Rus savaş uçak- larının Suriye sınırında Türk hava sahasını ihlalleri devam ederse, Türkiye ne yapacak? Türk jetleri “angajman kuralları”na göre hareket edip Rus uçağını vuracak mı? Böyle bir durum ortaya çıkarsa, Rusya da savaş uçaklarını ve füzelerini kullanacak mı?
Son uçak düşürme krizinden sonra gerçekleşebilecek en kötü senaryo bu...
Böyle bir olasılık var mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu son demeçlerinde Türkiye’nin kendi hava sahasının ihlal edilmesine kesinlikle izin vermemek konusundaki kararlılığını vurguladılar. Daha açık bir deyişle, eğer Rus uçakları gene sınırı aşmaya kalkışırsa, Türkiye son olayda olduğu gibi davranmaktan çekinmeyecek...
Rus liderler de kendi açılarından kararlı görünüyorlar. Moskova geçen salı günkü olayın tekrarlanmaması için birtakım askeri tedbirler alıyor. Suriye’deki üslerine S-400 füzeleri yerleştiriyor, S-300 füzeleriyle donatılmış “Moskova” kruvazörünü Doğu Akdeniz’e sevk ediyor. Diğer bir deyişle, Rusya da Türk jetlerinin olası bir müdahalesine karşılık vermeye şimdiden hazırlanıyor...
Tekrar olursa...
Böyle bir senaryonun gerçekleşmesi korkutucu sonuçlar yaratabilir. Türkiye ile Rusya arasında (“it dalaşı” şeklinde bile olsa)
Suriye ile sınır bölgesinde bir Rus askeri uçağının düşürülmesi olayı, Türkiye ile Rusya arasında, nasıl gelişeceği henüz belli olmayan ciddi bir krizeyol açmış bulunuyor.
Hiç de arzu edilmeyen böyle bir olayın meydana gelmiş olması, aslında son zamanlarda-beklenen demeyelim ama- korkulan bir olasılıktı.Nitekim Rusya’nın Suriye’de hava operasyonlarına başladığı günden itibaren cereyan eden hava sahası ihlalleri karşısında, Ankara defalarca Moskova’yı uyardı. Daha birkaç gün önce Türk Dışişleri Bakanlığı Rus Büyükelçisi vasıtasıyla Kremlin’e benzer uyarıcı bir mesaj iletti.
Dünkü müessif olay, Rus askeri makamlarının bu uyarıları gerektiği kadar dikkate almamasının bir sonucu. Nitekim Türk Genelkurmay Başkanlığı düşürülen uçağın, 5 dakika içinde 10 kez Türk hava sahasını ihlal ettiği uyarısından sonra vurulduğunu açıkladı.
Askeri boyut
Olayın askeri boyutu, Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getiriyor.Ankara, Rus uçağının Türk hava sahasına girdiği için, “angajman kuralları” uyarınca vurulduğunu belirterek buna ilişkin radar kayıtlarını da yayınladı.
Moskova ise Rus uçağının böyle bir ihlalde bulunmadığını ve Suriye hava sahası içinde düşürüldüğünü öne sürüyor.
Olayın
Paris’teki menfur terör saldırısının ardından Fransa IŞİD’e karşı uluslararası bir cephe oluşturmak için harekete geçmiş bulunuyor.
Dün İngiltere Başbakanı David Cameron ile görüşen Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın bu hafta Washington’da Başkan Obama, Berlin’de Şansölye Angela Merkel, Moskova’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile buluşmasının amacı da böyle geniş bir koalisyon oluşturmakla ilgili...
Aslında Paris’teki katliamdan sonra, uluslararası bir dayanışma örneği gösterildi. Ama Fransa’nın beklentisi bunun laftan ibaret kalmaması ve IŞİD terörüne karşı güçlü ve aktif bir cephenin oluşturulmasıdır.
Kısa vadede beklenen şey, özellikle Avrupa’da sınır güvenliğinin ve istihbaratta daha sıkı işbirliğinin sağlanması, ayrıca Suriye’deki IŞİD hedeflerini vuran koalisyonun Rusya’nın da katılımıyla genişletilmesidir.
