Gelelim Alzheimer hastalarının bahar aylarında yaşadığı değişiklere;
Davranış değişiklikleri gözlenebilir. Sürekli bir huzursuzluk hakim olabilir. Tabiri caizse yerlerinde duramaz sürekli evin içerisinde dolaşırlar.
Tuvalet alışkanlıklarında sorunlar yaşanabilir.
Yürüyebilen hastaların fazla gelen enerjisini sarf etmesi için her gün mutlaka yürüyüşe çıkarın. En az 20 dk sürmesine özen gösterin. Rahat yürüyebilen bir hastaysa süreyi artırabilirsiniz. Tempo hiç önemli değil, yavaş da yürüse duygudurumuna pozitif etki edecektir. Eğer baharın gelişi ile hastanızın enerjisi azalmış ve sürekli uyukluyorsa da yürüyüş iyi gelecektir. Bahara adaptasyon süresini kısaltacaktır.
Son olarak; hastanız için yapabilecekleriniz dışında kendiniz asla ihmal etmeyin. Unutmayın siz sağlıklı olmazsanız hastanıza da sevdiklerinize de yardımcı olamazsınız.
E-mail: drsevdasarikaya@gmail.com
Twitter: @drsevdasarikaya
Facebook: Yrd Doç Dr Sevda Sarıkaya/Anılar Silinirken Sosyal Medya Platformu
Aslında ilk başlarda Uğur Genç ile sağlık sistemi ile ilgili röportaj serim kapsamında görüşmek istiyordum. Biraz araştırınca çok özenerek yaptığım Aykırı Zihinler röportaj serime de çok uygun olduğunu fark ettim. Trabzon'da bir kasabadan başlayıp bu günlere kadar uzanan harika bir başarı hikayesinin altında yatan zihni de merak ediyordum. Kardeşi Onur Genç de geçtiğimiz günlerde ABD'de önemli bir bankanın CEO pozisyonuna getirildi. Velhasıl-ı kelam zekanın genetik komponentini her zaman vurgularım, işte size canlı örneği güzel bir aile... Röportaj talebimi kabul edip, oldukça keyifli bir sohbet gerçekleştirdiği için teşekkür ediyorum. Benim için çok öğretici oldu...
Çocukluğunuzda kendinizi gelecek için konumlandırdığınız bir yer var mıydı? Gelecek için hayal kurup da varmak istediğiniz bir nokta var mıydı?
Küçük yaşlardan itibaren yenilgiyi kabul etmeyen bir yapım vardı. Ailemden geçen bir özellik. Örneğin çocukluğumda kardeşimle top oynarken ikimizde kaleye geçmek istemezdik. Çünkü kaleye geçen gol yiyecekti. Ben genelde şartları zorlayarak olabilecek en iyi sonucu ortaya koymaya çalışırdım. Gelecek için belirlediğim hedefler herhalde ortaokul yıllarında şekillendi. O zaman da
Bu röportaj hem sağlık hizmetlerinin mutfağını bilmek isteyenler hem de tıp fakültesini seçmeyi düşünen öğrenciler için... Uzun yıllar öğrenci yetiştirmiş, Türkiye'nin en köklü tıp fakültelerinden olan Ankara Tıp Fakültesinde Dekanlık yapmış, başta Türk Cerrahi Derneği olmak üzere birçok derneğin kurucu başkanlığını üstlenmiş ve daha birçok alanda başarıları olan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Semih Baskan ile hem bilgi dolu hem de oldukça keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Yılların kıdemli ve en iyi üniversitelerinde yöneticilik yapmış bir hocası olarak bir tıp fakültesinde "iyi bir hekim yetiştirebilmek için" olmazsa olmazlar nelerdir?
