Cahit Bey’in, yeni işe başladığı büyük şirketin kurallarına göre sağlık muayenesinden geçmesi gerekiyordu. Sağlığıyla ilgili büyük bir sorunu yoktu, 55 yaşındaydı, hiç hastaneye yatmamıştı. Tansiyonu 40’lı yaşlarından beri zaman zaman yüksek bulunsa da, ne zaman yükseleceği belli olmadığı için birkaç yıl önce bir doktorun verdiği ilaçları kullanmak istememişti. Ne zaman kan tahlili yapıldıysa kolesterolü yüksek çıkıyordu. Birkaç doktor ilaç almasını tavsiye etmişti, ama gazetelerde bu ilaçların ne kadar zararlı olduğunu okudukça, korkup almaktan vazgeçmişti. Her yıl başı egzersiz yapmaya, kilo vermeye karar veriyor, böylece kolesterolünü düşüreceğini düşünüyordu. Ama, işten güçten zaman bulup da bu niyetlerini gerçekleştirememişti, 10 yıldır kilosu üç aşağı beş yukarı aynıydı. Boyu 1.75, ağırlığı 86 kiloydu. Ara sıra rahmetli babası aklına geliyordu, daha 50’sine gelmeden ilk kalp krizini geçirmiş, 60 olmadan yine bir kalp krizi sonucu ölmüştü. Böyle düşündüğü zamanlarda, babam çok sigara içerdi, ben sigarayı çoktan bıraktım, benim başıma aynı şeyler gelmez diye endişelerini geçiştiriyordu. Bu düşüncelerle doktorun yolunu tuttu.
Anormal efor testi
Muayene ve testler
Depremde yıkıntı altında kalan insanın organları ya doğrudan darbelerle ya da dolaylı olarak yaralanıyor. Ruh sağlığı da derinden etkileniyor. Enkaz altında kalmayanlarda da stresin yarattığı, yıllarca süren ruhsal bozukluklar ve kalp hastalıkları az değil
Van depreminin haberleri ve görüntüleri hepimizi derinden yaraladı. Erciş’teki trajedi, depremden sonra canla başla çalışılsa da kaybedilen canların geri getirilemediği, fiziki ve ruhi yaraların kolay iyileşmediği gerçeğini bir kere daha ortaya koydu. Ulusal bir seferberlikle ileride olacak depremlerde çok daha az yurttaşımızın etkilenmesini sağlayacak değişiklikleri yapmanın tek çıkar yol olduğu kesin. Bugünkü yazımda, depreme dayanıksız binaların altında kalanların kısa ve uzun dönemde başına gelenleri anlatarak bu teze destek vermeye çalışacağım.
Depremde yaralanmayan organ yok
Depremzedelerde en sık görülen yaralanma kemik kırıkları, kesiler ve ezilmelerdir. Yaralanmaların dörtte üçünü oluşturan bu travmalarla baş edebilmek için yeterli sayıda ortopediste, travma ekiplerine ve bu uzmanların çalışabileceği donanımlı hastanelere ihtiyaç vardır.
Her yıl 50 milyon kişiyi hasta eden deng humması dişi sivrisineklerle bulaşıyor. Bunun ne tedavisi var ne de aşısı. Bilim insanları, sineklerin genetik yapısını değiştirerek soylarını kurutmayı amaçlıyor. Milyonlarca kişiye ümit veren bu buluş, yılın en önemli 10 inovasyonundan biri olarak gösteriliyor
İki hafta önce, Amerika Birleşik Devletleri’nin en önde gelen sağlık merkezlerinden biri olan Cleveland Clinic’te inovasyon zirvesi adlı büyük bir toplantı yapıldı. İnovasyon, çözümsüz gibi görünen sorunlara yaratıcılıkla yeni çözümler bulmak, ilginç fikirlerden ve yeni teknolojilerden uygulanabilir yeni buluşlar çıkarmak diye tanımlayabileceğimiz, İngilizce “innovation” sözcüğünün Türkçe okunuşu.
Tıp alanında çeşitli inovasyonların tartışıldığı zirveye farklı uzmanlık dallardan doktorların yanı sıra, hücre düzeyinde ya da moleküler düzeyde araştırma yapan temel bilimcilerden mühendislere, toplum bilimcilerden siyasetçilere, genetik uzmanlarından büyük ilaç ve teknoloji firmalarının baş yöneticilerine kadar tıp, bilim teknoloji ve iş dünyasının dört bir yanından birçok kimse katıldı.
Çok farklı özellikleri ve uzmanlıkları olsa da hepsinin ortak bir noktası vardı.
Vitaminlerle, antioksidanlarla, doğal minerallerle kanserden korunmak, kalp krizinden uzak durmak, hayatı uzatmak mümkün mü? Şimdiye kadar bu savlar kanıtlanamadı. Bu hafta açıklanan iki araştırma, vitamin ve mineral haplarının bırakın yararlı olmayı, zararlı olabileceğini düşündürtüyor
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de vitaminlerin, antioksidanların, sağlık destek ürünü denilen maddelerin popülaritesi giderek artıyor. Anlamadıkları hastalıkların tehdidi altında olan, otoriter hekimlerin karşısında kendisini güçsüz hisseden insanların kolay çözüm vaat eden “doğal” destek ürünlerine, vitaminlere bel bağlaması anlaşılabilir bir davranış. Lakin bilimsel gerçekler kolay yolun doğru yol olmadığını işaret ediyor. Geçen hafta yayımlanan iki büyük araştırmanın sonuçları hap olarak alınan vitamin ve çeşitli minerallerin sağlığımızı korumada hiçbir yararı olmadığını gösterdi. Daha da ötesi, bazılarının zararlı bile olabileceğini ortaya koydu.
