Selami Bey, giderek artan yorgunluk ve nefes darlığı için gittiği doktorun sorularına cevap verirken, şikâyetlerinin çocukluk çağından beri zaman zaman ortaya çıkan sağlık problemlerinin devamı olduğunu söyledi. 13 yaşında ortaokul 3. sınıfta öğrenciyken, zayıflama, terleme ve ateş şikâyetleriyle bir süre okula gidememişti. Doktorlar önce enfeksiyon tanısı koymuş ve antibiyotiklerle tedavi etmiş, şikâyetleri geçmeyince daha derinlemesine bir inceleme, sıkıntılarının Hodgkin lenfoma denilen bir tür lenf kanserine bağlı olduğunu ortaya çıkarmıştı. İsmini, hastalığı ilk tarif eden bir İngiliz hekiminden alan bu habis ur, ışın tedavisiyle tamamıyla yok edilmişti.
Bundan sonra 20 yıl rahat bir hayat yaşamış, yapılan muayenelerde kanserden hiçbir iz bulunmaması, başından geçenleri neredeyse unutturmuştu. Lakin, 34 yaşındayken bir gece nefes alma güçlüğüyle uyanınca, aklına yıllar önce geçirdiği hastalığı gelmişti. Birdenbire ortaya çıkan, eski hastalığını hatırlatan şikâyetleri, haklı olarak Selami Bey’i telaşlandırmıştı. Sabah gittiği doktoru, şikâyetlerinin kanserle ilgili olmadığını söyleyip kardiyoloji uzmanına danışmış, o da efor testi yapılmasını istemişti. Yürüyüş bandında 3
Birçok kalp hastalığında durumun ciddiyetinin saptanmasında efor testi çok yararlıdır. Kalp hastalığı şüphesi olduğunda tanının kesinleştirilmesi için de işe yarayan bir incelemedirDamar sertliği olanlarda darlıkların ciddi olup olmadığının saptanmasında, ne tür bir tedavinin yararlı olacağına karar verilmesinde de yardımcı olur. Ancak testin yapılmaması gereken durumlar da vardır
Kalp hastalıklarının tanısında çok sık olarak kullanılan inceleme yöntemlerinden biri efor testidir. Birçok çeşidi olsa da hepsinin dayandığı ortak bir temel ilke vardır. En sık olarak, kalbi besleyen damarlarda kan akımını engelleyen bir darlık var mı sorusuna cevap vermek için uygulanır. Damarları dar olan birçok hastada, dinlenme veya hafif iş yaparken kan akımında bir azalma yoktur. Kalbe verilen iş yükü arttıkça, kalp kasının oksijen ihtiyacı da artar. Damarlarda ciddi darlıklar varsa bu ihtiyaç tam olarak karşılanamaz. Hastaların ağrı, nefes darlığı gibi sıkıntılarını, otururken, yatarken değil de, hızlı yürürken, merdiven çıkarken veya ağırca bir şey taşırken hissetmelerinin nedeni budur. Efor testindeki amaç da, benzer bir durum yaratıp, kalp kasına giden kanın yeterli olup
Kolesterol konusunda aldığım elektronik postaların büyük bölümü statinlerin yan etkileriyle ilgili. Bu minik yazı serisinin son gününde bu konuya açıklık getirmeye çalışacağım
Statin alırsam AlzheImer hastası olur muyum?
Ender de olsa statin almaya başladıktan sonra hafızalarının zayıfladığını söyleyen hastalar var. Literatürde de buna dikkat çeken vaka bildirimleri var. Buna karşılık, bu ilaçların Alzheimer hastalığını önlediğini destekler çalışmalar da mevcut. Ama şimdilik elde olan verilerin bütününe bakınca böyle bir koruyucu etkinin olduğu görülmüyor. 20 bin kişilik bir araştırmada, özel testlerle anlama ve hatırlama fonksiyonlarına bakıldı. Statinlerin bu açıdan olumlu ya da olumsuz bir etkisinin olmadığı görüldü. Özetle, hastalar Alzheimer endişesi olmadan statin ilaçlarını kullanmaya devam edebilirler.