Ben bunu öğrencilerime anlattığım gibi size de aynı şekilde anlatacağım ki Ankara Tıp Fakültesinde ihtisas yaptığınız için benim de öğrencim sayılırsınız. Bir binanın sağlam olabilmesi için temelinin sağlam olması ve sonra da çatısının sağlam çatılması gerekir. Bunu depremde de görüyoruz, bazı binalar yıkılırken bazı binalar ayakta kalıyor. Aynı bunun gibi tıp fakültesinin olmazsa olmazı temel bilimlerdir. Anatomi, Fizyoloji, Biyokimya, Tıbbi Biyoloji, Histoloji, Mikrobiyoloji gibi temel bilimler eğitimini iyi almadan hiçbir şey
Sonbahar da geldiğine göre, yaz boyunca ihmal ettiğimiz cildimizle ilgilenmenin zamanı gelmiş demektir. Merak ettiklerinizi çok güvendiğim ve cildimi ellerine emanet ettiğim güzel arkadaşım Dermatoloji uzmanı Dr. Şenay Sarıtaş'a sordum, içtenlikle yanıtladı. Bilgi dolu bir sohbet oldu, keyifli okumalar...
Son zamanlarda çok fazla duyduğumuz bir kelime "antiaging". Türkçesi yaşlanma karşıtı demek. Tedavilerde hep bu yönde geliştiriliyor. Öncelikle şunu sorayım; cildimizde yaşlanma hangi yaşlarda başlıyor?
En çok merak edilen konulardan birisi antiaging. Yaşlanma karşıtı anlamına da gelen antiaging son zamanlarda güzel görünmenin önem kazanmasıyla birlikte güncel konu haline geldi. Yaşlanma cildimizde 20li yaşlarla birlikte yavaş olarak başlar. Aile büyüklerimizden annemize baktığımızda, kendi geleceğimizi, cildimizin yaşlanma durumunu kısmen görebiliyoruz. Saçlar ne zaman beyazlamaya başladı, göz çevreleri ve cildi ne zaman kırışmaya başladı, ne zamandan itibaren ne kadar derin kırışıyor gibi soruların yanıtları az çok kendimizdeki durumu tahmin etmemizi sağlar. "Yaşlanma karşıtı ürünleri, ne kadar geç kullanırsam o kadar iyi" düşüncesi çok yanlış! Çünkü bakım ürünlerine başlamak
21 Eylül Dünya Alzheimer günü. Her sene yaptığım gibi bu sene de Alzheimer hastalığına farkındalığı artırmak için neler yapabileceğimi düşündüm. Çok kıymet verdiğim bir hasta yakınım, sanki düşündüklerimi hissetmiş gibi bir mesaj gönderdi bana. ''Hocam ben bugün hastanede babamla birlikte çok sıkıntı yaşadım. Tek istediğim babama rapor çıkarmaktı. Ailece perişan olduk. Madem Dünya Alzheimer Günü yaklaştı, bir şeyler başlatalım ve farkındalığı artıralım''. Babası ile birlikte olan fotoğrafının (Yazıda kullandığım görsel) altına da bir şeyler karalamış; Elli yaşında iken, 75 yaşında bir oğlunuz olsun ister misiniz? Bir düşünün, bir gün uyandığınızda tüm hafızanız gitmiş ve geri gelmeyecek... Çok şey değil aslında istediğimiz, basit bir kart... Hastanede ya da benzeri kurumlarda sıra beklemeyelim yeter. Daha fazla FARKINDALIK, daha fazla DUYARLILIK...''
O halde insanların bizi anlamaları için önce empati yapmaları gerektiği düşüncesinden yola çıktık. #birgünalzheimerolursam etiketi ile paylaşımlar yaparsak, herkes bir gün Alzheimer hastalığının onları bulma ihtimali olduğunu bilerek, gelecekte neler hissedeceklerini şimdiden düşünmelerini hedefledik. Çok kıymetli bazı gazeteci
Hastalığın popülaritesi olur mu? Dünyada gittikçe sıklığı artan Alzheimer hastalığı söz konusu olduğunda ve etrafımızdaki her iki kişiden birisi ‘Ben unutuyorum’ dediğinde olabiliyor sanırım. O zaman biraz unutkanlıktan bahsedelim...
Her unutkanlık Alzheimer midir? Elbette ki değildir. Unutkanlığın birçok sebebi vardır. Özellikle gençlerde beslenme tarzı, depresyon, anksiyete bozukluğu (panik bozukluk), vitamin eksiklikleri, hormon düzensizlikleri gibi birçok nedeni olabilir. Bunların tespiti için öncelikle kanda bazı tetkikler yapmak gerekir. Eksik olan ne ise düzeltilir ve durum geçer.
