“Bir futbol kulübü başkanının sporda şiddetin kaynağı olması hiçbir bahane ile açıklanamaz. Spor müsabakalarında görev yapan hakemler bu görevleriyle bağlantılı olarak kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından kamu görevlisi sayılırlar...”
Sporu çirkinleştiren en önemli iki unsur, şike ve şiddettir. Boks, karate gibi doğrudan rakibin vücuduna darbeye izin veren spor dallarında dahi müsabakaların sonunda rakipler her şeye son verir, birbirini saygıyla selamlar.
Peki bir futbol kulübünün başkanının sahaya inip hakemi yumruklaması, yere düştükten sonra tekmelenmesi ne demektir? Bu sadece “futbolda şiddet” kavramı ile geçiştirilebilir mi?
Öncelikle, Ankaragücü Başkanı ve yanındakilerin yumrukla yere düşürdükleri hakem Halil Umut Meler’i yerde tekmelemeleri, içlerindeki şiddetin “vahşete” dönüşmesinden başka bir şey olmadığı hususunda anlaşmalıyız. Olayın gelişimi incelendiğinde, bunun anlık bir öfke patlaması sonucu uygulanan şiddet olmadığı, uzun süren bir zihinsel hazırlık
Sağlık turizmi Türkiye’de giderek büyüyor... Sektörden hizmet alan çok olunca, hukuki uyuşmazlık da çıkıyor. Gelin bazı davalar üzerinden saç ekiminin hukukuna bir göz atalım...
Türkiye sağlık turizminde büyük bir atılım içinde... Sektör büyüdükçe büyüyor. Bunun da en önemli sebebi, yetişmiş uzmanların gerçekten çok yetenekli olmaları ve fiyat konusunda diğer ülkelere göre rekabetçi olmaları.
Elbette turist çekmede en önemli faktör olan tarihi ve turistik güzelliklerimiz, gastronomideki zenginliğimiz de büyük etken. Adından da belli olduğu gibi, bu zaten hem sağlık, hem de turizm amaçlı yapılan bir faaliyet.
Ancak arzu edilen, ülkemiz sadece sağlık yönünden çok iyi hekimlerimizin uygulamaları ve ticari zekalarına değil, bu sektörde kullanılan medikal aletlerin ve ilaçların da geliştirilip üretildiği bir sektöre sahip olsun. Sağlık turizminin teşviki, sektörde ihtiyaç duyulan tıbbi alet ve ilaç üreticilerinin de teşviki ile
Karşılıksız çek sorunuyla ilgili görüşlerini aktarmak için Ankara Ticaret Odası Başkanı Gürsel Baran’ı köşemize konuk ettik. ATO Başkanı Baran aileden ticaretin içinde yıllardır. Halen Ahilik geleneklerinin izlerini taşıyor. Öyle olunca, hukukta yeri olmayan ama ticari ahlakta güçlü bir gelenek olan “sözüm senettir” beyanı Baran için temel bir ilke olmuş.
Alacaklılar da düşünülsün
Baran’a göre karşılıksız çek sorununa çözüm aranırken, alacaklıların göz ardı edilmeli, aksi halde asıl mağdur olan karşılıksız çek alacaklıları çek borçlusu haline gelebilir.
“Ticaret mal ya da hizmetin üretiminden tüketimine kadar geçen sürede alışı ve satışı, işletmelerin ticari ilişki kurması, bir zincirin halkalarını oluşturuyor. Zincirdeki halkadan birinin kırılması bütünlüğü bozuyor. Ödenmeyen çek, senet, teslim edilmeyen mal veya hizmet ticaret zincirini bozarken, buradan oluşacak tüm değerleri de etkiliyor. Karşılıksız çek konusunda,
“Çalışmadan kısa sürede olağanüstü para kazanmanın cazibesi sadece milli futbolcu ve iş insanlarını değil, finans işi ile uğraşanları bile cezbedebilir. Burada Seçil Erzan Olayı’na benzer bir olayı aktaracağım ve benzerliğin değerlendirmesini, hukuktan ziyade okuyucularıma bırakacağım...”
Olayın taraflarının sadece milli takım düzeyinde futbol oynamış futbolcular ve iş insanları olması değil, ortadan dönen büyük miktarda paralarla kısa sürede olağan dışı yüksek gelir vaadine inanılması da kamuoyunun ilgisini çekmekte; gizli “Fatih Terim Fonu” ve Seçil Erzan Olayı’nda...
Bu zamana kadar olan bu ilk olay olmadığı gibi, şimdilik herkes dikkatli davranacağından yakın zamanda benzer bir olayla karşılaşma ihtimalimiz az, ancak insan hafızası nisyan ile maluldür; benzer yüksek menfaatler karşısında makul, akıllı, soğukkanlı düşünme ve davranma yetimizi çabuk yitiririz ve bir süre sonra buna benzer olayları yine duyarız. Çalışmadan kısa sürede olağanüstü para kazanmanın cazibesi her zaman ikna edici olur, sadece milli futbolcu ve
Bir ürünün, ticari malın, eşyanın kaynağının neresi olduğunu gösteren, kaynak ülkeyi ifade eden kavram olduğunu 22 Kasım 2023 tarihli köşe yazımda belirtmiştim.
