Damar sertliğine bağlı hastalıklarda statin grubu ilaçların önemli bir yeri var. Ama, statin olmayan kolesterolü düşürücü ilaçlar da yararlı mı, kolesterolü ne kadar düşürmeliyiz, yan etkileri nedir tartışmaları sürüyor. Yeni bir araştırmanın sonuçları bu sorulara cevap veriyor
Statinlerin yararı eskiden beri biliniyor
Simvastatin adlı statin ilacı verilen hastalarda, boş hap alanlara göre her yıl ölüm ve kalp damar sorunlarına daha az görüldü. Çalışma bittikten sonra ikinci gruptaki hastalar da statin almaya başlayınca, farkın ortadan kalktığı görüldü. 10 yılın sonunda toplam sonuç ilk 5 yılda ilaç alanların daha iyi durumda olduğunu gösterse de, ortada zararın neresinden dönülse kardır denilecek bir durum olduğu açık.
Damar darlıkları nedeniyle hasta olan kişilerin tekrar hasta olma tehlikesini azaltmak için alınacak bir çok tedbir var. Bunların başında akdeniz tarzı sağlıklı beslenme, haraketli bir yaşam sürme ve sigara içmeme geliyor. Sağlıklı hayat tarzını benimsemenin yanı sıra kalp damar hastalarının mutlaka almaları gereken ilaçlar da var. Bunların başında asprin ve statin grubu kolesterol düşürücü ilaçları geliyor. Bu konuda yapılmış araştırmaların hepsi bu
Yaşlı nüfus arttıkça Alzheimer gibi bunamayla sonlanan hastalıklar da artıyor. Kesin tedavisi olmayan bu dertlerden korunmak, ömür boyu sağlıklı bir hayat tarzına sahip olmaktan geçiyor
Ülkemizde yaşlı nüfusu her geçen gün artıyor. Modern tıbbın sağladığı etkin tedavilerin yanı sıra erken ölümleri azaltan önlemler, toplumda ak saçlı insan sayısını giderek artırıyor. Uzayan ömür her zaman sağlıklı yaşam analamına gelmiyor. Yaşlı nüfus arttıkça kronik hastalıklar daha sık görülmeye başlandı. Bu dertlerin başında sinir sistemini yıpratan, düşünmeyi, algılamayı, hafızayı ve kısacası beyin fonksiyonlarını bozan hastalıklar geliyor.
Bunama başlığı altında toplanan bu hastalıkların en önemli iki nedeni var: Alzheimer hastalığı ve tıbbi adı vasküler demans olan damarsal bunama.
Damar sertliği
Beyinde pıhtı ya da damar sertliğinin yarattığı dolaşım bozuklukları damarsal bunamaya yol açabilir.
En çok kana ihtiyacı olan beynimiz, kalbin her atımda vücuda pompaladığı kanın beşte birini kullanır. Yoğun bir düşünme ve problem çözme sırasında bu miktar iki katına çıkabilir. Kanlanması azalırsa beynin işlevi derhal etkilenir. Felç geçiren bir kişide beynin hangi bölgesinde kanlanma
Cleveland Clinic’de gerçekleştirilen inovasyon zirvesinde klinisyenler, bilim insanları, biyo-mühendislik uzmanları ve girişimciler çözülmez gibi duran sorunlara çare olabilmek için bir araya geldi. Bunlardan 2015’te uygulanacağı düşünülen ve hastaların hayatına olumlu etkileyecek ilk 10 inovasyonu seçtiler
1- Gezici inme ünitesi
Son yıllarda felç geçirmekte olan bir kişiye, kalp krizinde olduğu gibi, hızla müdahale ediliyor. Özel bir ilaçla inmeye yol açan damarı tıkayan pıhtı eritiliyor. Açılan damarda yeniden akmaya başlayan kan, inmenin ilerlemesini durdurarak maluliyeti önlüyor. Bu sayede birçok hasta normal yaşamına dönebiliyor. Pıhtı eritme yönteminin başarılı olabilmesi için inmenin nedeninin kan pıhtısı olduğundan emin olunması ve ilacın inme başladıktan sonraki ilk birkaç saat içinde verilmesi gerekir. Özel eğitilmiş bir sağlık teknisyeni ve bir yoğun bakım hemşiresinin hizmet verdiği, beynin bilgisayarlı tomografisini çekme ve hastanedeki uzman nörologla canlı bağlantı kurma olanağını sağlayan, özel ambulanstaki gezici inme birimi, hızla doğru teşhis konulmasını ve dakikalar içinde pıhtı eritici verilmesini sağlıyor.
