Akademisyen maaşları hakkında daha önceden birkaç kere yazdım ve ümitle bekledik ki, özellikle Akademik Yıl Açılışı’nda müjde verilsin. Beklentimiz akademisyen maaşlarına ek bir zam yapılması yönünde değildi. Beklentimiz, akademisyen maaşlarında iyileştirme yapılması yönündeydi. Ama maalesef beklentiler karşılanamadı ve bu da büyük bir üzüntü yarattı.
Oysa Akademik Yıl demek, ırmakların denizlere kavuşması gibi, akademisyenlerin öğrencilerine kavuşması demekti. Irmaklar ne kadar coşkun akarsa, denizlere de bu coşku mutlaka yansırdı.
Özellikle “araştırma görevlileri”, “dr.öğrt.üyesi” ve “öğretim görevlileri”nin maaşları ile yoksulluk sınırında yaşadıkları biliniyor. Akademisyeninin araştırma ve bilim üretme kaygısı dışında başka, özellikle ekonomik kaygısı varsa, o ülkede üniversitelerin değil ilk 500’e, ilk 1000’e girmesi bile bir mucizedir. Oysa bilimde mucizelere bel bağlayarak ilerlenemez.
Dünyanın en iyi üniversitelerinin hiçbirisinde akademisyenler ekonomik kaygı ile
Borsadaki hisselerin değeri, yalan ve yanlış bilgilerle, söylentilerle etkileniyorsa, manipülasyon yapılıyor demektir. İster herkese açık iletişim araçlarıyla, isterse üyelik bazında kapalı gruplarda olsun, yalan yanlış “tüyolar” suçtur. Hatta suç örgütü delili dahi olabilir...
Borsadaki yatırımcı sayısı 11 Eylül 2023 tarihi itibariyle 7 milyon 140 bindi. 2023 yılının başından beri 4 milyondan fazla yatırımcı borsaya “girdi”. 85 milyon nüfusun 23 milyonunun 18 yaşından küçük olduğunu, “yaşlı” nüfusun da ilgisiz olacağını hesap edersek, potansiyel nüfusun yaklaşık yüzde 15’inin borsa yatırımcısı olduğunu söyleyebiliriz. Borsa yatırımcılığına yönelik eğilim gittikçe artıyor. Bunda ‘Kur Korumalı Mevduat’a olan teşvikin geri çekilmesinin, döviz ve altın fiyatlarındaki artışın sınırlı olmasının ve faiz getirisinin de nereye kadar yükseleceğindeki belirsizliğin etkili olduğunu düşünüyorum. Gidişat öyle gösteriyor ki, “asker millet”ten “hissedar
Spekülasyona dayalı olmadıkça, hileli hesap ve finansal tablolardan kaynaklı borsada işlem gören hisselerin değerinin düşmesi sonucu oluşan yatırımcı zararından hukuken hiç kimse sorumlu değildir. O nedenle yatırım kararlarını araştırarak vermek, uzun vadeli düşünmek ve riski dağıtmak çok önemli.
Son zamanlarda hakla arzlarda yaşanan artış ile borsa, yatırımcının daha çok ilgisini çekmeye başladı. Geçen perşembe günü, bir vesile ile Manavgat Devlet Hastanesi’ndeydim. Bizim insanımızda kısık sesle konuşma alışkanlığı olmadığı için, ister istemez bazı telefon konuşmalarına zorunlu “kulak misafiri” oldum. Geçenlerde gerçekleşmiş halka arzda hisse alamadığını, hesabıyla ilgili cep telefonu programını kullanamadığını, büyük zarar ettiğini söylüyor ve yeni halka arzlar hakkına konuşuyordu. Telefon konuşması bittikten sonra kısa bir sohbet ettim. Gördüm ki yatırımcımız borsa hakkında geniş bir bilgiye sahip değildi ve hukuki haklarını bilmiyordu. O sadece al-sat yapmayı biliyor ve maaşına ek bir gelir elde etmeyi amaçlıyordu. Oysa
Birçok hizmet artık abonelik sözleşmesiyle sunuluyor. Abonelik sözleşmesinin tanımı, ‘Abonelik Sözleşmeleri Yönetmeliği’nde şöyle: Tüketicinin, -damacana su gibi- bir mal veya -cep telefonu hattı gibi- bir hizmeti sürekli veya düzenli aralıklarla edinmesini sağlayan sözleşme.
Sözleme hukukunda ahde vefa ilkesi geçerlidir; taraflar sözleştikleri metne sadık kalmalı. Ahde vefa, sözleşme süresi boyunca devam eder. Ama bazen öyle durumlar olur ki, taraflar abonelik sözleşmesini devam etmek istemeyebilir. Antalya’dan değerli bir okurumuz, Feride Hanım, “Bir abonelik sözleşmesi hangi durumlarda sorunsuzca feshedilebilir?” diye sorunca konuyu bütün okuyucularımın yararlanacağı şekilde yazmam gerekti.
İster bir yıldan uzun, isterse süresiz abonelik sözleşmesi olsun, bütün abonelik sözleşmeleri herhangi bir gerekçe göstermeden veya cezai şart ödemeksizin istenildiği zaman feshedilebilir. Böyle söylüyor ‘Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’ md 52/4.