Ülkeler, diğer ülkelerle yaptıkları ve yapacakları ticaretle ilgili belirledikleri ticari politikalarını uygulayabilmeleri için eşyanın menşeini bilmeleri gerekir. Serbest dolaşıma girmeden önce eşyanın menşei bilinmezse, ticaret politikasına göre ilave gümrük vergisine veya ek mali yükümlülük gibi diğer mali yükümlülüklere tabi eşya olup olmadığı da anlaşılamaz.
Türkiye’nin de dahil olduğu ve uymakla yükümlü bulunduğu Dünya Ticaret Örgütü’nün Menşe Kuralları Anlaşması diğer ülkeler tarafından da esas alındığından, menşe kuralları ve düzenlemesi uluslararası ticarette birlik göstermektedir. Eşyanın menşeinin belirlenmesinde de temel kural Gümrük Kanunu md 18, eşyanın üretim aşaması birden fazla ülkede gerçekleşmişse, kaynak ülkenin hangi ülke olduğu, menşeinin hangi ülke sayılacağı da md 19 ile
Türkiye özellikle Avrupa Birliği’nin (AB) Gümrük Birliği kısmına üye olduktan sonra gerçek anlamda bir ithalat ve ihracat ülkesi oldu. Çoğu yabancı yatırımcı Türkiye’yi bir üretim üssü olarak kullanıp, Türkiye’den ihracat yapmayı tercih ediyor. Türkiye’nin coğrafi konumu yanında yetişmiş kalifiye ara elemanı, güçlü alt yapısı ve teknik donanımı da bu tercihte önemli rol oynuyor. Dış ticaret deyince ilk olarak gümrük hukuku akla gelir.
Önceden gümrük hukuku, bir ülkenin ekonomisini koruyucu “engellemeler” sistemi olarak dış ticareti düzenleyen hukuk dalı olarak algılanırdı.
Ancak zamanla, özellikle AB’nin bir gümrük birliğine dönüşmesi, Şangay Beşlisi’nin kurulması ve genişlemesi, birçok bölgesel serbest ticaret anlaşmalarının yapılmasıyla, bu anlayış değişti ve gümrük artık yasa dışı olan, suç teşkil eden faaliyetlerin engellenmesinde yararlanılan, belirli ülkelerle ticareti kolaylaştırıcı bir sistem olarak kabul edilip uygulanmaya başlandı.
Elbette
Başkasından olan alacağını alamadığı için çekini ödeyemeyen esnafı dolandırıcı zihniyetle çek verip ödemeyen kişilerden ayırmak gerekirken, suçluymuş gibi hapis cezası vermek adalet kavramına sığmıyor.
Karşılıksız çek bir türlü ekonomik sistemimize oturmadı. İşin ucunda Anayasa ve İnsan Haklarına aykırı bir şekilde hapis cezası olunca, aldıkları çekleri karşılıksız çıkan alacaklıların ekonomik mağduriyetlerinin çeklerini ödemeyenlere verilecek hapis cezası ile giderilebileceği, en azından çekleri ödemeye zorlanacağı düşünüldü.
Karşılıksız çeke hapsi cezası aslınca bir suça verilen cezadan daha çok, çek düzenleyeni çekini ödemeye zorlamak için getirildi. Çünkü karşılıksız çeke hapis cezası tüm kriminoloji bilimin bulgularına aykırıydı; her suç bir kötülük içerir, oysa borcunu ödeyemeyen hiçbir borçlu için suç işlediği anlamına gelmeyeceği için, ağır bir ceza olan özgürlükten mahrumiyet anlamına gelen
Herkes bir gün mirasçı ve/veya miras bırakan olacaktır.
İnsanlar alın terleri ile çalışıp çabalayarak edindikleri malvarlığının kendileri öldükten sonra da kıymetinin bilinmesini isterler. Onca emek ve çabanın eseri olan malların heba olmasını istemezler.
Kişinin ölümü sonrası mallarına ne olacağını vasiyetname düzenleyerek belirleme olanağı vardır. Üstelik kanun koyucu vasiyetname düzenleme ehliyetini, ayırt etme gücüne sahip olması koşuluyla 15 yaşının tamamlanmasına indirgeyerek, 18 yaşının bile beklenmesine gerek duymamıştır.
Vasiyet düzenlemede de oldukça büyük bir serbestlik vardır; resmî şekilde veya mirasbırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak dahi yapılabilir.
İki tanık gerekli
Bunlardan resmi vasiyet; iki tanığın huzurunda noterde veya sulh hukuk mahkemelerine başvurularak ya da kanunla kendisine bu yetki verilmiş diğer bir görevli önünde düzenlenebilir. En çok uygulaması olan noterde yapılan vasiyettir. Miras bırakan arzu ve isteklerini notere sözlü olarak bildirir. Noter, miras bırakanın arzu ve isteklerine