Şanslı insanların hayatlarında dönüm noktası oluşturan, onlara ilham ve motivasyon veren, ellerinden tutup kariyer basamaklarını tırmanmalarına yardımcı olan hocalar olur bazen. Bu hocalar önce bilgi birikimleri ve bunu aktarma yetenekleriyle öğrencinin ilgisini uyandırırlar. Sonrasında da genç kuşakların içinde saklı olan kapasite ve enerjiyi açığa çıkarmalarına yardımcı olup özgüven aşılayarak onlara kendi ayakları üzerinde durmayı öğretirler. İşte Cevdet Akçay böyle bir hocadır.
Altın öğüt...
Yeni kuşaklar Cevdet Hoca’yı medyadan uzak duran, zaman zaman yaptığı ezber bozan yorumlarla yeni bir tartışma zemini oluşturan, taraf tutmadan, bilimsel temellere dayalı analizleriyle dinleyenleri şaşırtan, gizemli bir iktisatçı olarak bilirler. Ben ise hocamın iktisadi analiz yeteneğini bir kenara koyup, onun daha az bilinen akademisyen ve danışman kişiliği hakkında bilgi vermek istiyorum bugün.
Öğrencilik yıllarımızda Cevdet Hoca önce iktisada karşı bir merak uyandırdı bizde. Sonrasında ise gerekli sabır ve özveriyle çalıştığımızda en iddialı hedeflerin bile ulaşılabilir olduğuna inandık. Zaman ilerledikçe hayata onun iyimser ve umutlu gözleriyle bakmaya başladık.
Lisans eğitimimi
Dün açıklanan programda devlet bankalarının sermaye-lendirileceğine de değinildi. Programı değerlendirmeden geçmişte ABD örneğine göz atalım...
2008 - 2009 global krizinde ABD hükümeti ve Fed sistemsel çöküntünün önüne geçmek ve krizden bir an önce çıkmak için art arda kurtarma paketleri açıkladılar.
Gerek Fed, gerek Hazine, kurtarma operasyonunun bol keseden para dağıtmak olmadığının bilincinde hareket ettiler ve piyasa kurallarından feragat etmediler. Neticede kriz geride kalıp kurtarma paketleri son bulduğunda ABD bütçesi açık vermek şöyle dursun, bilakis fazla verdi.
Krediyi etkiler mi?
ABD’de atılan adımlardan biri sıkıntılı varlıklardan kurtulma programı (TARP) adı ile anılan ve bankaları sermayelendirmeyi amaçlayan 700 milyar dolar bütçeli dev programdı. Programda esas niyet bankaların kötü kredilerinin açık artırma ile Hazine’ye satılması idi. Ancak bankalar zarar yazmamak için kredilere yüksek fiyat biçince krizde bile piyasa prensiplerinden sapmak istemeyen Fed plandan vazgeçmiş ve banka hisselerini satın almak suretiyle sermaye artışına gitmişti.
Fed’den bir arkadaşım ile yapmış olduğumuz çalışma, olası iflasların önüne geçme konusunda başarılı olsa da TARP’ın bankaların
Hafta içinde açıklanan mart ayı enflasyon verileriyle, yıllık enflasyon değişmeyerek, yüzde 19.7 seviyesinde kaldı. Senenin bundan sonrasında enflasyonun nasıl bir seyir izleyeceği ise merak edilen soru. Bu soruya cevap bulabilmek için geçtiğimiz seneye ait aylık enflasyon değerlerine bir göz atalım.
Şekilde mavi sütunlar 2018 yılına ait aylık enflasyon rakamlarını, turuncu sütunlar ise son beş yıldaki ortalama aylık enflasyon değerlerini gösteriyor. Enflasyon hesaplamalarında bir önceki senenin aynı ayındaki rakam, bu seneki değerle yer değiştiriyor. Aradaki fark senelik enflasyon değerine yansıyor. Mesela, şubat ayı yıllık enflasyonu 19.67 idi. Mart ayındaki aylık enflasyon ise bir önceki sene 0.99, bu sene ise 1.03 olarak gerçekleşti. Bu durumda aradaki 4 baz puanlık fark (1.03-0.99=0.04) senelik enflasyona eklendi ve 2019 yılı mart enflasyonuna ulaşıldı (19.67+0.04=19.71).
