“Kapı Çalana Açılır” sergisi üzerinden yürüyen tartışmayı hayretle izliyorum. Ron Mueck’in eserlerini mide bulandırıcı bulanlara “Sen sanattan ne anlarsın?” diyenler iki satır sanatsal yaklaşım ortaya koyamıyor.
Son zamanlarda “Kapı Çalana Açılır” isimli sergiden hareketle medyada yürüyen tartışmayı hayretle izliyorum. Ron Mueck özelinde yapılan yorumlarda eserleri mide bulandırıcı bulanlara karşılık, “Sen sanattan ne anlarsın?” minvalindeki açıklamalar yapanların, yazanların Mueck’in sanatının önemine dair iki satır sanatsal yaklaşım ortaya koyamamaları içinde bulundukları acınası durumu gözler önüne serdi ama tabii ki gören gözler için. “Bir gazete köşesinde yayınlanamayacak kadar berbat şeyler” sözü üzerine hadsizlik eleştirisi getiren kişi acaba neden köşesinde söz konusu eserin fotoğrafını olanca “çıplaklığıyla” yayınlamadı?
İngiliz yazar Jeanette Winterson’dan şu sözler alıntılandı bir başka yazıda: “Resimlere uzun uzun bakmak, yabancı bir şehre bırakılmaya denktir. Bütün sanatlar yabancı bir şehirdir ve tanıdık olduğunu düşündüğümüzde kendimizi kandırırız. Kimse yabancı bir şehrin kendi adetlerini sürdürmesine, kendi dilini konuşmasına şaşırmaz. Sadece bir hödük, ikisini de
İlk defa düzenlenen Hollywood Türk Filmleri Festivali son derece başarılı ve etkiliydi. Festivalde Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar aday adayı olan “Ayla”yı da izleme fırsatı buldum.
Geçtiğimiz günlerde Hollywood Türk Filmleri Festivali’nin birincisi düzenlendi. Kültür ve Turizm Bakanlığı himayelerinde, Türk Hava Yolları sponsorluğunda yapılan festivalde ülkemizin Oscar adayı olarak gösterilen “Ayla” filmini de izleme fırsatı buldum. Festival ilk olmasına rağmen son derece başarılı ve etkiliydi. Son dönemlerde bazı sıkınıtılar yaşamamıza rağmen ABD İçişleri Bakanı Ryan Zinke’nin katılması son derece önemliydi.
Adettendir festivallerdeki konuşmalar kısa tutulur ama bu geleneği bilmeyen Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan müsteşar yardımcısı Nihat Gül’ün konuşması hem son derece uzun hem de son derece gereksizdi hele hele sinemanın mucitlerine sinemayı anlatmaya kalkması son derece anlamsızdı. Festivalde onur ödülü alan Jacqueline Bisset’nin hükümetimizi kulaktan dolma bilgilerle eleştirmesini Nihat Gül’ün alkışlamasına ise anlam veremedim.
Festival başkanı ve Golden Globe üyesi tek Türk olan Barbaros Tapan ve festivalin kurucularından Tekin Girgin’i tebrik ederim. İlerleyen
Geçtiğimiz haftalarda bu köşede Üsküdar Belediyesi bünyesinde yayımlanan “Üsküdar” dergisi için “örnek bir dergi” ifadesini kullanmış ve diğer belediyelerin de bu şekilde nitelikli dergilerin yayımlanmasına olanak sağlayıp gerekli imkanları vermesi gerektiğini belirtmiştim.
Zeytinburnu Belediyesi’nin yeni yayını “Z Dergi”nin kapak tasarımını tam da bu yazıyı yazdığım dönemde sosyal medyada gördüm. Dergilerin kapak tasarımlarının son derece önemli olduğunu, çünkü dergi kapaklarının adeta bir vitrin olduğunu düşünen birisi olarak kapak tasarımını ilk görüşte çok beğendim. Dergi elime ulaşınca ise açıkçası çok şaşırdım.
