Bu günlerde “fütürist” diye adlandırılan, geleceği öngörme yeteneğine sahip uzmanlara çok iş çıktı. Koronavirüs salgınından sonra nasıl bir dünya düzeninin kurulacağı, devlet kurumlarının, ekonominin ve günlük yaşam tarzının nasıl şekilleneceği büyük merak konusu. “Fütüristler” mümkün olduğu kadar bilimsel tespitlere dayanarak bu konularla ilgili öngörülerini sunarken, bir kısım düşünür ve yazar da, adeta bir falcı refleksiyle, bu merakı tatmin etmeye yönelik spekülasyonlar yapıyor.
Son günlerde özellikle dış basında bu konuda çok yazı çıktı. Aynı şekilde, ABD’nin ve Avrupa’nın saygın düşünce kuruluşlarında konferanslar, açık oturumlar düzenleniyor.
Bunları izlediğimizde şu iki nokta dikkatimizi çekiyor: Birincisi, korona sonrası dönem hakkında fikir yürütenlerin çoğunun, büyük bir özgüvenle, tahminlerini “...cak, ...cek” ile biten kesin ifadelerle ortaya koymasıdır. Ele aldıkları konular ne olursa olsun, sanki
Son haftalarda Türkiye’nin tüm dikkatleri dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgını üzerinde odaklandı. Dolayısıyla, daha önce haftalarca gece gündüz sürekli konuşulan bazı meseleler çok geri plana itildi, hatta adeta unutuldu.
İdlib’deki kritik durum, Suriye’den yeni göç hareketi, Doğu Akdeniz’deki gerginlik, Libya’ya müdahale, Türk-Amerikan ve Türk-Rus ilişkilerini etkileyen S-400’ler krizi bu meselelerin başında yer alıyor.
Nisan ayının gelmesiyle bu saydığımız meselelerden S-400’ler konusunun önümüzdeki günlerde gündeme taşınacağını öngörebiliriz. Bunun nedeni, daha önce konunun takvime bağlanması ve Nisan ayının kararın verileceği tarih olarak belirlenmiş olmasıdır.
Nitekim daha önce varılan mutabakata göre, Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı ve teslimatının da yapılmış olduğu S-400 füze savunma sisteminin “operasyonel” yani kullanılmaya hazır duruma gelmesi nisan ayında gerçekleşmiş olacak.
ABD’den ve NATO’dan gelen tepkilere rağmen Ankara bu amacın mutlaka
Bu başlık, bu şekliyle, kulağa hoş gelse de, aslında verdiği hükmün aceleci ve abartılı olduğu da düşünülebilir.
Evet, korona salgınının dünya çapında yarattığı kaostik durum, virüsün doğum yeri olun Çin başta olmak üzere, Doğu’da, nispeten kontrol altına alınırken, çoğu Avrupa ülkesi ve ABD dâhil Batı, panik içinde bocalıyor.
Vaka sayısı ve ölüm oranı bakımından Batılı ülkeler adeta birbirleriyle yarışıyor ve her gün yeni rekorlar kırıyor.
Süper devlet ABD’de sağlık sisteminin ve çöktüğü, ayrıca ekonominin ciddi darbe yediği görülüyor.
Avrupa’da başta İtalya ve İspanya olmak üzere pek çok ülke koronaya yenik düşmüş durumda. Sağlık sistemi oralarda da çöktü, hastaneler, ilaç ve tıbbi malzeme yetersiz kaldı. Avrupa Birliği gibi kurumlar da beklenen desteği sağlayamadı. Bu fiyasko Avrupalılar için bir şok oldu. O kadar ki İtalya’da AB bayrağı yakıldı.
Buna karşılık, Çin kısa bir zaman sonra toparlandığı gibi, Avrupa ülkelerine yardım elini uzatmakta
Dünyayı kasıp kavuran korona salgını uluslararası ilişkilerde bir dayanışmaya ve yumuşamaya yol açacak mı, yoksa mevcut uyuşmazlıklar ve gerginlikler gene eskisi gibi mi devam edecek?
İlk bakışta, bu illetin insanlığı tehdit etmesi karşısında bütün ülkelerin ortak mücadele hedefi etrafında birleştirmesi beklenir. Mantık ve sağduyu böyle bir dayanışma gerektirir.
Nitekim öyle düşünenler ve devlet yöneticilerine bu yönde tavsiyelerde ve çağrılarda bulunanlar var. Bu hafta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nden ve birçok sivil toplum yöneticilerinden bu konuda sesler yükseldi. Koronanın bütün insanları, eski çıkar kavgalarını bir yana bırakıp, daha iyi bir dünya düzeni kurmaları için tarihi bir fırsat oluşturması gerektiği mesajı verildi.
Bu tavsiyeler ve çağrılar yerine getirilecek mi? Açıkçası, bu konuda şüphemiz var. Bunun sebebi, ülke yöneticilerinden bu yönde bir niyet ve kararlılık işaretinin (en azından şimdiye kadar) görülmemesidir.
