Mesele askerler değil herkes ortaya çıksın

22 Nisan 2012

Başbakan Erdoğan Doha’dan ayrılmadan önce kendisine Katar ziyaretinde refakat eden yazarların sorularını yanıtladı. Katar’da yapılan ikili görüşmelerde ağırlıklı olarak Suriye’nin görüşüldüğünü söyleyen Erdoğan “Şu ana kadar BM, Arap Ligi ve İKO ile konuyu müşterek yürütme noktasını teyit ettik. Daha önceki tecrübelerden yola çıkarak Libya türü bir müdahaleyi düşünmüyoruz. Şu anda ortaya konan Annan Planı’nın ne kadar ve nereye kadar işleyeceği tartışılıyor. Verilen süreler tutmuyor. 10 gün denildi 12 gün denildi en son Cenevre’de yapılan anlaşmaya göre Suriye ağır silahlarını çekmeyi taahhüt etti. Ama bu silahlar nereye kadar çekilecek, sadece mahalle arasına çekmek yetmez. Kışlaya çekmek gerekir. Böyle bir niyeti ise görünmüyor” dedi.
Katar Başbakanına 2-3 bin kişilik bir gözlemci heyeti gerektiğini söyledim” diye konuşan Erdoğan, “BM bunu mutlaka gözlemine almalı. Bu kışlaya çekilme hareketinin denetimini serileştirecektir. Bu sağlanırsa Suriye yönetimi zulmünü kolay sürdüremez” diye sözlerini sürdürdü.
Kore’de, Başkan Obama’ya ABD’nin daha etkin olması yolunda telkinde bulunduklarını belirten Erdoğan şu görüşleri ortaya koydu:
“Bu lokal bir mesele değil. Amerika

Yazının Devamı

Erdoğan’ın Katar temaslarında Suriye ön planda

21 Nisan 2012

Doha
Başbakan Erdoğan ile Katar’ın başkenti Doha’dayız. Erdoğan’ın Katarı ziyaretinin resmi nedeni, BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı Örgütü toplantısına katılmak ve bir konuşma yapmak olarak açıklandı.
Erdoğan’ın Türkiye’ye hareketinden önce bugün yapacağı bu konuşma da kuşkusuz, kendi çerçevesi içinde, önemli mesajlar taşıyacaktır. Ancak Erdoğan’ın Katar ziyaretini önemli kılan ana unsur bu değil.
Ziyareti asıl önemli kılan faktörün, Erdoğan’ın Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Hamad bin Jassim bin Jaber Al-Thani ile birlikte dün başkanlık ettiği ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da hazır bulundukları ikili görüşmeler olduğu kesin.
Bölgedeki son gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda, bu heyetler arası ikili görüşmelerin ana maddesinin Suriye olduğunu çıkarmak da elbette ki hiç zor değil. Sonuçta Türkiye ve Katar’ın Suriye konusunda paralel görüşleri olduğu biliniyor.
Meselenin özüne bakacak olursak her iki ülke Esad’ın gitmesini istiyor ve bu nedenle de BM eski genel sekreteri Kofi Annan’ın Suriye için oluşturduğu barış planına soğuk bakıyor. Her iki ülke aynı zamanda Suriyeli muhaliflerin desteklenmesini istiyor ve bunu

Yazının Devamı

Türkiye’nin Ortadoğu için önemi

18 Nisan 2012

Genel görüntüye baktığımızda, Türkiye’nin Ortadoğu ile ilgili önemli siyasi ve diplomatik süreçlerin dışında kalmaya başladığına dair bir kanaate varmak mümkün. Konuştuğumuz diplomatik kaynaklar bunu ilk etapta Ankara’nın bölgedeki çatışmalarda taraf haline gelmiş olmasına bağlıyorlar.
Daha da net konuştuklarında, Türkiye’nin bölgede artan mezhep ayrışmasında tercihlerini Sünnilerden yana koymaya başladığını belirtiyorlar. Doğru veya yanlış olsun, diplomatların bugünlerde başkentlerine geçtikleri kriptolarda bu temayı sık sık işlediklerini, kendileriyle yaptığımız görüşmelerde sordukları sorulardan çıkarıyoruz.
Oysa Türkiye’nin birkaç yıl öncesine kadar dünya açısından en önemli özelliği Ortadoğu’da, İsrail dahil, tüm taraflarla konuşabiliyor olmasıydı. Ankara’yı önemli bir arabulucu olma potansiyeline sahip bir ülke yapan en önemli faktör de buydu. Ancak Türkiye bu özelliğini koruyamadı.
Bugün ise bölgede artık ne olumlu anlamda “oyun kurabilen,” ne de “arabulucu” olabilen bir ülke görüntüsü veriyor. Suriye örneğinde görüldüğü gibi, sadece Ortadoğu’daki gelişmelerden yansıyan olumsuzluklara karşı kendisini korumaya çalışan ve bunun için de NATO ve BM’ye güvenen ülke

