GÖKOVA’NIN RACA’SI

3 Temmuz 2016

Güney Ege’nin en sakin, güvenli koylarından birisi Karaca Söğüt. Kendine özgü çam ormanının yarattığı gölge ve serinlik, birkaç market, restoran, üç iskele ve meyve bahçeli tek katlı evler tüm köyü oluşturuyor. Deniz ürünleri açısından zengin, en azından bu bölge mekanlarına yetiyor.

Müdavimler zaten hep aynı, geçen yılki simalar yine oradalar. Bunların birçoğu hayatlarının son kısımlarını Türkiye’nin güneyinde geçiren yaşlı yabancılar. Bir de tatilciler, hafta sonları ve bayram misafirleri var. İşte onlar burada lokantaların vazgeçilmezleri...

Karaca Söğüt’ün gözde mekanlarının başında Raca geliyor. Aşçıbaşı Arif Karakaya’nın yanlış yapma lüksü yok, kötü malzeme kullanması mümkün değil. Her misafir çok önemli ve zaten aileden işletmeci Ferhat Balcı her an her yerde.

Bazı müşkülpesentler için Nespresso makinası bile almış. Balcı, yaptıkları için “Ben misafirime ne layıksa onu bulur, alır ve sunarım” diye konuştu.

Yemeklere gelince öncelikle balık ürünleri günlük değil, çoğu zaman saatlik. En doğrusu yoldayken Ferhat’ı aramak ve isteklerinizi bildirmek. Menüye baktığımızda oldukça geniş imkanların olduğunu görüyoruz.

Balık çorbası ve ahtapot carpaccio, irice balık parçaları ve özel

Yazının Devamı

ANTALYA’NIN HALi

26 Haziran 2016

Hafta sonu, Turizm
Yatırımcıları Derneği’nin yönetim kurulu toplantısı için Antalya’daydım. Toplantının yapıldığı Güral Premier Hotels, bugüne kadar gördüğüm en güzel, en tabiatı dolu dolu yaşama imkanını veren, hizmeti, yemeği ve animasyonuyla başarılı bir tatil köyü.
Fakat heyhat!!! Antalya ne durumda?
Cumartesi günü duayenlerimizden Hasan Tombul’un kızı Ece Tombul Kilit’le sohbet ettik. Verdiği rakamlar insanı korkutmaya yetiyor. Haziranın ilk 16 gününde Antalya’daki yabancı turist sayısının yüzde 58 düştüğünü ve geçen yıl hazirandaki doluluklarından yüzde
40 kaybeden otellerin olduğunu söylüyor.
Şimdi düşünelim, bir süre sonra turizmden işçi çıkarmaları olacak. Bu işsizler ordusuyla kim mücadele edebilir? Mücbir sebep neler getirecek, yasal olarak düşünmek bile istemiyorum. Bir an önce ilgililerin sektöre nefes aldıracak plan hayata geçireceklerini ümit ediyorum.
Şimdi gelelim Güral Premier Hotels’e.

Yazının Devamı

BİR TÜRKBÜKÜ KLASİĞİ

19 Haziran 2016

Divan Türkbükü, ana yoldan bakıldığında gerçek bir saklı bahçe, ulu ağaçlar kurum tarafından korunmuş, kollanmış. Düzeni, dekorasyonu, personeli ve ikramlarıyla farklı bir tesis. Türkbükü’nün klasiklerinden, her iki misafirden birisi müdavim.

Operasyon müdürü Ferhat Sevgi’ye, “Biz senin çocukluğunu biliyoruz, hadi yap” diyenleri bile duyabiliyorsunuz. Birçok misafir, gelecek yılki rezervasyonunu şimdiden yaptırmış. Özellikle paylaşmak istediğim bir şey var; mekanın satış direktörü Şirin Aykut, 27 yıldır burada.

Aykut, turizm sektörüne göre oldukça zor olan bu durumu başarmış bir yönetici. Kurduğu satış pazarlama sistemi ritüel olarak devam ediyor.

Önce kahvaltıyı anlatayım. Çok çeşidin olduğu büfede, daha çok yabancıların tercih ettiği somon ve palamut füme bile var. Diğer taraftan 8 - 10 çeşit peynir, zeytin, değişik renkli domatesler, dilimlenmiş mevsim meyveleri, müsli çeşitleri, Bodrumlu bir ailenin Divan için yaptığı özgün reçeller, menemen, peynirli gözleme, pankek ve yumurta çeşitleri...

