Yazıya başlarken tırnak içerisinde kullandığım ''gerizekalı'' lafının sadece duruma vurgu yapmak amacıyla olduğunu belirtmek isterim. Kelimenin kendisi bile yeterince irrite ediyor insanı, ama maalesef ki toplumun bakış açısını anlatabilecek başka kelime bulamadığımdan kullanmak zorunda kaldım.
Üstün zekalı/yetenekli olmak nedir? Bunun tanısı nasıl konur gibi konulara girmeyeceğim. Böyle bir çocuk annesi olmak da öyle çok böbürlenecek bir şey olmadığı gibi, aksine bunu öğrendiğiniz an sorunlar sinsilesinin başlangıcıdır. Yapılan bazı testlerle IQ'su 130 ve üzeri olarak tespit edilen çocuklar, üstün zekalı/yetenekli olarak tanılanırlar. Toplumda bu oran yaklaşık %1-2 kadardır. Bir de dahi düzeyi sayılan bir grup vardır. Bunların oranı oldukça düşüktür. Son zamanlarda bu da bir sektör haline geldiğinden, birçok çocuğa kolaylıkla sınırları zorlayıp 130 IQ skoru verilerek üstün zekalı tanısı konabiliyor. Aslında test yapmaya falan da hiç gerek yok. Bu çocuklar bir şekilde kendilerini 'farklılıkları' ile belli ediyorlar. Bir defa diğer çocuklar gibi somut düşünmüyorlar, soyut düşünce ve hayal gücü çok gelişmiş oluyor. Durumları ve olayları çok fazla sorguluyorlar. Doğaya ve doğa olaylarına merakları oldukça fazla. Bir de mantıklarının kabul etmediği hiçbir şeyi onlara yaptıramazsınız. Her şeyi detayları ile açıklamanız gerekir. Bir şekilde sanatın bir ya da birkaç alanında çok iyi oluyorlar gibi örnekler çoğaltılabilir. Çocukların ''üstün zekalı/yetenekli' 'şeklinde damgalanmasını doğru bulmayanlardanım. Ancak son dönem artık canıma yetti.
Her çocuk özeldir evet, her çocuk ailesine sorduğunda gerçekten çok zekidir. Bunları düşünerek farklılıkları vurgulamaktan çekindim. Ama dahi düzeyinde üstün zekalı tanısı alan bir çocuk annesi olarak ciddi sıkıntılar yaşıyorum. Ben çocuğumu ''aman da şöyle olsun'' şeklinde ittirenlerden değilim. Aksine bu hayatta sadece mutlu olabilmeyi öğrensin bana yeter diyenlerdenim. İki yaşında kendiliğinden okumaya başlayan kızımı frenlemek pek mümkün olmadı ama. Şimdi 7,5 yaşında ve 3. sınıfta. Bu üç senede tam üç okul değiştirdik. Neden mi? İlk gittiği okulda ''Ben burada bir şey öğrenemiyorum, sadece diğerlerine yardım ediyorum, beni lütfen yeni şeyler öğrenebileceğim bir okula gönder'' dedi. Bireysel eğitim verdiğini iddia eden okullar, bu tür çocuklarda ne yapacaklarını şaşırdıkları gibi, sınıfın düzenini bozmamak adına onları baskılamaktan başka bir şey yapmıyorlar. İkinci senesinde herkes tarafından en zor okullardan birisi olarak bilinen bir eğitim kurumuna verdim. Ders konusunda kesinlikle sıkıntı yaşamadı ama bu defa katı kurallardan sıkıldı. Günde 100-150 sayfa erişkin düzeyinde kitaplar okuyan çocuk, okuma günlüğü denilen adaletsiz uygulama yüzünden kitap okumaktan soğudu. Bunu da bana şu şekilde açıkladı; anne okuduğun sayfa sayısına bakıyorlar, diğer çocuklar Cin Ali okuyor, ben Samed Behrengi, bu adaletsiz uygulamanın içinde bulunmak istemiyorum. Bunun gibi bir çok kuralda da tepki benzer ve mazaretleri de çok yerinde olunca ''çocuk gibi avutmak'' deyimi bu çocuklarda yetersiz kalıyor. Bir okul değişimi daha yaptık. Bu sene sınıf mevcudunun çok az olduğu, daha mütevazi ve butik bir okula gidiyor. Aynı pota içerisinde eritilmeye çalışılan bir grup çocuk. Hepsi çok farklı özellikte. Eritip sonra da kalıba dökmek istiyorlar onları. Tek tip bir çocuk yaratacaklar. Her çocuğa davranış şekilleri benzer. Mesela benim kızım gösteriye katılmak istemiyor. Evde siz ona katılman gerekiyor demelisiniz diye nasihat veriliyor bana (Bir davranış nöroloğuna). Çocuk ise sorguluyor. Artı ve eksilerini dinlemek, çekincelerini dile getirmek, beraberce durumu tartışmak istiyor. Öğretmeni beni köşeye çekip 'Evde benimle ilgili bir şey derse, öğretmenin ne derse haklıdır' demelisiniz diyor. Ve daha birçok şey...
Daha fazla anlatamayacağım. Bugünlük bu kadar olsun. Belki başka bir yazımda ele alırım devamını. Son olarak kızıma şunu söyledim; kızım kendi kendini eğiteceksin, kimseden bir şey bekleme.
Çünkü demek zorunda kalıyorum....
drsevdasarikaya@gmail.com