Yazının Devamı

Sarkozy’nin sonu göründü gibi

16 Nisan 2012

Fransız seçimlerinin 22 Nisan’da yapılacak ilk turuna günler kala yoklamalardan Nicolas Sarkozy’i üzecek sonuçlar çıkıyor. Sosyalist aday François Hollande’ın şansı ise artmış durumda. Özetle Fransa’nın, 6 Mayıs’ta yapılacak olan seçimlerin ikinci turundan pek sevemediği Sarkozy’den kurtulmuş olarak çıkma ihtimali yüksek.

Öyle anlaşılıyor ki, “ucuz politikaların küçük adamı” olarak şimdiden iz bırakmış olan popülist Sarkozy’nin, Cezayir asıllı bir Müslüman’ın Toulouse’da yaptığı katliamı avantaja çevirme hesabı da tutmadı. Bu arada kötü gidişatı görerek yalan söylemeyi bile göze aldı.

Hollande’ın aksine, Japonya’da nükleer felaketin yaşandığı Fukuşima’yı ziyaret ettiğini söyleyerek aklınca seçmene “ne denli cesur olduğunu” göstermeye çalıştı. Oysa Fukuşima’ya gittiği yalandı.

Gazetelerin başlıkları

Bir Cumhurbaşkanı düşünün ki, iktidarda kalabilmek için, yalanının ortaya çıkmayacağını düşünerek, halkını aptal yerine koymayı göze alabiliyor. Bir Cumhurbaşkanı düşünün ki, “Fukuşima’yı gerçekten ziyaret etmiş olsaydım bu dünya haberi olurdu ve herkes bilirdi” diye düşünmekten aciz.

Bu durumda elbette ki sadece Fransa’da değil, tüm dünyada alay konusu oldu. Bundan birkaç ay önce İsrail

Yazının Devamı

Ortadoğu politikamız zorda

14 Nisan 2012

Ortadoğu’da ve özellikle de Suriye’de yaşananlar Ankara’nın arzuladığı yönde gelişmedi. Hükümete genelde destek veren Mehmet Barlas’ın bile belirttiği gibi, “Bundan sonra Suriye’ye ilişkin gelişmelerde kimin ne yapacağını tahmin etmeye çalışırken, uluslararası siyasetin gerçeklerini hiç unutmamamız gerekiyor. Türkiye Amerika gibi global ölçekte bir süper güç değil.”
Açıkçası, Ankara’nın elinde Suriye’deki siyasi senaryonun AKP’nin arzularına göre şekillenmesini sağlayacak güç yok. Suriye tarafından Türkiye’ye gelen birkaç kurşundan sonra Başbakan Erdoğan’ın NATO’yu göreve çağırmasını da gerçekçi bir zemine oturtmak gerekiyor.
Diplomatik kaynaklara göre, NATO antlaşmasının “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” ilkesini içeren 5’inci maddesi için gerekli koşullar da zaten henüz ortada yok. Kaldı ki, bu madde işletilse bile, bunun amacı Türkiye’nin sınırlarını korumak olacaktır.

Sunni - Şii fay hattında gerilim
Özetle, Erdoğan’ın çağrısı bazılarında NATO’nun Suriye’ye karşı operasyon düzenlemesi ve gerekirse Şam’a kadar gidip Esad’ı yerinden etmesi beklentisine yol açtıysa, bu gerçekçi değil. Suriye’ye askeri müdahale konusunda, Türkiye dışında, hiçbir müttefik ülkede

