Hukuki yapay zeka bir anonim şirket genel kurul kararının objektif iyi niyet kurallarına aykırı olup olmadığını sadece ezbere kendisine yüklenen şablona göre değerlendirebilir. Bir kimsenin iyi niyetli olup olmadığını, hakkın kötüye kullanımından söz edilip edilemeyeceğini analiz edemez.
“Yapay zeka nedir?” diye sorulduğunda, en yalın tabiriyle, bir yazılım programının insanların sahip olduğu öğrenme, mantıksal düşünme, planlama ve yaratıcılık gibi insani yetenekleri taklit etme yeteneğidir, diye tanımlanıyor. Yapay zeka, kendisine verilen veya kendisinin, örneğin sensörleri, kameraları aracılığıyla algıladığı verileri alır, işler, analiz eder ve tepki verir.
Dolayısıyla yapay zeka önceden hazırlanmış ve kendisine verilmiş bilgiler çerçevesinde ve sadece onlarla sınırlı olarak analiz yapabilir ve tepki verir. Sonuçta yapay zeka kendisine önceden yüklenmiş veriler ve bilgiler olmadan çalışamaz. Ancak öğrenme yeteneği de yüklenebilir; bu da şu demektir; yapay zeka her algıladığı ve topladığı bilgi ve verileri de önceden kendisine yüklenmiş bilgilere katarak
Acenta, emlakçı, aracılık faaliyetlerini yürüten simsarcı yaptığı iş dolayısıyla komisyon değil, ücret alır. Bu “komisyon ücreti” yasal hak olduğundan ödenmezse dava yoluyla istenebilir.
Komisyon da aslında bir ücrettir. Yasaların bir çoğunda ücret karşılığı yapılan faaliyetlerden bahsedilir. Ama uygulamada bu ücret “komisyon” diye adlandırılır.
Örneğin acentalık, bayilik gibi aracılık faaliyetlerinden alınan ücrete komisyon denilmektedir.
Keza, aracılık faaliyetlerinin bir türü olan simsarlık da ücret karşılığı, komisyon karşılığı yapılmaktadır.
Simsarlık deyince; nedir simsarlık? Simsarlık, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlenilmesidir. Simsarlığın en tipik örnekleri, emlak komisyoncuları ve evlenme simsarlarıdır. Emlak komisyoncuları aslında gayrımenkul simsarlığı yapmalarına rağmen uygulamada bu isim değil, emlak komisyoncusu ismi yerleşmiştir. Aracılık ettikleri çoğunlukla kira ve taşınmaz satış sözleşmelerinden dolayı bir ücret hak kazanırlar ve bu ücrete de
Ekonomik sıkıntılardan ilk etkilenen serbest meslek grubu hep avukatlar olur. Ekonomik güçlüklerde avukatlık için şöyle bir durum ortaya çıkar: Avukatlık işi çoğalır, icra takipleri artar, dava sayısında artış olur, ama avukata vekalet ücreti ödeyecek kişi sayısı azalır. Bunu basitçe şöyle ifade edebiliriz: Ekonomik krizlerde avukatların işi çoğalır ama kazançları düşer!
180 bin avukat var
Türkiye’de 84 hukuk fakültesi var. İster devlet olsun, ister vakıf üniversitesi hukuk fakülteleri olsun, bir mucize peşinde koşup, 6 öğretim üyesi ile “iyi hukukçu” yetiştirmeye çalışıyorlar.
Hukuk dünyamıza bu tür hukuk fakültelerinin yokluğu varlıklarından daha yararlı gibi geliyor bana. Onların kapatılması çözüm değil.
Birleştirilmeleri daha gerçekçi ve efektif sonuç verici bir çözüm olur.
Hukuk fakültelerinden her sene yaklaşık 10 bin öğrenci mezun oluyor. Mezunların yüzde 90’ı avukatlık mesleğini seçiyor. Şu anda avukatların sayısı 180 bine dayandı.
Büyük ikramiye 400 milyon TL. Şansınızı yükseltmek için arkadaşlarınızla ortak bir piyango bileti aldığınızda, bir şans oyunu kuponu yatırdığınızda, ortakların biletin veya kuponun arkasını imzalaması tavsiye edilir. Yoksa çıkacak ikramiyeye ortaklığınızı kanıtlamanız çok zordur.
Yılbaşı Milli Piyango büyük ikramiye bu sefer tam 400 Milyon TL.
Herkesin hayalini süsleyecek kadar yüksek bir rakam. Neler yapılmaz ki! Yok kira artışı yüzde 25 ile sınırlanmış, yok asgari ücret yüzde 49 oranında zamlanacak! Kimin umurunda!Büyük ikramiyeyi elbette tek başına kazanmak gerçekten “büyük bir ikramiye” olur.
Onun yerine birkaç arkadaşla, tandık, dostla birlikte birden çok bilet alarak kazanma şansını yükseltmek isteyenler olabilir. Büyük ikramiye ortak bilete çıkarsa, piyango ortaklığında ortaklara bölünecek tutar da hayal kurmaya hayli hayli yeter. Nitekim, ben bu güne kadar büyük ikramiye kazananlardan sanayiye yatırım yapanı duymadım. Çoğu öncelikle ev ve araba almayı tercih ediyor.