Diğer faktörler
Bu hesaplamada görüleceği gibi, bir önceki senenin aynı ayında tarihsel ortalamalardan yüksek bir enflasyon değeri olması durumunda, bu senenin aynı ayında muhtemelen daha düşük bir enflasyon geleceği için senelik enflasyonun düşme olasılığını artırıyor. Buna “baz etkisi” deniyor.
Bunun anlamı
Geçtiğimiz cuma gününden bu yana oldukça oynak bir piyasa ile karşı karşıyayız. Merkez’in döviz rezervlerindeki düşüş ve bunun akabinde gelen bir yabancı rapor ile tetiklenen kur hareketi sonrası Merkez Bankası ve BDDK’dan arka arkaya önlemler geldi.
Merkez önce sessiz bir faiz artırımına giderek haftalık repo işlemlerini durdurdu. Ancak güçlü TL çıkışına bu mütevazı hamlenin engel olamayacağı çabuk anlaşıldı.
Geleneksel olarak yerli parayı cazip hale getirmenin en sağlam yolu faiz artırımından geçer. Ancak bu yola girmek istenmeyince bu sefer alternatif adımlar devreye sokuldu. Öte yandan, her ne kadar kâğıt üzerinde politika faizinde artış olmasa da bu alternatif önlemlerin sonucunda da yine piyasa faizlerinde artış oldu.
Swap piyasası ne?
Doların TL karşısında değer kazanmasının önüne geçen alternatif adım, Londra swap piyasasında TL likiditesinin kuruması ile birlikte dolar talebinin önünün kesilmesi oldu.
Uluslararası döviz swap piyasası, faiz bedeli karşılığında iki farklı para birimini takas ettiğiniz bir piyasadır. TL ihtiyacı olan yabancı yatırımcı bu ihtiyacını swap piyasasında karşılar. Serbest piyasa şartlarında, bu piyasada TL edinmek için ödediğiniz faizin Merkez Bankası
Ocak ayında ani bir duruş değişikliği yaparak 2019 yılına ait oldukça güvercin bir öngörü sergileyen Fed, dünkü toplantısı sonrası yayımladığı tahminlerde bu duruşunu teyit etti. Fed’in 2019 yılına ait büyüme ve enflasyon tahminleri hafifçe aşağı yönlü revize edilirken işsizlik tahmini yukarı geldi.
Tahminlerdeki esas revizyon Fed üyelerinin bu sene içinde kaç faiz artışı beklediklerini gösteren nokta grafiklerdeydi. Aralık ayında 2019 yılında iki faiz artırımı öngören Fed üyeleri bu sayıyı sıfıra indirmişler. Yani mevcut şartlarda bu sene herhangi bir faiz değişikliği beklenmiyor. Öte yandan, başkan Powell’ın basın toplantısında da altını çizdiği üzere, nokta grafikler sadece Fed üyelerinin kafalarındaki ana senaryoyu yansıtıyor. Riskler ve bu riskler altında ana senaryodan ne tür sapmalar olacağı nokta grafiklerde görülmüyor. Bunun sonucunda fiyatlama davranışında çok fazla ana senaryoya odaklanıldığından, bu senaryodan sapma olduğunda piyasalarda volatilite oluşuyor. Powel bu nedenle ileriye dönük yönlendirmede nokta grafikleri değil politika metnini tercih ettiklerini bir hez daha hatırlattı.
Politika faizinin sıfır alt sınırına vurduğu dönemde uzun vadeli faizleri düşük tutmak
Son çeyreğe ait büyüme rakamlarını incelediğimizde, tüketim ve yatırım kalemlerinde önemli daralmalar görüyoruz. Tüketim ve yatırımlardaki keskin düşüşün bir kısmını ağustostaki kur şoku sonrası ithal ürün talebindeki azalışla açıklamak mümkün. Ama olay salt bununla sınırlı kalsa büyüme rakamları etkilenmezdi. Çünkü tüketim kalemindeki bir birim azalma ile ithalat kalemindeki bir birim azalma birbirini götürürdü.