Böyle bir ortak cephenin oluşturulmasının IŞİD’e karşı savaşı hangi noktaya götüreceği merak konusudur. Örneğin hava bombardımanlarının dışında, ortak bir kara harekâtı hedefleniyor mu? Şimdiye kadar girişilen yoğun hava operasyonlarının IŞİD’in belini kırmaya ve hele onu yok etmeye yetmediği açık. Herkes bunun sağlanması için kara harekâtının şart olduğu
Hafta başında yazdığımız “Özgürlük mü, güvenlik mi?” başlıklı yazıda, Paris’teki son terör saldırılarından sonra, Fransa’nın zor bir ikilemle karşılaştığını belirtmiştik. Demokratik hak ve özgürlüklerin bir beşiği sayılan Fransa, ülke güvenliğini tehlikeye sokan terör dalgası karşısında, bu iki şıktan hangisini seçecekti?
Hızlı gelişen olaylar, Fransız hükümetinin önceliği güvenliğe verdiğini gösteriyor. Bunu bir tercih olarak görmemek lazım. Yani Fransa bu ikilemde olayların zoruyla, güvenliği ön plana almış bulunuyor...
Alınan tedbirlerden biri, saldırıdan hemen sonra ilan edilen Olağanüstü halin 3 ay uzatılmasına ilişkin meclis kararıdır. Polise ve yargıya geniş yetkiler veren ve bu kararın ezici çoğunlukla kabul edilmiş olması, bu konuda siyasiler arasında bir beraberliğin bulunduğunu gösteriyor.
Yapılan bir anket de halkın geniş bir kesiminin (yüzde 70’i) bu kararı desteklediğini ortaya koyuyor.
Şimdi mesele Fransız makamlarının ellerindeki yetkileri nasıl kullanacağıdır. Yanlış uygulamalar, yersiz zorlamalar ters tepebilir ve toplumun belirli kesimlerinde -örneğin Müslümanlar arasında- tepkilere ve gerginliklere yol açabilir. Bu bakımdan Hollande yönetiminin olağanüstü şartlar
Korkulan oldu: IŞİD artık Avrupa’da kendi saflarındaki “yabancı fedailer” aracılığıyla boy gösteriyor.
Paris’te geçen hafta gerçekleşen kanlı saldırılardan sonra, sadece Fransa’yı değil, bütün Avrupa’yı da korku iyice sarmış vaziyette.
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, 129 kişinin hayatına mal olan menfur saldırıdan sonraki ilk konuşmasında, IŞİD’in “korkutmayı başardığını” söylemiş, ancak ülkenin bu “savaş”ı var gücüyle sürdüreceğini belirtmişti.
Fransız güvenlik güçleri saldırganlara ve destekçilerine karşı operasyonlarını yürütürken, Fransız lideri bu kez halkına adeta “Korkunun ecele faydası yok” gibisinden bir mesaj vererek herkesin eskisi gibi günlük yaşantısını sürdürmesini, kafe ve lokantalara, müzelere ve konser salonlarına gitmeye devam etmesini istedi.
Paris’i Paris yapan...
“Kanlı Cuma”nın şoku ve paniği başta Parislileri fazla dışarı çıkmamaya ve adeta yeni saldırıları bekler gibi davranmaya sevk etti. Ama çok geçmeden halkın geniş kesimi normal hayata dönmeyi ve dolayısıyla Paris’i Paris yapan o canlı yaşam tarzından vazgeçmediğini göstermeyi tercih etti.
Aslında IŞİD korkusu sadece Fransa’yı değil, Avrupa’yı, hatta bütün dünyayı sarıyor. Paris’teki son saldırıdan ve
Uluslar-arası diploma-sinin Suriye meselesinde referans olarak göstereceği bir yol haritası var artık...
Viyana’da hafta sonunda varılan mutabakat, Suriyelilere ve tüm ilgili taraflara, 5 yıllık krizi çözümlemek için atılacak ilk adımların ne olması gerektiğini gösteriyor.
Her şeyden önce şunu belirtmek lazım: Suriye’nin barışçı bir çözüme kavuşması için, Viyana’da bir araya gelen devletlerin, farklı, hatta zıt çıkarlarına ve pozisyonlarına rağmen, ortak bir mutabakat metni üzerinde uzlaşabilmesi bir başarıdır.