Kavga alanları
Salgının patlak vermesinden sonra bazı devletler arasında
Fazla uzak değil, henüz 2-3 hafta önce nelerle meşguldük, neler tartışıyorduk, şimdi nelerle uğraşıyor, neleri konuşuyoruz...
Son günlerde odaklandığımız konu malum: Korona salgınının yol açtığı ölüm kalım savaşı ve bunun günlük yaşamımız üzerindeki etkileri...
Bu olayın tesiri altında kalmayan kimse yok. Asya’dan Avrupa’ya, Amerika’dan Avustralya’ya kadar dünyanın her yerinde insanlar, şimdiye kadar pek görülmemiş cinsten bir beka mücadelesi veriyor. Koronavirüsün küresel yayılması, tarih boyunca yaşanan savaş, doğal afet ve hastalık salgını gibi felaketlerin boyutlarını kat kat aştı.
Bu durumda korona belasının dünya gündemine hâkim olmasına ve sorunları adeta unutturmasına şaşmamak gerek.
Neydi o günlerde sürekli konuştuğumuz konular? Örneğin, İdlib meselesi... Suriye’nin kuzeyindeki kritik durumun yarattığı Türkiye-Suriye istikametinde başlayan büyük göç akını ve bir milyonu bulan mültecilerin trajik hali... Bu arada Türkiye’nin Avrupa’ya kapılarını açması ve daha ilk
Aynı başlık altındaki geçen günkü yazımda, korona salgınının küresel çapta yol açması beklenen sosyal, ekonomik, siyasal etkileri ele almıştım.
Virüsün kendisi gibi, etkileri de o kadar hızla yayılıyor ve köklü değişiklikler yaratıyor ki olayın farklı boyutlarını incelemeye devam etmek bir zorunluluk oluyor.
Artık bu mesele, yeryüzündeki zengin, fakir, gelişmiş, gelişmemiş bütün ülkelerin bir numaralı derdi. Virüsün yayılmaya başladığı ilk aşamada bu tehdidi fazla ciddiye almayan ülkeler dahi, şimdi bunu bir “beka” mücadelesi sayıyor.
Olayın sosyal, ekonomik ve siyasal alanlarda ilk etkileri, artık dünya düzeninin değişeceği veya “hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağı” kanısını güçlendiriyor.
Ünlü Amerikalı yazar Thomas Friedman bu değişimin o kadar köklü olacağına inanıyor ki “New York Times”taki makalesinde bunun bir “çağ değişimi” sayılacağını belirtiyor ve hatta bir benzetme yaparak, “Milattan Önce” ve “Milattan Sonra” gibi, “Korona
Geçirdiğim rahat- sızlık nedeniyle yazılarıma kısa bir ara verdiğim son günlerde, bütün dünya koronavirüs salgınının daha ilk aşamasında yol açtığı sosyal, ekonomik ve siyasi etkilerine odaklandı.
Yeryüzündeki 130 ülkeyi vuran ve binlerce kişinin ölümüne sebep olan bu salgın, bütün insanlığı bir yaşam savaşı zorunluluğuyla karşı karşıya bırakıyor. Bütün ülkeler bu korkunç virüsü etkisiz hale getirmek için her türlü tedbiri almak için seferber olmuş durumda.
Koronanın tıbbi ve bilimsel boyutlarını konunun uzmanlarının görüşlerine ve tavsiyelerine bırakarak, biz burada sorunun dünya düzenine ve yaşam tarzı üzerindeki olası etkilerine değinmek isteriz.
***
Salgının başladığı günden bu yana, koronanın uluslararası çapta yarattığı başlıca sosyal, ekonomik, siyasal etkilerini şöyle özetleyebiliriz:
- SOSYAL YAŞAM: Koronaya karşı mücadelede ilk etapta alınan önleyici tedbirlerin başında, insanların birbirleriyle günlük yaşamlarında temaslarının sınırlanması geliyor. Bu, milyonlarca insanın
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Moskova’da vardıkları mutabakat, iki tarafın da kendi görüşleri ve talepleri doğrultusunda tatminkâr bulduğu, fakat aynı zamanda bazı konularda esneklik göstererek uzlaştıkları bir “orta yol” niteliğini taşıyor. Şimdi bütün mesele prensipte anlaşılan hususların uygulanıp uygulanamayacağıdır.
İki liderin gösterdiği kararlılık ve iş birliği niyeti, iyimserlik yaratmakla beraber, meselenin karmaşıklığı ve ilgili aktörlerin çokluğu, önümüzdeki yolun çok kritik ve sıkıntılı olacağını gösteriyor. Bu bakımdan diplomatik alanda elde edilen sonucun, İdlib sahasında bir “yol kazasına” kurban gitmemesine özen gösterilmesi çok önemli.
“Ek Protokol”ün içeriğine girmeden önce, bu anlaşmanın Türkiye açısından taşıdığı anlam ve önemini belirtmek gerek.
Bu sonuca varılmasında açıkçası Türkiye’nin son zamanlarda izlediği “güç politikası” çerçevesinde İdlib bölgesinde TSK’nın