İnmeden korunayım derken beyin kanaması geçiririm diye korkuyorum!
Binlerce kalp hastasının yıllar boyu izlendiği araştırmalar var. Bunlardan hiçbiri ama hiçbiri statin ilaçlarının işe yaramadığı sonucuna varmadı. Bırakın işe yaramamayı, hepsi statinlerle kalp krizi ve ölüm oranlarında neredeyse 3’te bir oranında azalma sağlandığını gösterdi
Statin ilaçları işe yaramıyor hem de zararlı iddialarının doğru olup olmadığına karar vermek için araştırmalarda kullanılan yöntemlere bakmaya devam edelim. Yeni bir ilacın işe yarayıp yaramadığına, zararlı etkileri olup olmadığına, etkinlik risk oranının ne olduğuna kesin karar verebilmek için yapılan büyük çalışmalarda uygulanan bir araştırma yöntemi vardır. Randomizasyon denilen, rastgele sınıflama yönteminde amaç, verilen ilaç dışındaki özellikleri aynı olan 2 grup yaratmaktır.
Böyle oluşturulmuş gruplardan birine yeni bir ilaç verilip diğerine verilmezse bir süre sonra ikisi arasında bazı farklar ortaya çıkar. Başlangıçta her yönüyle aynı olan gruplar arasında oluşan değişikliğin verilen ilaca bağlı olduğu kanıtlanmış olur. Karşılaştırma yapmak için yeni ilacın verilmediği kontrol grubu olmazsa yanılmak çok kolaydır.
Bir benzetme yaparak anlatayım. Çoğumuz, ilk çocuğumuz 2-3 yaşına
Kolesterolün kalp damar hastalıklarında oynadığı rol ve kolesterol düşürücü statin ilaçlarının gerekliliği konusunda yapılan tartışmalar son günlerde iyice alevlendi. Bu tartışmaları duyup “Hem hiçbir işe yaramıyormuş hem de öldürücü yan etkileri varmış” diye ilaç almaktan vazgeçen kalp hastaları var.
Kolesterol tartışmaları bana çok eskiden okuduğum bir Sherlock Holmes kitabını hatırlattı. “Karton Kutu Vakası” adlı hikâyede, ünlü dedektif iki kesik kulakla başlayan cinayet vakasını çözüp suçluyu ortaya çıkardıktan sonra arkadaşı Watson’a döner, “Vakaya tam bir fikir açıklığıyla yaklaştık, olayı gözlemlerimizden çıkardığımız sonuçlara dayanarak aydınlattık” der.
Tıbbi çalışmalarımızda biz de benzer bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Genel kabul gören doğruları bile bilimsel bir şüphecilikle sorgulayarak sorunlara önyargısız ve açık fikirlilikle yaklaşmaya, gözlemlerimizi bilimsel metoda sadık kalarak yorumlamaya özen gösteriyoruz. Statin ilaçları gibi milyonları ilgilendiren konularda, bir tek araştırmanın sonuçlarına değil, farklı grupların yaptığı birçok bilimsel çalışmanın bütününe bakarak sonuçlar çıkarıyoruz. Tersini yapıp, bir çalışmada tezimizi doğrular bir bulguyu öne
İyi kolesterol düştükçe kalp damar hastalığı riski yükselir. Buna karşı elimizde çok güçlü bir ilaç yok. Yeni ve etkinliği çok yüksek olan ilaçlar henüz araştırma aşamasında. Düşük HDL’ye karşı en güçlü silahımız, sigarayı bırakmak, sağlıklı beslenmek, düzenli egzersiz ve kilo vermek
Geçen hafta, yoğun kolesterol düşürücü tedaviyle damar sertliğinin geriletilebildiğini gösteren, yeni açıklanan bir araştırmadan söz etmiştim. Aynı haftada, iyi kolesterolle ilgili 2 önemli araştırmanın sonuçları da açıklandı. Bu çalışmaların ilgi çekmesinin nedeni, iyi kolesterolü yüksek olanların kalp damar hastalıkları riskinin daha düşük olmasından kaynaklanıyor.