Bu mutabakat, uzun zamandan beri devam eden bir tartışmayı da noktalıyor. Tartışma konusu, çözüm için öngörülen müzakere sürecinin “Esad’lı mı, Esad’sız mı” olmasıyla ilgili.
Viyana’da üzerinde mutabık kalınan formül öyle bir “orta yol” içeriyor ki, taraflar sonucu kendi görüşleri doğrultusunda görüyor. Rusya, yeni süreçte Beşar Esad’ı dışlamadığını savunurken, ABD (ve Türkiye) “Suriye’nin siyasi geleceğinde Şam diktatörünün yerinin ve rolünün olmayacağını” vurguluyor...
Esad var ama...
Viyana mutabakatının önemli bir özelliği de belirlenen çözüm sürecinin bir takvime bağlanmış olmasıdır. Buna göre, süreç 1 Ocak 2016’da başlayacak. Önce 6 aylık bir geçici yönetimin kurulması
Paris’te 13 Kasım’da meydana gelen terör saldırılarının New York’taki 11 Eylül hadisesine benzetilmesi boşuna değil.
İki olayın sebep olduğu ölüm ve hasarın boyutları arasındaki farka rağmen, en önemli ortak yanı toplumda yarattığı büyük travma ve sosyopolitik etkilerdir.
11 Eylül saldırısından sonra, ABD’de Başkan George W. Bush “teröre karşı savaş” doktrinini ilan etmiş, El Kaide’nin kökünü kurutmak niyetiyle Afganistan’a askeri müdahalede bulunmuştu.
Paris’teki 13 Kasım terör saldırısından sonra, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, ülkenin artık IŞİD ile “savaş” haline geldiğini ve Fransa’nın bu düşmana karşı “acımasız” davranacağını beyan etti.
Bu “savaş ilanı”nın henüz başında, Fransa’nın IŞİD’e karşı ne gibi “acımasız” adımlar atmayı planladığı belli değil. Önceki akşam Fransız Hava Kuvvetleri’nin IŞİD’in karargâhının bulunduğu Suriye’deki Rakka kentini bombalaması, ilk tepkiyi göstermeye yönelik, ufak bir başlangıç olsa gerek.
Askeri alanda bunun ardından neler gelebileceği şu anda sadece spekülasyon konusu. Örneğin, bir kara harekâtı söz konusu olacak mı? Bunu yakında göreceğiz.
Yeni kısıtlamalar
Ancak Fransa terörle mücadelede “koruyucu” ve “önleyici” tedbirler almak niyetind
Son günlerde Türkiye’nin Suriye’de IŞİD’e karşı bir kara harekâtına girişmeyi planladığına ilişkin söylentiler dolaştı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun önceki akşam CNN Interna- tional’da, dün de TRT’de yayınlanan iki ayrı röportajda bu konuda söyledikleri, duruma açıklık getirmiş bulunuyor.
Başbakan’ın CNN’e demecinde, Türkiye’nin IŞİD’e karşı bir kara operasyonu yapıp yapmayacağı sorusuna cevaben söylediklerini kısaca şöyle toparlayabiliriz:
Suriye’de IŞİD’e karşı mücadelenin sırf hava operasyonlarıyla yürütülmesi yetersiz. Kara harekâtını da kapsayan daha entegre veya bütünleşmiş bir stratejiye ihtiyaç var. Koalisyon içinde böyle bir strateji belirlenirse, Türkiye herkesle beraber bir rol üstlenebilir. Ama tek başına hareket etmeyecektir...
Tek başına değil, ama...
Bu sözler oldukça açık: Ankara, IŞİD’e karşı tek başına savaşmak için Mehmetçiği Suriye’ye göndermek niyetinde değil. Nasıl ki ABD dahil, koalisyonun üyesi diğer Batılı veya Arap ülkeler de istemiyorlarsa... Tabii, onlar tutum değiştirirse, o zaman Türkiye de buna katılacaktır. Ama şu anda buna dair bir işaret yok.
Bu açıdan bakıldığında, son günlerde Ankara’da dile getirilen söylentilerin gerçeğe pek uymadığı sonucu çıkıyor.