Yazının Devamı

Mayın tarlasına paldır küldür girilmez

11 Nisan 2012

Suriye Türkiye için bir açmaza dönüştü. Bu arada Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan’ın bazı açıklamaları, gazetelerin “Sınırda Kan Aktı” türünden çarpıcı manşetleriyle birleşince, vatandaş, “ne oluyor, savaşa mı sürükleniyoruz?” diye endişelenmeye başladı.
Erdoğan’ın açıklamalarından, Ankara’nın BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye için yeni bir süreç başlatmasını istediği net bir şekilde ortaya çıkıyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu da kuşkusuz, Güvenlik Konseyi daimi üyeleri nezdinde bunun için yapılacak girişimlere nezaret etmek üzere Çin ziyaretini kısa kesip Ankara’ya dönme kararı aldı.
Davutoğlu’nun Ankara’ya dönüşünün bir diğer nedeni de, kuşkusuz, muhalefetin “sınırda kan akıyor dışişleri bakanı Çin’de geziyor” türünden eleştirilerinin önünü kesmek olduğunu da tahmin etmek güç değil. Ancak gelinen noktada önemli olan bu değil.
Önemli olan, Türkiye’nin Güvenlik Konseyi’ni Suriye konusunda yeni bir süreci başlatması için ikna edip edemeyeceğidir. Ancak, Suriye’deki durum, insani açıdan ne kadar kabul edilemez, Türkiye açısından ise ne kadar endişe verici olursa olsun, Ankara’nın bu konuda başarılı olma şansı zayıf görünüyor. Bunun en büyük nedeni ise Rusya.
Moskova

Yazının Devamı

Gül’ün bazı Tespitleri aşırı İyimser

9 Nisan 2012

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Harp Akademilerinde yaptığı konuşmada önemli tespitlerde bulundu. Bazı doğrulara işaret ettiği gibi, bizce fazla iyimser olan bazı şeyler de söyledi.

“Ortadoğu’daki hareketlerin ardında illa bir ideolojik saik ve yabancı parmağı aramak biraz zorlama bir tahlil olacak” şeklindeki sözleri en doğru tespitlerinden biriydi. Tunus’tan Mısır’a, oradan Bahreyn, Yemen, Libya ve Suriye’ye sıçrayan halk ayaklanmalarını tetikleyen temel neden baskıcı diktatörlüklerdi.

Halkın “yeter artık!” dediği bu aşamada işin içinde ne “yabancı parmağı,” ne de “ideolojik saik” vardı. Bu ayaklanmaların ne Washington, ne Tahran, ne Ankara, ne Riyad, ne de başka bir yerde öngörülememiş olması da bunu kanıtlıyor.

Aslında bu tür şeylerin yaşanabileceğine dair ilk ipuçlarını yine de Cumhurbaşkanı Gül vermişti. 2003 yılında Tahran’da yapılan İKÖ Dışişleri Bakanları Toplantısında, o sırada fazla dikkat çekmeyen, ancak bugün doğruluğu kanıtlanan tespitlerde bulunmuştu.

Gelinen nokta

Gül, Harp Akademileri konuşmasında da hatırlattığı gibi, Tahran’da, “İslam ülkelerine, hukukun üstünlüğü, hesap verilebilirlik ve cinsiyet eşitliği gibi demokrasinin temel ilkelerini geçerli kılacak şekilde kendi

Yazının Devamı

Ortadoğu’nun dincilerine gün doğdu

4 Nisan 2012

Rusya’dan İngilizce yayın yapan “RT” haber kanalında pazar günü konuşan Libya Başbakanı Mahmut Cibril’e göre “Yeni Ortadoğu” 1520 yıldan önce doğamaz. “Dışarıdan” bu görülüyor tabii, ancak “içerden” birisinin bunu söylemesi yine de manidar.
Bu 1520 yıl zarfında bölgeye demokrasi gelir mi bilemiyoruz, ancak şu anda “neyin gelmekte olduğu” ortada. O da, daha şimdiden anti demokratik eğilimler sergileyen ve tüm referanslarını şeriattan alan “dışlayıcı” bir siyasal İslam. Bunu özellikle Mısır’da görüyoruz.
O ülkedeki parlamento seçimlerinden kendisini “ılımlı” diye göstermeye çalışan “Müslüman Kardeşlerin” Özgürlük ve Adalet Partisi en güçlü parti olarak çıktı. Aşırı dinci Selefilerin “El Nur” partisi ise oyların dörtte birini aldı. Özetle bu iki parti parlamentonun yüzde 75’ini ele geçirdiler.
Seçim ile gelen bir başarı olduğuna göre demokrasiye inanan hiç kimse buna itiraz edemez. Ancak, tarihi fırsatı değerlendirerek şu anda konumunu var gücüyle güçlendirmeye çalışan İslami kesimin ne denli demokratik olduğu da tartışmaya açık.
Parlamentoda yeni anayasa için yürütülen çalışmalarda İslamcıların sergiledikleri tutum, bir yandan nüfusun yüzde 12’sini temsil eden Kıptilerin

Yazının Devamı