Diz ameliyatı olanların, inme geçiren kişilerin, savaşta yaralanan askerlerin tedavisi hastanede bitmez. Hasta olan organ kadar ruhi çöküntünün ve tüm vücudun iyileşebilmesi için uzun süre rehabilitasyon yapılır. Kalp krizi geçirip ölümden dönen kişininde rehabilitasyon programından geçmesi gerekmez mi?
Rehabilitasyon sözcüğünün Türkçede tam karşılığı yok. Bu sözcük eski haline döndürme, ıslah etme, onarma, düzeltme, eski itibarına kavuşturma, kaybolan fizik yetenekleri yeniden kazandırma gibi kavramlar içeriyor. Tıbbın hemen her dalında var olan bu kavrama başka alanlarda da rastlanıyor; suçluların rehabilitasyonu, skandalla gözden düşen politikacının rehabilitasyonu gibi.
Diz veya kalça ameliyatı olanlar, tam olarak iyileşip normal yaşantılarına dönmek için aylar süren fizik tedavi programlarına katılırlar. İnme geçiren kişi hastanede geçirdiği birkaç günden sonra uzun bir rehabilitasyon dönemi geçirir. Savaşta yaralanan askerin tedavisi rehabilitasyonsuz mümkün değildir. Rehabilitasyon süresince hasta organ kadar tüm vücudun maruz kaldığı darbenin etkileri ve ruhi çöküntü giderilmeye çalışılır.
Kalp kriziyle kalbi yaralanan, ölümden dönen kişinin de benzer
Okurlardan, geçen haftaki pıhtı önleyici tedaviyle ilgili yazımdan sonra çok sayıda soru geldi. Bu soruların hemen hepsini 10 başlık altında toplayıp cevaplamaya çalıştımYeni çıkan ilaçlar bazı sorunları çözse de pıhtıyla mücadele titizlik ve dikkat gerektiren riskli bir çaba olmaya devam edecek. Çünkü bu tedavi iki yanı keskin bıçağa benziyor
1-Hangi hastalıklarda pıhtı önleyici ilaçlar kullanılır?
Atriyal fibrilasyon adlı çarpıntı.Toplardamarlarda pıhtı.Akciğerde pıhtı.Yapay kalp kapağı.Büyük kalp krizi.Artmış pıhtılaşma eğilimi.
Kanayan damar pıhtılaşmayla iyileşir. Pıhtının bir de kötü yüzü vardır. Kalpte veya damarlarda kanama olmadan pıhtılaşma olduğunda çok ciddi hastalıklar ortaya çıkar. Pıhtı oluşumunu önlemek için uzun yıllar elimizde Kumadin adlı tek bir ilaç vardı. Son yıllarda yeni geliştirilen ilaçlar kötü pıhtıyı önleyip, kanama riskini çok artırmadan etki ederek yeni seçenekler sunuyor
Bir yerimiz kesildiğinde kanamaya başlar. Yara çok derin değilse kanama bir süre sonra durur. Kanın durmasına yol açan pıhtı, vücuttaki birçok maddenin etkileşimiyle ortaya çıkan, çok karmaşık bir sürecin ürünüdür. Eğer bu mükemmel savunma sistemi olmasa insanoğlunun soyu çoktan tükenmiş olurdu.
Hayatta birçok konuda olduğu gibi, pıhtılaşmanın da iyi olduğu kadar bir de kötü yüzü vardır. Kalpte veya damarlarda, kanama olmadan pıhtılaşma olduğunda çok ciddi hastalıklar ortaya çıkar. Kalp krizinden inmeye, bacaktaki toplardamarlarda pıhtı oluşumundan akciğerlere giden pıhtı tıkacına kadar birçok ölümcül hastalığın ana nedenidir yersiz pıhtılaşma. Birçok hastalıkta pıhtı oluşumu kolaylaşır, böylece tabloya eklenen yeni sağlık problemiyle durum çok daha karmaşık hale gelir.
İnme, hele kişiyi ağır bir maluliyete mahkûm eden büyük bir inme, birçoğumuzu neredeyse ölümden korktuğumuz kadar korkutur. Yaşı biraz ilerleyenlerden sıkça duyduğumuz, “Allah elden ayaktan düşürmesin” bu korkunun ifadesidir. Eskiye göre tıbbın inmeyle mücadele gücü artmış olsa da hâlâ üstesinden gelinmesi gereken birçok engel var.
Son 20 yılda, uzmanlar, beyni besleyen damarlardaki darlıkları tedavi etmek için kalp damarlarını açmakta kullanılan yöntemlere benzer tedavi yolları geliştirdiler. İki organın damar sağlığına yönelik tedavilerin birçok ortak yanı var. Aspirin iki damar yatağında da yararlı, kolesterol düşürücü statin ilaçları inme riskini, kalp krizi riskini azalttığı gibi yüzde 30 azaltıyor. Pıhtı çözücü ilaçlar kalp krizinde de hayat kurtarıyor, inmede de. Bu ortak stratejinin doğal bir uzantısı olarak, kalp damarlarında sık kullanılan stentlerin beyin damarlarında da kullanılması düşünüldü. 2000’li yılların başında, dar beyin damarlarını stent koyarak açma 45 hastalık küçük bir grupta denendi ve başarılı sonuçlar elde edildi. Bu yüz güldürücü durumdan cesaret alan uzmanlar, beyin damarlarına stent uygulamasını yaygınlaştırdılar.
Tedavinin yararını