Hüseyin şefin hazırladığı yemekler ise menü kartını dolduracak kadar sayfa sayfa değil ama her biri hakikaten üzerinde çalışılmış tatlar. Salatalarını çok beğendim. Hangi Divan’a giderseniz

Yazının Devamı

KÜÇÜK BiR KAÇAMAK; ALEKSANDRAPOLiS

12 Haziran 2016

Son zamanlarda İstanbul’da tanıdığım herkes Aleksandrapolis’e gitmeyi konuşuyordu. Biz de bu tadı öğrenelim diye yıllar sonra tekrar Dedeağaç’a gitmeyi başardık. Aslında bu şirin Yunan ilçesi, İstanbul, Tekirdağ ve Edirne halkının hafta sonu mekanı olmuş. Tıpkı İzmir’in Çeşme’si gibi...

Yolculuk, cuma günleri maalesef 8 saat sürüyor. Kaldığımız Thraki Palace, eski ama korunmuş geniş alanları olan bir oteldi. Çok başarılı bir kadro hizmette ama yemekleri, dört yıldız noktasına ancak ulaşabilir. Fakat şehir, hem çok renkli ve makul fiyatlı hem de gençlik bölgeye ciddi bir dinamizm getirmiş.

Çok sayıda restoran, cafe, bar ve hediyelik eşya dükkanı gördüm. Demek oluyor ki Aleksandrapolis kendini turizm şehri olarak ilan etmiş. Deniz mahsulleri ve içecekler Türkiye’den ucuz, taze ve kaliteli. Çiftlik balığını sadece bir yerde gördüm.

Türk misafirlerin tercihi
Birçok lokantada Türkçe menü var. Gittiğiniz restoran eğer biraz büyükse, yerinize oturur oturmaz, “Hoş geldiniz” diyen genç garsonlar geliyor. Şimdi gelelim en beğendiğim lokantaya; adı Nisiotiko. Sahibi Kreako, gençliğini profesyonel balıkçı olan babasının yanında geçirmiş ve daha sonra da bir lokantada aşçı olarak

Yazının Devamı

BODRUM’DAN YAZA ‘MERHABA’

5 Haziran 2016

Ege’nin en popüler bölgesi Bodrum, bugünlerde endişeli. Turizm sezonunun nasıl geçeceğini tam kestiremiyor. Gelelim mekanların hazırlıklarına...

Geçtiğimiz yıl Kürşat Başar - Jale ile başarılı bir yaz geçiren Yalıkavak Karski, ikinci mekanını Bodrum cafenin üst katında modern konsept ve değişik bir menüyle açtı. Genç şef Volkan Ata’nın transferi, işletmeci Bekir Taşkan ve ekibi, et uzmanı Adnan Şen’in patronluğunda bir araya geldiler. Ekibe bu yıl sevilen DJ Erkan Demirci de eklendi.

Soprano’s

Aykut Günel direktörlüğünde, Marina Vista Oteli’nin çatısında açılan bar, lounge alanları ve iddialı dekorasyonuyla geliyor. Fiziki konseptin yaratıcısı mimar Yeşim Kozanlı. Tecrübeli ekip görev başında. Senem Çapa da ciddi vakit ayıracakmış projeye. Ayrıca işletmeci Ayşe Gül İlseven ile eğlence keyifle sürecek.

Yeni mekan: Çıpa

Bu yıl yiyecek içecek piyasasına Gümüşlük’ün iddialı balıkçısı Vedat Okur da girdi. Şu anda ön planda oğlu Erdem Okur görünse de, kumanda yine ihtiyar kurtta. Mutfağın
başına da aileden balıkçı ustası Selim Aydın getirilmiş. En iddialı oldukları konu, kemik