2- Dang hummasına aşı
Sivrisineklerin
30-31 Ekim’de Sağlık Bakanlığı’nın düzenlediği Türk Tıp Dünyası Kurultayı İstanbul’da toplandı. Yurt dışından gelen birçok Türk sağlık çalışanı Türkiye’de çalışan meslektaşlarıyla buluşup fikir alışverişinde bulunma olanağı buldu.
Sağlık Bakanlığı’nın düzenlediği Türk Tıp Dünyası Kurultayı’na 20 ülkede çalışmakta olan 150 yurttaşımızın yanısıra bir o kadar da yurt içinden katılan oldu. Klinik hekimlikten tıp ekonomisine, biyomedikal mühendislikten temel bilim araştırmasına kadar birçok uzmanlık alanından temsilci toplantıda yer aldı.
Sağlık Bakanılığı başta bakan olmak üzere çok geniş bir kadroyla oradaydı.
Yerli ilaç sanayi
Kurultayı’nın böylesine büyük bir ilgi görmesi, yurt dışındaki yurttaşlarımızın Türkiye’ye katkıda bulunmaya ne kadar istekli olduklarını ortaya koyuyordu.
Birbuçuk gün süren çalışmaların her anına katılan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu açılış konuşmasına yurt dışında çalışırken de ülkeye önemli katkılar yapılabileceğini vurgulayarak başladı.
Geçen hafta mikroskobun bulunmasından ve biyolojiye yaptığı katkılardan söz etmiştim. Nobel ödülüne layık görülen bilim adamlarının buluşları sayesinde canlı hücrelerin temel taşlarını görebildiğimizi belirtmiştim. Bu hafta vücudumuzun yapı taşı olan hücrelerden söz edeceğim...
Bütün canlılar hücrelerden oluşur. Dünyadaki canlıların birçoğu tek hücrelidir. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar ise çok hücreli. Bilim insanları dünyamızdaki yaşamın yaklaşık 3.5 milyar yıl önce tek hücreli canlılarla başladığını düşünüyorlar. Daha büyük ve çok daha gelişmiş olan hücre tiplerinin yarım milyar yıl sonra ortaya çıktığını belirtiyorlar. Birçok hücrenin bir araya gelmesiyle oluşan canlıların da daha yeni bir olgu olduğunu söylüyorlar.
Vücudumuzdaki hücrelerin hemen hepsinde bazı ortak yapılar vardır. Bunlar bir zarın çevrelediği çoğu sıvı olan hücre gövdesi içinde yer alırlar.
Hücrelerdeki organellerin ayrı görevleri vardır. Kimisi enerji üretirken kimisi taşımacılık yapar. Çekirdek genetik şifrelerin saklandığı DNA’nın bulunduğu yerdir.
Hem farklı hem aynı
Vücudumuzdaki trilyonlarca hücre, bulundukları organa hatta o organda yaptıkları işe göre farklı özellikler gösterir. Kalp
Bu yıl Kimya Nobeli yüzlerce yıldır kullandığımız mikroskobu tek tek molekülleri gösterebilecek kadar güçlendiren 3 bilim insanına verildi. Bu buluş, hücrelerimizin çalışmasını daha iyi anlamamızı sağlayacak, hastalıklarla mücadelemizi kolaylaştıracak
Yeryüzünde biri insan gözünün gördüğü, diğeri göremeyeceğimiz kadar küçük iki dünya var desek yanlış olmaz. Dörtyüz yıl öncesine kadar görünmez dünyanın var olduğu bile bilinmiyordu. Gözle görünmeyen cisimlerin ve mikroskopik denilen yaratıkların keşfedilmesine yol açarak bambaşka bir dünyanın farkına varmamızı sağlayan gelişme mikroskopun icadıdır.