Öncelikle derginin hacminden bahsetmem gerekiyor. Tam 462 sayfalık büyük boy bir yayından söz ediyoruz. Her sayfanın tasarımına büyük özen gösterilmiş. Türkiye’de bu kadar iyi bir yayının ortaya çıkması yayın dünyasına olan güvenimi tazeledi. Dergi mevsimlik olarak yayımlanacak ve her sayıda bir tema ele alınacak. İlk sayının temasıysa bitki ressamlığı. Hem sanat hem de bilimin bir parçası olan bitki ressamlığıyla alakalı sadece ülkemizden değil dünyadan en önemli isimler derginin bu sayısında buluşuyor.
Ekolojik değerimizi hatırlatıyor
Derginin genel yayın yönetmenliğini
İstanbul Bienali’nin bu yılki teması “İyi bir komşu”. Eylül ayında kapılarını sanatseverlere açan bienal 12 Kasım’a kadar Özel Galata Rum Okulu, İstanbul Modern, Pera Müzesi, Küçük Mustafa Paşa Hamamı, ARK Kültür ve Yoğunluk Atölyesi’nde devam ediyor. Bienalin bu yıl da ücretsiz olduğunu ama giriş yapabilmek için İKSV’nin web sitesinden kayıt olmanız gerektiğini ve alacağınız QR kodunu mekan girişlerinde görevlilere göstermeniz gerektiğini hatırlatarak başlayayım.
Bienal henüz kapılarını açmadan önce bu köşede bazı sorulara cevap arayacağımı belirtmiştim. Bienalde sergilenen eserleri de gördükten sonra artık daha net bir değerlendirme imkanım var. O yazımda tam olarak “Mesela komşu komşunun külüne muhtaçtır” veya “Ev alma komşu al” gibi atasözlerimiz bu bienalin neresine düşüyor? Ya da Nisa Suresi’nin 36. ayetinde bahsedilen uzak komşu ve/veya yakın komşu ne kadar yer alacak, Hz. Peygamberin “Cibril komşu hakkıyla alakalı o kadar şey söyledi ki komşuyu komşuya varis edecek sandım” hadis-i şerifine dair bir gönderme görecek miyiz çok merak ediyorum” demiştim. Bu sorulara olumlu bir cevap alamadığımı üzülerek belirtmem gerekiyor.
Berlin’de yapılmış gibi
Bienalin bir kısmını eserleri
Meltem Cumbul’un yaptığı davranıştaki kabalıktan, hoyratlıktan, kendinden olmayanı yok etmeye çalışmasından eminim hepiniz haberdarsınızdır. Gene de olayı kısaca özetleyeyim.
Adana Film Festivali’nde Semih Kaplanoğlu, “Buğday” (Grain) isimli filmiyle En İyi Yönetmen ödülü aldı. Ödülü almak için sahneye çıktığında bu işin doğası ve doğal akışı gereği sunucu Ayşe Arman’ın elini sıktı, diğer sunucu Meltem Cumbul’a elini uzattığında eli havada kaldı. Meltem Cumbul birkaç adım geriye gitti ve dünyaca ünlü yönetmenin elini sıkmadı.
Görüntüleri izlediğimizde bunun iyi niyetle açıklanacak bir durum olmadığı hemen anlaşılıyordu. Ertesi gün sosyal medya hesabından şu açıklamayı yaptı Meltem Cumbul: “Eşitler arası bir selamlaşma ve yakınlaşma ritüeli olan el sıkışmayı; kendinden olmayanları ötekileştirenle, fakiri zengine böldürenle, güçlüleri tutup zayıfları hor görenle yapmayı reddediyorum. Yüreğime ve sevgiye düşman olanla, gözlerim ve ellerim dost olamaz.”
Yani diyor ki o benimle asla eşit olamaz. Ona hiç şüphe yok. Semih Kaplanoğlu denildiği zaman 2000’ler Türk sinemasının en önemli yönetmenlerinden birinden söz ediyoruz. Berlin Altın Ayı dahil onlarca uluslararası ödül kazanmış bir
Geçen hafta Ai Weiwei sergisinden bahsetmiştim bu hafta Contemporaray Istanbul’un kısa bir değerlendirmesini yapmak istiyorum.
Eylül ayı İstanbul’da sanatın en yoğun hissedildiği zaman dilimi olarak hızla geçiyor. Hiç tartışmasız 15. İstanbul Bienali, 12. Contemporary İstanbul (CI) çağdaş sanat fuarı ve Sabancı Müzesi’ndeki Ai Weiwei sergisi en ön plana çıkan etkinlikler. Bunların dışında şehirde görülmesi gereken onlarca sergi var.