Yıllar içinde yapılan toplum taramaları, iyi kolesterol düştükçe kalp damar hastalığı riskinin yükseldiğini gösterdi. 60 yıldan beri ABD’nin Framingham şehrinde yürütülmekte olan çalışmada iyi kolesterol düzeyindeki 5 miligramlık düşüşün kalp krizi riskini yüzde 25 oranında artırdığı görüldü.
Kalp damar hastalarında yapılan çalışmalar da bu görüşü destekler nitelikte. Bir örnek vermek için, kalp krizi geçirmiş ve statin ilaçlarıyla kötü kolesterol düzeyleri 60 mg/dl düzeyine indirilmiş olan 2 hastayı alalım. İkisinin de
Kalbi besleyen damarları, ultrasonla yüzlerce kesit halinde görüntülenerek, damar sertliği plağı milimetrik olarak ölçülebiliyorBu yöntem sayesinde, yüksek doz statin ilacıyla kötü kolesterolü yarı yarıya azaltılan hastalarda plakların küçüldüğü belirlendi
Damar sertliği yeni bir hastalık değil. Mısır’da mumyalar üstünde yapılan incelemelerden, 5 bin yıl önce yaşayan insanların da aynı dertten muzdarip olduklarını öğrendik. Yakın zamana kadar, bu hastalığın geriletilemez, hatta durdurulamaz bir dert olduğu fikri hakimdi. İnsanoğlu yaşlandıkça damar duvarında biriken plakların giderek büyüdüğü, damarların gün geçtikçe daraldığı düşünülürdü. Bu konudaki görüşlerimizde son 20 yılda büyük değişiklikler oldu.
Bir hafta önce Amerikan Kalp Birliği’nin yıllık toplantısında bildirilen ve aynı gün ünlü New England Journal of Medicine dergisinde yayınlanan bir bilimsel araştırma, damar sertliğinin mutlaka ilerleyici olmadığını, yoğun bir tedaviyle geriletilebileceğini bir kez daha gösterdi.
ÇOK KARŞILAŞILAN BİR SORU VE YANITI: TIKALI OLAN KALP DAMARI MUTLAKA AÇILMALI MI?
Tıkalı damarlar ya baypas ameliyatı ile ya da stent takarak açılır. İkisi de etkin yöntem ve kendilerine has riskleri varBir damarı tıkalı fakat şikâyeti olmayan birinin, stent veya baypasla daha sağlıklı yaşadığı bugüne kadar kanıtlanamadıO nedenle doktorlar, operasyona karar vermeden önce, yapılacak işlemin sonucunun risk almaya değip değmeyeceğine bakar
Geçen hafta köşemde, kalbi besleyen 3 koroner damarından biri tümüyle tıkanmış Cahit Bey’in durumunu ele almış, yazımı nasıl bir tedavi gerekir sorusuyla bitirmiştim. Bu sorunun her koşulda geçerli olan tek bir cevabı yok. Eğer hastanın aldığı ilaçlara rağmen göğüs ağrısı, nefes darlığı, çabuk yorulma gibi şikayetleri varsa, beslenmesi bozulmuş kalp kasının normal kanlanması için girişimde bulunmak gerekebilir. Yeniden kanlanmayı sağlamanın iki yolu vardır. Birincisi, baypas ameliyatı yaparak kalpte çıkan ana atar damar aorttan tıkanıklık bölgesini ötesine yeni bir damar bağlantısı yaratmaktır. İkinci yol, damarı stent takıp açarak kan akımını sağlamaktır.
İkisi de etkin olan bu yöntemlerin kendilerine has riskleri