Yazının Devamı

RODOS’UN EN GÜZEL MEKANI

29 Mayıs 2016

Güney Ege’nin turistik ve tesisler yönünden en zengin adası Rodos, tarih boyunca yapılan göçlerle yeni sahipleriyle yaşadı. Bunlar içerisinde en büyük izi bırakan şüphesiz ki Rodos Şövalyeleri. Ada, Türkler’in işgalinden sonra 1912’de İtalyanlar’ın eline geçmiş olsa da Osmanlılar’ın inşaa ettiği camii, mescit, çarşı ve çeşmeler hâlâ ayakta olup her noktası, her kaldırım taşı tarih kokmakta...
İlk akşam gittiğimiz ve kahvaltılarına hayran olduğumuz Koykos, altı odalı butik bir otel. Burası yedi salon, iki bahçe ve eski bir şarap kavından oluşan bir kompleks. Rodos’un en iyi barmeni Vasilis, iç dekorasyonunu 1999’da yapmaya başladığı işletmenin mal sahibi olarak, benzeri birkaç tesis açmış bir yatırımcı. Koykos’un içerisinde bir lambalı radyo ve telli teyp koleksiyonuyla 1942 modelden başlayan motosiklet, bisikletler ve birçok antika obje bulunuyor. Ücretsiz girilen bir müze gibi diyebiliriz. Mekanın sembolü guguklu saate değişik boyutlarda sık sık rastlıyorsunuz. Yolda yürürken karşınıza çıkan dev sembolü görünce hemen içeri girin. Güler yüzlü servis elemanları, hangi milletten olduğunuzu tahmin ederek o ülkenin diliyle sizi karşılıyorlar. Servis düşünemeyeceğiniz kadar

Yazının Devamı

FULYA’NIN YENİ MEKANI; VİANDO

22 Mayıs 2016

Uzun yıllardır oturduğum Fulya’nın son yıllardaki önlenemez yükselişi, beraberinde yeni güzellikleri de getirdi. Fulya, artık hastaneler vadisi oldu. Yeni yapılan Vital Fulya, enteresan bir bina. ‘Türkiye’nin ilk ve tek yasalara uygun muayene merkezi’ diye anılıyor. Yangın, hasta nakli, medikal ürünler merkezi ve tıbbi atık toplama istasyonu gibi çok ciddi üniteleri en son teknolojide yer alıyor. Şimdilerde bu merkezin 11’inci katında Viando adıyla fine dining’e yakın bir restoran açıldı.

Kuruluşun tüm teknik gıda hizmetlerinden tanıdık bir isim sorumlu; Rejans’taki çalışmalarıyla adını duyuran Okan Üniversitesi Gastronomi Bölümü mezunu Ahmet İleri. Son çalıştığı Piola’da İtalyan yemekleri konusundaki deneyimlerini görmüş ve takdir etmiştik.

Yönetimse, Topoğlu Ailesi’nin Amerika’da iletişim tahsili görmüş oğlu Ayhan Topoğlu’na ait. Granit
şık merdivenlerden çıktığınız restoran, bar, kış bahçesi ve yarı açık mutfaktan oluşuyor. Dekorasyon ve mobilya seçimi de dikkat çekiyor.

Viando isminin Esperanto dilinde ‘et’ anlamına geldiğini söylediklerinde şaşırmadım. Zira, menüde et ve pizzalar önde. Atıştırmalıklarda; közlenmiş patlıcan, peynirli mantar, sebzeli taze baharatlı köfte topları,

Yazının Devamı

KATANYA’YA DEVAM...

15 Mayıs 2016

Geçen haftaki Katanya yazıma devam etmek istiyorum. Taormina’da ilk günü geçirip İtalyanlarla dost olunca iki adres çıktı karşımıza; Restorante Lincantro ve L’arco dei Cappuccini. Sicilya yemekleri konusunda en meşhur olanlar. Lincantro’da başlangıçlarda; hepsi açık mutfağın tezgahına dizilmiş iri yeşil zeytinin, baharat ve bazı yeşilliklerle yapılan zeytinyağlı yemeği, üçlü yumurtalı sardalya tava, peynirli salata, ahtapotlu yahni, zeytinyağlı türlü, pazı salatası, zeytinyağlı ebegümeci ve İtalyan tipi patlıcan salata, gittiğimiz günün menüsüydü.
Sıcaklar ise son derece zengindi. Deniz mahsullü pilav, karides ve midyeli linguine, biberli ve zeytinli spagetti, beyaz balık etli ravioli, kızartma ve ızgara olarak günün taze balıkları. Bu restoranda da ev şarabı çok önemliydi. Şişe şarap da var ama , “Sofra şarabımızı için” diyen Tunuslu servis elemanı Sofia’yı dinledik.
Taormina’da tercih edilen diğer bir restoran olan L’arco dei Cappuccini’nin küçüklüğü nedeniyle zor rezervasyon yaptırdık. Şef garson Simon’la ahbaplığımız sayesinde geç saatte de olsa bir masa bulup oturduk. Bizden başka yabancı yoktu desem yeridir. Mekan, şehrin tarihi kenar kısmında, tek katlı eski bir

Yazının Devamı