GSYH’nin yüzde 2.4 küçülmüş olması kur etkisinin ithal tüketim mallarına ilave olarak ara malı talebinde de bir düşüş yarattığını ve üretimin gelen olarak tüm kalemlerde azaldığını gösteriyor.
Bir malın arzı azalırsa fiyatı yükselir. Fiyattaki artış ise talebi azaltır.
Diyelim ki kötü hava şartları nedeniyle kayısı üretimi olumsuz etkilensin. Kayısı arzının azalması fiyatını artıracaktır. Yani eskiden kilosu 10 TL olan kayısı, şimdi 15 TL’den satılacaktır. Ancak fiyat artınca bu sefer kayısı talebi azalır. Ekonomide oluşan yeni denge noktasında daha az kayısı tüketilirken, fiyat daha yüksek olur.
Tüketimin etkisi
Türkiye ekonomisinin şu anda yaşadığı durum da benzer bir arz şoku.
Kurda yaşanan ani artışın üretim maliyetlerini artırması sonucu toplam arz hızla geri çekildi.
Fiyatl
Türkiye ekonomisi sıradan bir talep daralması yaşamıyor. Mevcut daralma kur kaynaklı maliyet şoku ve yapışkan enflasyon beklentileriyle bir arada olduğundan dolayı fiyatlar da yükselmeye devam ediyor. Resesyon ortamında normal şartlarda ekonomiyi destekleyici politikalar uygulanması uygundur. Burada kısıt devlet bütçesinin sınırlı olmasıdır.
Kârlar düşebilir
Bütçeyi kollayabildiğiniz sürece talebin böylesine zayıfladığı bir ortamda ekonominin desteklenmesine kimse itiraz etmez. Ancak bir temel prensipten ödün verilmemek şartıyla: Genişlemeci maliye politikası önemleri serbest piyasa mekanizmasının işleyişiyle tutarlı ve serbest piyasa yapısını destekleyici adımlar olmalı. Sistemde tıkanmalar, rekabetçi uygulamadan uzaklaşan tekelleşmeler varsa bunları önleyici, tam rekabet ortamını güçlendirici teşvikler geldiği sürece atılan adımlar sadece günü kurtarmanın ötesinde ekonomiye kalıcı fayda sağlayan adımlar olur. Bunun tersi durumda yani serbest piyasa dokusuna zarar verecek adımlar atılırsa, bu sefer faydadan çok zarar görülür.
Neden mi?
Serbest piyasa sistemine dâhil şirketler kâr amacıyla üretim yaparlar. Kârlarını azami seviyeye çıkaracak fiyatlamayı da maliyet ve getiriyi
Fed’in ocak toplantısında yaptığı keskin U dönüşüyle hepimizi şaşırtması sonrası sisler dağılmaya başladı. Geçtiğimiz hafta ocak toplantısına ait tutanaklar açıklandı. Bu hafta da Başkan Powell kongrede yaptığı sunumda Fed’in duruşundaki değişikliğin sebeplerini tekrar izah etmeye çalıştı.
Ocak kararının perde arkasına dair yeni neler öğrendik? Kararın hemen ardından yapılan açıklamada belirtildiği üzere, ABD hükümetinin o dönemde kapalı olması, Avrupa ve Çin büyümesindeki riskler ve ticaret savaşlarının yarattığı belirsizlikler Fed’i sabırlı olmaya iten temel faktörler olarak görülüyor. Peki, bu riskleri aralık ayında neden göremediler? Bu soru geçen hafta San Francisco Fed Başkanı Mary Daly’ye soruldu. Daly, “Aralık toplantısından ocak toplantısına ne oldu da duruşunuz bu kadar değişti?” sorusunu özetle şöyle cevapladı: Aralıkta konuştuğumuz kişiler ileriye dönük yatırım ya da istihdam planlarında herhangi bir değişikliğe gitmeyeceklerini söylediler. Piyasada oynaklık vardı. Ancak veri güçlüydü ve piyasa oynaklığı kararlara olumsuz yansımamıştı. Fed de henüz nötral faiz seviyesine ulaşmadığı için faizleri bir basamak daha artırdık. Ancak sonrasında piyasalardaki oynaklık arttı,