Türkiye’de ne çok tercih edilen şirket türü limted şirkettir. Bir milyondan fazla limited şirket tescillidir. Tercih edilme sebeplerinden birisi, ortaklar genel kurulunun anonim şirketlerde olduğu gibi usul ve prosedüre tabi olmadan kolayca toplanabilmesi ve karar almasıdır.
Bunun yanında, limited şirketi yönetme ve temsil yetkisine sahip müdür veya müdürleri de, anonim şirketlerdeki gibi en fazla üç yıllığına seçilmek zorunda değillerdir, daha uzun süreli olarak genellikle 10 yıllığına seçilebilirler.
Asgari ücretten düşük
2023 Yılı ikinci yarısı için net asgari ücret 11.402 TL’dir. Buna karşılık bir limited şirket 10.000 TL sermaye ile kurulabilmektedir. Diyeceksiniz ki, 10 Bin TL ile nasıl ticaret yapılsın, şirket bir işyeri kiralasa, bütün sermeysini 1 aylık kiraya verir. Bir yönetici, basiretli bir iş adamı 10 Bin TL sermayeli bir şirkete 100 Bin TL’lik mal satıyorsa, üstelik bir de vadeli çek alıyorsa, parasını kaybetme riskini göze almış demektir. Sistemi ve hukuku suçlamamalıdır.
Tercih edilmeme nedenleri
Anonim
Birkaç haftadır, sosyal medyadaki servet ve lüks hayat paylaşımlarıyla şöhret olmuş kişilerin olayın kahramanları olduğu bir ailenin sahibi olduğu 22 şirkete kayyum atandığına dair haberleri sıkça okur olduk. Bu kişilerin sosyal medyada yüzbinlerce takipçileri, kendilerinin yaşayamayacağı özenti ve hayalini kurdukları yaşam tarzının maliyetinin yasal olmayan eylemlerden elde edilen gelir üzerine kurulu ve bu durumun sürdürülemez olduğunu öğrenmiş oldular. Sonuçta tutuklanmaların yanında, lüks ve servete bağlı yaşamın kaynağı olan şirketler kayyım atanmıştı.
Peki kayyım atanması bu şirketlerin elden gitmesi, eski tabirler müsaadere edilmesi, yani devlete mal edilmesi mi demekti? Bir şirkete kayyım atanınca o şirketteki ortaklık payları da mı elden gidiyor, devlete geçiyordu?
Öncelikle ve hemen bir ayrım yapmam gerekli; buradaki konu, özel hukuka, bir suç işlenmemiş olmasına rağmen Türk Medeni Kanunu’na göre atanan kayyım değildir, Ceza Muhakemesi Kanununa göre atanan kayyımdır. Tabi ki doğal olarak olağanüstü hallerle ilgili bir Kanun olan 6758
Dikkat! Kiracının ödemediği aidatlar ve diğer borçlar nedeniyle ortak yaşamın finanse edilmesi çekilemez hale gelmişse, ev sahibinin evi elinden gidebilir. Gelin, yakından inceleyelim...
Kat malikinin, Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) md. 20 kapsamındaki aidat ve avans borcunu, gecikme tazminatını ödeme borcu, tek başına ona yüklenmiş bir borç değildir. Orada, bağımsız bölümde kiracı olarak, oturma hakkına sahip olarak oturan veya başka bir sebebe dayanarak devamlı bir şekilde faydalananlar da aidat ve avans borcundan kat malikiyle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Yasada açıkça sayılmadığı için ödenecek yasal faiz buraya dahil değildir gibi anlaşılabilir, yani ‘kiracı aidattan ve gecikme zammından sorumludur, faizinden sorumlu değildir’ gibi anlaşılabilir... Bu sonucun yanıltıcı olacağını hemen söyleyeyim, çünkü bir borcun faizinden sorumluluk KMK’ya göre değil, Türk Borçlar Kanunu gereğidir.
Yinelemek gerekirse, evlerini kiraya veren kat malikleri, kiracılarının ödemediği aidat ve gecikme zammının ödenmesi için
Site ve apartman aidatları, ortak giderlerin karşılanması için yönetim planındaki düzenlemeye göre ödenir. Genellikle de bağımsız bölümlerin yüzölçümlerine, bağımsız bölümde yaşayanların sayılarına göre her bir bağımsız bölüme bölüştürülür. Aralarında farklı bir anlaşma yoksa, kapıcı, peyzaj ve güvenlik giderlerine kural olarak eşit; sigorta primlerine ve bütün ortak yerlerin bakım, koruma ve onarım giderleri ile yönetici aylığı gibi diğer giderlere ve yüzme havuzu ve SPA, sinema salonu gibi ortak tesislerin işletme giderlerine arsa payı oranında katılmaları kuraldır.
30 katlı bir binanın zemin katında oturan asansörü hiç kullanmamasına, 30’uncu katta oturan ise her gün kullanmasına rağmen, ortak giderlerin karşılandığı hizmetten yararlansın yararlanmasın, her bir bağımsız bölüm maliki veya kullananı aidatı ödenmek zorundadır, Kat Mülkiyeti Kanunu md 10/1-c bendi. Yüzme bilmediği için ya da klorlu suya karşı allerjisi doktor raporu ile tespit edilen kat maliki de havuz giderine katılmıyorum
Kanuna göre kiracı aidatın kirayı aşan kısmını, kiradan düşme hakkına sahip. Kirada artış, % 25 ile sınırlı iken, aidatlar katlandı. Ev sahibi hem kirayı artıramadı, hem de aidatın kira bedelini aşan kısmını cebinden ödedi.
