Birkaç haftadır, sosyal medyadaki servet ve lüks hayat paylaşımlarıyla şöhret olmuş kişilerin olayın kahramanları olduğu bir ailenin sahibi olduğu 22 şirkete kayyum atandığına dair haberleri sıkça okur olduk. Bu kişilerin sosyal medyada yüzbinlerce takipçileri, kendilerinin yaşayamayacağı özenti ve hayalini kurdukları yaşam tarzının maliyetinin yasal olmayan eylemlerden elde edilen gelir üzerine kurulu ve bu durumun sürdürülemez olduğunu öğrenmiş oldular. Sonuçta tutuklanmaların yanında, lüks ve servete bağlı yaşamın kaynağı olan şirketler kayyım atanmıştı.
Peki kayyım atanması bu şirketlerin elden gitmesi, eski tabirler müsaadere edilmesi, yani devlete mal edilmesi mi demekti? Bir şirkete kayyım atanınca o şirketteki ortaklık payları da mı elden gidiyor, devlete geçiyordu?
Öncelikle ve hemen bir ayrım yapmam gerekli; buradaki konu, özel hukuka, bir suç işlenmemiş olmasına rağmen Türk Medeni Kanunu’na göre atanan kayyım değildir, Ceza Muhakemesi Kanununa göre atanan kayyımdır. Tabi ki doğal olarak olağanüstü hallerle ilgili bir Kanun olan 6758 sayılı Kanun’un 19’uncu maddesi ile düzenlenmiş bulunan, kayyım olarak sadece TMSF’nin atandığı terörle iltisaklı şirketlere atanan kayyım da konumuz dışındadır.
Şirketle işlenmişse
CMK md 133 tam da bu konuyu düzenlemektedir ve başlığı da “şirket yönetimi için kayyım” atanmasıdır. Bu maddeye göre, suçun, bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atanabilecektir.
Neden? Maddede nedeni zaten yazıyor; çünkü, suç işlenerek şirketin malvarlığına kazandırılmış, suçun ürünü olan, suçtan elde edilmiş para ve diğer malvarlığı servet kaçırılmasın, yok edilmesin, suçun işlendiğine dair bilgi ve belgeler, sair deliller yok edilip karartılmasın, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması mümkün olsun diye.
Bir şirkete kayyım atanmasına sulh ceza hakimi veya mahkeme karar verebilir. Cumhuriyet Savcıları’nın böyle bir yetkileri bulunmamaktadır.
Kayyım da iki farklı yetkiyle atanabilir; birincisinde, atandığı anonim şirket yönetim kurulunun ya da limited şirket müdürlerinin kararlarının geçerliliğinin kayyımın onayına sunulması şartıyla atanan kayyım. Bu halde kayyım şirketi kendisi yönetmez ve temsil etmez, şirketi yine yetkili organları yönetir ve temsil eder, ancak karaların geçerliliği ve uygulanması kayyımın onayına tabi kılınmıştır.
Diğer kayyım türünde ise yönetim ve temsil organının yetkilerini kullanmak üzere atanma söz konusudur. Her ne kadar maddede sadece “yönetim”den bahsedilse de, şirketlerde yönetim yetkisine sahip olan, temsil yetkisine de sahiptir kuralı genel bir kural olarak kabul edilir. Bu kayyım aynı zamanda şirketin hakkında kovuşturma yapılan ortaklarının paylarının yönetimiyle de yetkili kılınırlar. Yani genel kurallara ortaklar veya temsilcileri katılamaz, onların yerine kayyım katılır ve oy kullanır.
Uygulamada şöyle bir yanlış algılama ve uygulama yürümektedir; kayyımlar yıllarca şirketi yönetirken hiç genel kurul yapıp yönetim ve temsil organı seçmezler. Oysa kayyım atanması, şirketin yönetim ve temsil organını ortadan kaldırmamaktadır. Yönetim ve temsil organı TTK ve Şirket Ana Sözleşme hükümlerine göre düzenli olarak ve zamanında kayyımların katılacağı genel kurul tarafından atanmak zorundadır. Ama bir yetki kullanamayacaktır, amenna!
Hangi suçlar için şirkete kayyım atanacağına gelince, bu suçlar bir dizi olarak yine CMK md 133’te sayılmış. Bunlardan bazıları, şirketin suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklamada kullanılması, kumar oynanması için yer ve imkân sağlamada kullanılması, bankacılıkta zimmet suçunun işlenmesinde kullanılması, hapis cezası gerektiren kaçakçılık suçlarının işlenmesinde kullanılmasıdır.
Kayyım, şirket ortaklarının geçimlerini sağlamaları için gerekli ve yeterli olacak kadar bir geliri, şirket ortaklarına ödeyebilir.