Peki biz ileride Alzheimer hastası olmamak için neler yapmalıyız? Ya da mevcut zaman dilimimiz içerisinde unutkanlığı önlemek için bir şeyler yapılabilir mi? Yazı içerisinde sizlere son yapılan bilimsel çalışmaların bir özetini sunmaya çalışacağım.
Atalarımızın ‘’İşleyen demir ışıldar’’ sözü bu konuda da geçerliliğini korumaktadır. Hem zihinsel, hem bedensel olarak kendimizi aktif tuttuğumuzda unutkanlıklarınızın belirgin olarak düzeldiğini fark edeceksiniz. Sabahları düzenli spor yapmak -ki bunun en basiti yürüyüştür- kan akımını hızlandıracak, dolayısıyla beynimiz de bundan kendine
Son günlerde Hindistan Cevizi yağı, “mucize ürün” olarak yoğun reklam çalışmaları ile tanıtılmaya başlandı. Eğer bir ürün “mucize” olarak sunuluyorsa, şüphe ile yaklaşmakta yarar var. Ticari kaygılarla özellikle sağlık üzerinde oynanan oyunlar, kapitalist sistemin neredeyse vazgeçilmezi olmuş durumda. Keza birçok örneği dünya üzerinde yaşandı ve yaşanmakta… O halde bilim insanlarına düşen görev, bilimsel veriler ışığında öne sürülen ürünün gerçeğini değerlendirmek olmalıdır.
Bu yazıda, Hindistan Cevizi yağının Alzheimer hastalarında iddia edilen etkisi üzerine değerlendirmelerde bulunacağım. Konu ile ilgili, dünya üzerinde söz sahibi kuruluşların yaptığı çalışmalardan ve yorumlarından bahsedeceğim.
Giriş yapmadan evvel bu yazıyı neden yazdığımı ve acil olarak yayılması gerektiğini düşündüğümü açıklayayım; son 6 ay içerisinde 8 hastam bu yağı bana bahsetmeden kullanmış ve 5 tanesinin kötüleşmesi üzerine durumdan haberim olmuştu. Yazının sonunda hastalarımda gelişen semptomlardan da bahsedeceğim.
Çok kısaca Alzheimer hastalığının patolojisinden bahsedersek, en kabul gören teori; nöron olarak adlandırılan beyin hücreleri içerisinde ve arasında, hafıza alanlarından başlamak üzere
Multipl Sklerozun (MS) Türkiye'deki gizli kahramanlarından Özlem Coşar ile konuştuk bugün. Özlem 15 yaşından beri MS hastası. Bilmeyenler için Nörolojik bir hastalık olan MS'den kısaca bahsedeyim. MS beyin ve omuriliği etkileyen yani tüm vücuda dağılan sinirlerin merkezinde tahribata yol açan bir hastalıktır. Sinirleri saran miyelin kılıfının tahribatı ile birlikte, o alanın temsil ettiği fonkiyonla ilgili bulgular verir. Hastalığın başlangıcında tanıması zordur. Görme bozukluğu, uyuşmalar, dengesizlik, halsizlik, felç benzeri durumlar gibi birçok bulgu ile ortaya çıkabilir. Bulguları o kadar değişken olabilir ki çevredeki kişiler inanmakta zorlanabilir. Atak ve sonrası çok farklı tablolar çizebildiği için hastaların en büyük sıkıntılarından birisi de çevrelerine bu hastalığı anlatmaktır. Özlem hastalığı sonrasında yaşadıklarını paylaşabilmek için, her konuda ona destek olan abisi ile birlikte MSli Dostlar adındaki siteyi kuruyorlar. Sonrasında birçok hastanın katılımı ile birlikte kocaman bir aile oluyorlar. Özlem geçirdiği ataklardan dolayı tekerlekli sandalye kullanmak durumunda. Aynı zamanda psikoloji öğrencisi ve Davranış Nörolojisine ilgisi var. İlerleyen zamanda onunla