Aslında, anagayrımenkul ortak giderleri apartmanlarda çok fazla yüksek olmadığından, aidatların ödenmesi aile bütçesine olumsuz etki yaratacak kadar yüksek olmuyor.
Buna karşılık büyük bir alana inşa edilmiş, yapay süs havuzları, botanik bahçeleri, yürüyüş ve spor parkurları, açık ve kapalı yüzme havuzları, spaları, üç vardiya güvenlik görevlileri, ambulansları, sinema ve eğlence salonları olan sitelerde aidatların bazen asgari ücretin yarsına yaklaştığı görülmektedir.
Elbette, bu saydığım hizmetlerin tamamını veya daha fazlasını alan bir site sakininin, aldığı hizmete göre, ödeyeceği aidatın da yüksek olmasından şikayetçi olması pek olası değildir. Hizmetten yararlansın yararlanmasın, evden erken çıkıp geç gelmesine, site olanaklarından hiç faydalanmamasına rağmen, aidatı ödemek
Kendisi istemedikçe 11 yıl süreyle kiracıyı çıkarmak mümkün değil. Kiracının bu 11 yıl süre içinde ‘gereksinim sebebiyle’ kiralanan konutu tahliye etmesi ise mümkün. Gelin ayrıntılarına bakalım...
Geçen cumartesi günkü kira tahliye hukukuna devam anlamında bugün gereksinim sebebiyle tahliyeyi inceleyeceğiz.
Kira hukukumuz kiracı dostu... Çünkü, kanun koyucunun peşin kabulüne göre, ev sahibinin birden fazla konutu olmalı ki, kiraya veriyor. Kiracının da hiç konutu yok ki, kirada oturuyor...
Elbette her zaman durum böyle değil. Kendi evini yüksek kiradan verip, önceden ucuza kiraladığı evde oturmaya devam eden kiracılar var. Yaşam maliyetinin finansmanını ev sahibinin sırtına yüklemiş oluyorlar.
Çünkü bir konuta kiracı olarak girildi mi, artık kiracı istemedikçe 11 yıl süreyle kiracıyı çıkarmak mümkün değil.
Kiracının bu 11 yıllık süre içerisinde gereksinim sebebiyle kiralanan konutu tahliye etmesi mümkün, o da yıllar süren mahkeme kararıyla. Kimi ev sahibi, kiralardaki
Ev sahipleri artık tarihi boş tahliye taahhüdü vermeyenlere ev kiralamamaya başladı. Bu yasal mı? Tahliye taahhüdünde ev sahibi ve kiracı nelere dikkat etmeli? Gelin yakından bakalım...,
Konut ve işyeri kira piyasasındaki sıradışı yükselişe bir de konut kiralarının yıllık artış oranlarına en fazla yüzde 25 sınırlaması gelince, birçok konut sahibi konutunu kiraya vermek için sınırlamanın kaldırılacağı tarihi beklemeye başladı. Kiraya verenler kiralardaki yasal artışın genel fiyatlardaki artıştan düşük olabileceği durumda kendilerini garantiye almak için ‘tahliye taahhüdü’ de isteme yoluna gidiyor.
Herkes kendince haklı... Ev sahibi haklı olarak, artan yaşam maliyetlerini karşılamak için kira gelirinin de en azından enflasyon oranında artmasını istiyor. Bazı durumlarda kiracılar da kendi ücret ve diğer gelirleri kira artış sınırı olan yüzde 25’in çok üstünde artmasına rağmen, yasal kira artışı sınırını aşmamaya çabalıyor.
Kira artışına yüzde 25 sınırı yasaldır, hukuka uygundur, ancak etik midir? Enflasyon yüzde 60’larda gezerken,
Mirasçılar arasında mirasın paylaşımına dair uyuşmazlık çıkması nadir görülen bir uyuşmazlık değil. Maalesef kardeşi kardeşe, amcayı halaya, deyim yerindeyse “düşman eden” bir uyuşmazlık türü.
Artık mirasçılar arasındaki ortaklığın giderilmesi ve herkesin kendi payına düşeni alıp kendi yoluna gitmesini konu alan uyuşmazlıklar için doğrudan mahkemede dava açmadan önce alternatif çözüm yolu var; arabulucuya başvurmak.
6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na eklenen md 18/B-1-b hükmü ile 1 Eylül 2023’ten itibaren ortaklığın giderilmesi davaları açılmadan önce son bir kere uzlaşma için alternatif çözüm yolu olarak arabulucuya başvurma şartı getirildi.
Ortaklığın giderilmesi davaları en çok mirasçılar arasında açılmaktadır. Miras bırakanın ölümüyle ne kadar mirasçı varsa, terekenin tamamı üzerinde elbirliği mülkiyet hakkına sahip olurlar, aralarında bir miras ortaklığı kurulur. Ancak bu durumun sonsuz devam etmesi birçok hukuki sıkıntı