Taahhütlü abonelik...
Ama
Kredi kullanan müşteri vefat ettiğinde, hayat sigortası şirketi gizlenen kronik hastalıkları gerekçe göstererek bankaya tazminat ödemeyi reddederse, banka vefat edenin mirasçılarından kalan kredi borcunu isteyebilir mi? Yargıtay’a göre, hayır...
Milyonlarca tüketici, bankalardan tüketici kredisi kullanır. Kredi borçlusunun taksitlerin tamamını ödemeden vefat etme rizikosuna karşılık bankalar kredi borçlusunun hayat sigortası yapmasını zorunlu kılar. Hatta hayat sigortasını da ya kendi bankalarının dahil olduğu finansal holdingin bünyesindeki sigorta şirketinin ya da başka bir sigorta şirketinin acentası olarak kendileri yaparlar.
Tüketicilerden hayat sigortası yapılmadan bir bilgi formu doldurmaları istenir ve bu bilgi formunda özellikle sağlık durumlarıyla ilgili bilgilerin verilmesini isterler. Ancak bazen bilerek saklandığı için, bazen de bilgi formu banka memuru tarafından kendiliğinden doldurulup imzalatıldığı için, kredi kullanan tüketicinin kronik hastalıklarıyla ilgili bir bilgi forma yazılmaz.
Sonra ne mi olur? Maalesef kredi borcu taksitlerinin tamamı ödenmeden kredi
Bir limited şirket ortaklık payı veya anonim şirket payı ortağın veya hissedarın malvarlığına dahil olduklarından miras yoluyla mirasçılara intikal edecektir.
Vefat eden ortağın şirkete henüz ödemediği sermaye borcu varsa, mirasçıları miras yoluyla şirkete girerken, sermaye paylarına düşen ödenmemiş sermaye borcunu da ödemek zorunda kalacaklardır.
Kollektif şirket ortaklarının ve komandit şirketlerde de sınırsız sorumlu olan komandite ortağın ölümlerinde mirasçılarına ortaklık payı geçmez, ortaklık sıfatı geçer. Onların da miras yoluyla aldıkları bu ortaklık sıfatlarını üç aylık sürede reddetme hakları vardır.
Ortaklık payı veya sermaye payları malvarlığına dahil olduklarından mülkiyet hakkı içerisindedirler. Ama şirket yöneticiliği olan örneğin anonim şirket yönetim kurulu üyeliği veya limited şirket müdürlüğü bir hak olmadıklarından ne malvarlığına dahildir ne de mülkiyet hakkına bağlı bir sonuçtur. Şirket yöneticiliği aynı zamanda şirket temsil yetkisini de içeren bir görev ve yetkidir.
Vasiyet edilebilir
Kararlarımız sadece kendimizin değil, başkalarının da hayatlarını etkileyebilir. Bunlar duygusal olabilir, kişisel olabilir, toplumsal olabilir, ekonomik olabilir. Öyle ekonomik kararlar vardır ki, ailevi ilişkileri altüst edebilir, ağır kusur sayılabilir.
Evli erkeklerin aile bütçesini ve ekonomisini ilgilendiren, etkisi sadece kendi şahsi ekonomik dünyalarında değil, ailevi alanda sonuç doğuran kararları olur. Öyle ki, olası bir boşanma davasında boşanma gerekçesi olabileceği gibi, sonunda süresiz nafakaya mahkum olmaya neden olabilirler. Hele hele erkek bu ekonomik kararlarını eşinin onayı ve rızası olmadan almış ve uygulamışsa, bazı durumlarda olumsuz sonuçlarından maalesef geri dönüşü yoktur.
Yargı kararlarına konu olmuş olay bu durumun tipik örneği. Furkan Bey daha önceden boşanmış ve boşandığı eşine süresiz nafaka ödemesine, iki çocuğuna da 18 yaşlarını doldurana kadar iştirak nafakası ödemesine hükmedilmiş biridir. Her ne kadar mutsuz ve boşanmayla sonuçlanmış bir evlilik geçirmiş “bahtı kara” olsa da bundan sonraki olaylarda alacağı
Onlar bazen ülke ekonomisinin içinde bulunduğu durum, bazen de kişisel hatalı ekonomik ve işletme politikası kararları nedeniyle borçlarını ödeyememiş olanlar.
Ama onlar, bankalardan milyonlarca TL tutarında kredi çekip geri ödeyemeyenlerle eşit tutulmuyorlar,
Ama onlar, binlerce TL tutarında kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerle eşit tutulmuyorlar,
Ama onlar, mal veya hizmet alıp bedelinin bir kuruşunu dahi ödeyemeyenlerle eşit tutulmuyorlar,
Konkordato ilan edip konkordato mühleti süresince bütün borçları için yasal ödememe kalkanı ile korunanlarla eşit tutulmuyorlar,
Ve onlar, çek gibi kambiyo senedi olan bono veya poliçelerini ödemeyenlerle aynı durumda sayılmıyorlar,
Ama onlar, devlete milyonlarca kredi borcu olup da ödemeyenlerle de eşit kabul edilmiyorlar,
Artık sürekli zarar yazmaya başlayan SGK’ya olan prim borçlarını ödemeyenler suçsuz, ama onlar suçlu sayılıyorlar.