Merceğin tarihi eski
İnsanoğlu eski çağlardan beri küçük cisimleri büyüterek incelemek istemiştir. Romalılar iki bin yıl önce camların şekline ve kalınlığına göre farklı özellikleri olduğunu keşfettiler. Daha sonra ortası kalın, kenarları ince olan camların öte tarafındaki cisimleri olduğundan daha büyük gösterdiğini şaşırarak gördüler. Milattan sonra ilk yüzyılda ünlü Romalı filozof Seneka bir yazısında “Harfler çok küçükse cam tutarak okuyun” tavsiyesinde bulundu. O devirde bir merceği büyüteç olarak kullanmış olduğu anlaşılıyor. Merceğin varlığı bilinse de insanlığın hizmetine
Bu yıl tıp veya fizyoloji Nobel ödülü üç bilim insanına verildi. Biri İrlanda kökenli Amerikalı, diğer ikisi Norveçli olan üçlünün ödüllendirilme nedeni, ‘Nerede olduğumuzu ve nereye gideceğimizi nasıl biliyoruz?’ sorusunu cevaplamış olmaları...
2014 tıp veya fizyoloji Nobel ödülünü, hayatlarını sinir bilimine adamış olan üç bilim insanı aldı. Meslektaşları, yolları yaklaşık 20 yıl önce Londra’da kesişmiş olan bu üçlünün bilime çok büyük katkılar yaptığı görüşündeler. Buluşlarının ‘Alzheimer’ gibi çaresiz beyin hastalıklarının daha iyi anlaşılmasını sağlayacağını söylüyorlar.
Nobel ödüllerinin verildiği İsveç’deki Karolinska Enstitüsü’nden geçen pazar günü yapılan açıklamada “Üç bilim insanı yüzyıllar boyunca filozofları ve bilimle uğraşanları meşgul eden bir problemi çözdüler. Beynimizin bulunduğumuz yerin haritasını nasıl çizdiğini ve ulaşacağımız yerin yolunu nasıl bulup, gidebildiğimizi keşfettiler” deniyordu.
Ödülün yarısını alacak
Ödül sahiplerinin en kıdemlisi olan 75 yaşındaki John O’Keefe İrlanda’dan Amerika’ya göç etmiş bir ailenin çocuğu. New York’ta doğmuş. Üniversiteyi doğduğu şehirde bitirmiş. Doktorasını Kanada’da McGill Üniversitesi’nde yapmış, 1967’de
2-3 hafta önce yayınlanan kalp damarlarına takılan stentlerle ilgili yazılarım epeyce ilgi çekti. Okurlardan bir çok soru geldi. Bu hafta 10 başlık altında topladığım bu soruları kısa da olsa cevaplamaya çalışacağım
1- Stent kalp krizini önler mi?
Bu soruya cevabım hem “evet” hem de “hayır”. Kalp krizinin başlangıcında veya kalp krizinin geldiğini haber veren bir durum varsa, stent takılması krize yol açmakta olan damarı açar ve kalbin hasar görmesini önler. Bu durumda stentler hayat kurtarıcıdır.
Eğer hastanın bir şikâyeti yoksa ve yapılan testlerde kalpte kan akımının yetersiz olduğunu gösteren bir sonuç çıkmamışsa, anjiyo damarda darlık gösterdi diye stent takmak kalp krizi riskini azaltmaz. O nedenle “check up” için “kansız anjiyo” yapıp, darlık bulunursa hemen stent takılması doğru değildir. Önce darlığın kana akımını engelleyip engellemediği araştırılmalıdır.
2- Stent takıldı, kolesterol ilacını bıraktım!
Bu okur büyük bir hata yapmış. Stent takılması veya baypas ameliyatı yapılması damar darlıklarını giderir ama darlıklara yol açan esas hastalığı tedavi etmez. Damar sertliği dediğimiz hastalığın damarın başka yerlerinde yeni tıkanmalara yol açmasını