendinizi bir duygu ile tariflemeniz gerekirse, en yoğunlukta hangi duygu/kelimeyi seçersiniz?
Hüzünlüyümdür daha çok.
Yaşam sizce neyi ifade ediyor? Çok ciddiye aldıklarınız var mı? Tanımlayabileceğiniz bir yaşam felsefeniz var mı? Kedileriniz bunun neresinde duruyor?
Kendime mizahçı diyemem elbette ama, mizahi bir şeyler üreten insanlara baktığınızda hayatı ciddiye almıyormuş gibi bir genel kanı olabilir fakat benim için öyle bir şey söz konusu değil hatta fazla ciddiye alıyorum. Ben hayatın ciddi olduğunu düşünüyorum. Benim de kendimce bir bakışım var. Üzüm ve Ryuk bu akışta kimi zaman çocuk, kimi zaman ebeveyn kimi zaman arkadaş gibi. Bir çok kedi dostunun da kedilerle ilişkiinin buna benzer olduğunu düşünürüm.