10 bilet almayı planlayan bir
“Akademisyene verilen maaşla bilimsel ve akademik gelişmişlik doğru orantılıdır. 2024 yılında tüm akademisyenlerimiz için ekonomik kaygılarının olmayacağı bir maaş iyileştirmesi temenni ediyorum...”
Üniversite yıllarımda akademisyenlik kariyer planlarımda hiç yeri olmayan bir meslekti. Keza bizdeki algı hep, akademisyenliğin elit kesimin mesleği olduğu yönündeydi. Gerçekten de fiiliyatta “Anadolu Çocuğu”nun aralarına alınması çok güç olan bir tür kast sistemi var gibiydi. Akademisyen geliri de iyiydi.
Arabası ve evi olmayan yok gibiydi. Refah içinde bir yaşama yetecek mali güçleri olurdu. Akademisyenlik artık yoksulluk mesleği oldu...
Üniversite okuyanlarımızın çoğuna sınavlar endişe ve korku ile karışık bir psikolojik rahatsızlık verir.
Bilimsel kaynağa harcıyor
Ama akademisyenliği seçenler için akademik sınavların en zorları üniversiteden sonra başlar: Önce yüksek lisansa kabul mülakatı, ders sınavları ve yüksek lisans tezi yazmak, tezini jüri önünde sunmak ve savunmak...
Sonrası, akademisyenliğin en zi
Bir kimsenin, abonesi olduğu herhangi bir işletme tarafından sık sık telefonla aranarak, mesaj yazılarak, ihtar mektubu ile borç ödemeye davet edilmesi ceza hukukunun alanına giren bir suç oluşturabilir: Huzur ve sükunu bozma suçu.
Kişi aslında haklı olabilir. Ama haklı iken haksız duruma düşecek davranışlardan da kaçınmak gerekir.
Hani “suçsuz iken suçlu duruma düşmek” bir deyim vardır ya”, işte aynen öyle bir şey!
Hepimizin türlü türlü aboneliği var; cep telefonu, sabit telefon, internet, elektrik, gaz, su, uzar gider. Bunlara SPA, spor kulübü üyelikleri de eklenebilir.
Bütün bu abonelik ve aidat ücretleri ve onlara bağlı yan giderler vardır. Zaman zaman şu veya bu sebepten dolayı abonelik veren abonelik ücreti alacaklısı olduğunu iddia eder.
Bazen kendisi bazen de alacaklarını topluca devredip temsil ettiği varlık yönetim şirketleri abonelerine çeşitli iletişim araçları üzerinden ulaşarak abonelik borcu olduğunu söyleyip ödemesi yönünde uyarıda ve talepte bulunurlar.
Ödeme yapmaması halinde icra
Zaman zaman duyduğumuz olur, uluslararası hava sahalarında uçan uçaklarda doğan bebekler, dünya vatandaşı olurlarmış!
Ama, neden sadece uluslararası hava sahasında uçan uçaklarda doğan çocuklar dünya vatandaşı oluyor da, uluslararası sularda seyreden gemilerde doğan çocukların dünya vatandaşlığından söz edilmiyor?
Yanıt; çünkü gerçekte ve hukuken “dünya vatandaşlığı” diye bir statü yoktur, bu iddia sadece bir “efsanedir”, efsanelere de inanmamak gerekir.
Vatandaşlık, bir devlete aidiyeti ifade eder ve her devlet kendi vatandaşlığını nasıl ve hangi koşullarla kime veya kimlere vereceğini kendisi belirler.
Vatandaşlığın verilmesinde iki sistem vardır: Kan esası ve toprak esası. Toprak esası sistemine göre, çocuğun anne veya babasının vatandaşlığı ne olursa olsun, bir ülkenin sınırları içerisinde doğan çocuk, o ülkenin vatandaşı olur. ABD gibi klasik göçmen ülkeleri bu esası benimsemişlerdir... ABD topraklarında doğan çocuk, doğumla ABD vatandaşı olur.
Kan esası sistemine göre ise, çocuk hangi
Borcunu ödememeyi alışkanlık haline getirmiş kişilerin mağduru bizzat şahsım da olsa, karşılıksız çek’e verilen hapis cezasının Anayasa ve AİHS’ye aykırılığını ortaya koymaya ve garabetin hukuk sistemimizden kalkması için gündemde tutmaya devam edeceğim.
Yazıya başlamadan vurgulamış olayım; özel bir borcun ödenmemesinin yaptırımının hapis cezası olması Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırıdır.
Alacaklının kim olduğuna göre hukuka aykırılık ortadan kalkmaz. Bu köşeyi takip eden okuyucularım bilirler; karşılıksız çeke hapis cezası verilmesini hukuken yanlış ve hatalı bulduğumu sıkça dile getirmekteyim.
Çek Kanun md 5 son fıkraya göre, çeki karşılıksız çıkana verilen adli para cezasının ödenmemesi durumunda, bu ceza, kamuya yararlı bir işte çalıştırma kararı dahi verilmeksizin doğrudan hapis cezasına çevrilmekte. Ama sonradan çek borcu ödenirse, hem adli para cezası, hem de hapis cezası ortadan kalkıyor.
Yani devlete ödenmesi gereken adli para cezasını değil de özel alacaklınıza çek borcunu ödemeniz