Geçen hafta Ai Weiwei sergisinden bahsetmiştim bu hafta Contemporaray İstanbul’un kısa bir değerlendirmesini yapmak istiyorum.
Cazip bir program
Öncelikle fuarın bienalle eşzamanlı yapılıyor olmasının etkisini ben hissettim. Yurt dışından gelenlerin bir kısmı, ister sanatçı, ister sanat eleştirmeni, ister küratör, ister koleksiyoner olsun iki etkinliğin eşzamanlı olmasından son derece memnundular. Bir kısmı normalde sadece fuara gelirken bu yıl bienali de açılış haftasında görme imkanına eriştikleri için son derece memnundular. Örneğin Ortadoğu’nun en önemli koleksiyonerlerinden ve sanat hamilerinden biri olarak gösterilen Adel Dalloul’la yaptığım sohbette bu modelin özellikle Körfez ülkelerinde sıklıkla uygulandığını hatırlattı. Katar’da her yıl yapılan
Sadece Çin’in veya Asya’nın değil dünyanın en tanınmış çağdaş sanatçılarından biri olarak gösterilen Ai Weiwei’nin sergisi nihayet Sakıp Sabancı Müzesi’nde açıldı. “Ai Weiwei Porselene Dair” başlığını taşıyan sergi 28 Ocak tarihine kadar ziyaret edilebilir.
Önce sergiye dair kısa notlar:
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nin üç katına yayılan sergide 100’ü aşkın eser yer alıyor.
Sergide sanatçının ilk dönem eserlerinden bu sergi için özel olarak ürettiklerine kadar yaklaşık 40 yıllık bir zaman diliminden eserler mevcut. Bu açıdan son derece nadir bir Ai Weiwei sergisi.
Sergide yer alan eserler sanatçının isteğiyle herhangi bir koruyucu cam veya tel olmadan sergileniyor. Eserlerin büyük çoğunluğunun porselen olduğu göz önüne alınırsa ziyaretçilerin büyük bir dikkatle gezmesi gerekiyor ki bir kaza yaşanmasın. Müze yönetimi de zaten gerekli tedbirleri alacaktır.
Sanatçının en bilinen eserlerinden “Ayçekirdekleri” yerleştirmesi ki sadece bu eser yaklaşık 5 ton, 1200 yengeçten oluşan “He Xei” ve 10 bin parçadan oluşan “Çaydanlık Emzikleri” son derece dikkat çekici
”Odysseia” isimli duvar kağıdının da yer aldığı salondaki vazoların ki
Nihayet sonbahar geldi. İstanbul yazın bunaltıcı havasından kurtuluyor. Eylül ayıyla birlikte sanat dünyası da hareketleniyor. İKSV tarafından düzenlenen İstanbul Bienali bu yıl 15. kez yapılacak. “İyi Bir Komşu” temalı bienaldeki eserleri, işleri merakla bekliyorum. 32 ülkeden 55 sanatçının eserleri yer alıyor bu yıl bienalde. Bienal “İyi komşu kimdir?” sorusunun cevabını arıyor. Eserleri henüz görmedim, erken bir yargıda bulunmak istemem ama bienali gezerken bazı göndermeleri özellikle arayacağım.
Mesela komşu komşunun külüne muhtaçtır veya ev alma komşu al gibi atasözlerimiz bu bienalin neresine düşüyor? Ya da Nisa Suresi 36. ayetinde bahsedilen uzak komşu ve/veya yakın komşu ne kadar yer alacak, Hz. Peygamberin “Cibril komşu hakkıyla alakalı o kadar şeyler söyledi ki komşuyu komşuya varis edecek sandım” hadisi şerifine dair bir gönderme görecek miyiz çok merak ediyorum. Eğer bu göndermeler olmayacaksa İstanbul Bienali’ni İstanbul’a bağlayan nedir çok merak ediyorum. Ama dediğim gibi eserleri görelim sonrasında gerekli değerlendirmeleri tam olarak yapmak mümkün olacak.
Hareketlilik artacak
Bu yıl daha önce de bu köşede belirttiğim gibi Contemporary Istanbul (CI) eylül ayında