Hafta sonu, Turizm
Yatırımcıları Derneği’nin yönetim kurulu toplantısı için Antalya’daydım. Toplantının yapıldığı Güral Premier Hotels, bugüne kadar gördüğüm en güzel, en tabiatı dolu dolu yaşama imkanını veren, hizmeti, yemeği ve animasyonuyla başarılı bir tatil köyü.
Fakat heyhat!!! Antalya ne durumda?
Cumartesi günü duayenlerimizden Hasan Tombul’un kızı Ece Tombul Kilit’le sohbet ettik. Verdiği rakamlar insanı korkutmaya yetiyor. Haziranın ilk 16 gününde Antalya’daki yabancı turist sayısının yüzde 58 düştüğünü ve geçen yıl hazirandaki doluluklarından yüzde
40 kaybeden otellerin olduğunu söylüyor.
Şimdi düşünelim, bir süre sonra turizmden işçi çıkarmaları olacak. Bu işsizler ordusuyla kim mücadele edebilir? Mücbir sebep neler getirecek, yasal olarak düşünmek bile istemiyorum. Bir an önce ilgililerin sektöre nefes aldıracak plan hayata geçireceklerini ümit ediyorum.
Şimdi gelelim Güral Premier Hotels’e.
Ev sahibimiz İsmet Güral’ın oğlu Sami Güral’la kısa bir tur yaptık. 120 dönümlük arazinin her noktasında 15 - 20 yıllık bakımlı ağaçlar var. Hasılı, Belek’in kalbinde bir cennet.
Açık büfesi tam bir gastronomi dünyası, bir ucu Tayland’a diğer ucu New York’a ve Roma’ya ulaşıyor, ortası ise ana vatanımız. Yöresel ürünler sunan bölüm tadılmalı. Diğer blokun üst katı a la carte restorana ayrılmış. Burada en tercih edileni, İtalyan menüsü. Bu konuda yiyecek - içecek müdürü Nihat Çoker ve şef Mevlüt Erdoğan’ı kutlamak gerek. İkisi de yıllardır şirket ve otelle bütünleşmişler.
Başlangıçlarda avokado ve karides kokteyl, dana carpaccio; çorba olarak bir klasik minestrone ribolitta; makarnalarda Penne Arabiatta. Salatalarda öne çıkan taze Akdeniz yeşillikleri ve mango salatası, portakallı sosu ile ana yemeklere gelince en çok tercih edilen ızgara kuzu filetosu, kuşkonmaz ve sarmısaklı domates sosuyla. Dana tercih edenler için iki seçenek var: Tütsü aromalı, mantar soslu antrikot ızgara veya tane kırık biber ve rosmarino ile marine edilmiş bonfile ızgara. Balıklarda tercihim kaparili domates sos ile yumurtalı İtalyan usulü levrek tava. Tatlılarda ise tiramisu veya dondurma eşliğinde çikolatalı suffle.
Gerçek Osmanlı tarzı
Ottoman Palace Restaurant, dekorasyonu ve malzeme seçimiyle eskiye götürüyor. Menüsü iki bölüm: Eski tatlar ve Anadolu’dan lezzetler. Çorbalarda sütlü badem, sirkeli sarmısaklı sosla haşlanmış dana dili. Soğuk tadımlıklarda vişneli kabak çiçeği, lahana dolması, patlıcan söğürtme, dereotlu fava ve beyin söğüş. Sıcak tadımlıklarda ‘kurut kurusu’ denen kurutulmuş yoğurt ve ev eriştesi karışımı, Mardin yöresinde yenen haşlanmış içli köfte ve gavurdağı salata.
Ana yemeklerde tereyağlı pide ve iç pilavla sunulan kuzu büryan kebabı saraylardan bir tabak. Bademli kuzu erik sosuyla sultan kuzu kebap. Bulgur pilavı, taze yeşillikler, ızgara sebzeler ve soğan salatası ile Adana yöresinden patlıcanlı, fıstıklı Adana kebaplar. Tatlılarda Medine hurması, badem ve erik pestiliyle sunulan paşa lokumu ve fıstıklı şöbiyet. Derviş sofralarından hasuda helvası.
A la carte lokantaların başında bulunan
Sinan Uçar ve ekibinin Osmanlı yemekleri konusundaki başarısı açıkça görülüyor. Bir tatil köyü için tüm imkanları misafirlerine en üst seviyede seferber eden zincirin kurucusu sanayici İsmet Güral’ı kutlamak gerekiyor.