Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

Prof. Dr. E. Murat Tuzcu

murat.tuzcu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cahit Bey’in, yeni işe başladığı büyük şirketin kurallarına göre sağlık muayenesinden geçmesi gerekiyordu. Sağlığıyla ilgili büyük bir sorunu yoktu, 55 yaşındaydı, hiç hastaneye yatmamıştı. Tansiyonu 40’lı yaşlarından beri zaman zaman yüksek bulunsa da, ne zaman yükseleceği belli olmadığı için birkaç yıl önce bir doktorun verdiği ilaçları kullanmak istememişti. Ne zaman kan tahlili yapıldıysa kolesterolü yüksek çıkıyordu. Birkaç doktor ilaç almasını tavsiye etmişti, ama gazetelerde bu ilaçların ne kadar zararlı olduğunu okudukça, korkup almaktan vazgeçmişti. Her yıl başı egzersiz yapmaya, kilo vermeye karar veriyor, böylece kolesterolünü düşüreceğini düşünüyordu. Ama, işten güçten zaman bulup da bu niyetlerini gerçekleştirememişti, 10 yıldır kilosu üç aşağı beş yukarı aynıydı. Boyu 1.75, ağırlığı 86 kiloydu. Ara sıra rahmetli babası aklına geliyordu, daha 50’sine gelmeden ilk kalp krizini geçirmiş, 60 olmadan yine bir kalp krizi sonucu ölmüştü. Böyle düşündüğü zamanlarda, babam çok sigara içerdi, ben sigarayı çoktan bıraktım, benim başıma aynı şeyler gelmez diye endişelerini geçiştiriyordu. Bu düşüncelerle doktorun yolunu tuttu.

Anormal efor testi
Muayene ve testler tamamlandıktan sonra, doktor tansiyonunun 155/90, kolesterolünün 256, kan şekerinin 120 bulunduğunu, kalp damar hastası olma riskinin yüksek olduğunu, EKG’sinde ufak tefek de olsa normal olmayan bazı değişikliklerin dikkat çektiğini söyledi.
Efor testi yapılması gerekiyordu. İki gün sonra Cahit Bey, göğsüne ve kollarına yapıştırılan etikete benzeyen küçük elektrotlardan uzanan kabloların bağlandığı koca bir makinenin yanında duran yürüyüş bandının üstüne çıktı.
Önce yavaş yavaş, sonra 3 dakikada bir hızlanan bir tempoda yürümeye başladı. Dokuzuncu dakikadan sonra hem yokuş yukarı hem de hızlı yürümek zorunda kalınca, göğsünün ortasında hafif bir baskı hissettiyse de doktor bandı durdurmasa daha yürümeye devam edecekti. Ekranda EKG’yi izleyen doktor, “Bu kadar yeter, EKG bozulmaya başladı” diyerek koşu bandını durdurdu.
Test sırasında çekilen EKG’leri inceleyen doktoru, efor testinin anormal olduğunu söyledi. Yaşına göre efor kapasitesi iyiydi ama, EKG’de kalbin bir bölümüne az kan gittiğini gösteren bariz değişiklikler olduğu için koroner anjiyografi, kısa adıyla anjiyo yapılması gerekiyordu.

Haberin Devamı

Anjiyo şaşırttı
Yapılan anjiyodan sonra doktor, kalbi besleyen 3 damardan birinin tam tıkalı olduğunu, diğer iki damarda da darlıklar olduğunu ama bunların damarların yarısından azını tıkadığını, o nedenle şimdilik kan akımının aksamadığını söyledi. Cahit Bey şaşkınlıkla, “Nasıl olur, ben kendimi iyi hissediyorum, kalbimin bir damarı tıkalı olsa göğsüm ağrımaz mı?”diye sordu. “Çoğu zaman ağrı, sıkıntı olur ama siz çok şanslısınız” diye cevap verdi doktoru. “Kalbin arkasına giden damar tıkanmış, ama kalp kılcal damarlardan kendi baypas kanallarını oluşturmuş. Tıpta kollateral dediğimiz bu incecik damarların sağladığı kan akımı nedeniyle, damar tıkanmasına rağmen enfarktüs geçirmemişsiniz, kalbiniz hâlâ normal olarak kasılıyor. Tıkalı damarın beslediği bölgeye kollateral damarlar yoluyla gelen kan normalden daha az olsa da, hücreleri canlı tutmaya yeter. Ama kalbin çok çalışması gerektiğinde kanlanmadaki yetersizlik iyice artar. Efor testi sırasında yokuş yukarı hızlı yürümeniz gerektiğinde, kalp hem daha hızlı hem de daha yüksek basınçla çarpmak zorunda kaldı. Bunu başarabilmek için hücrelerin daha fazla oksijene ihtiyacı oldu. Kollateral damarların taşıdığı kan bu ihtiyaca cevap vermeye yetmediği için göğsünüzde baskı hissettiniz ve EKG’niz bozuldu. Eğer daha hareketli bir yaşantınız olsaydı, muntazam egzersiz yapıyor olsaydınız belki de sıkıntıyı hissedip daha önce gelirdiniz” diye açıkladı. Sonra da, “Doğrusu düzenli egzersiz yapıyor olsaydınız, doktorların tavsiye ettiği tedavilere uymuş olsaydınız büyük ihtimalle damarınız tıkanmazdı” diye ekledi.

Kalbi koruyan küçük dostlar

Haberin Devamı

Cahit Bey birkaç yıl önce anjiyo olsaydı damarları muhtemelen böyle görünecekti. Kalbin sağına ve altına giden damarda darlıklar (siyah oklar) var ama ciddi değil. Solda, öne ve yana giden damarlarda da darlıklar var ama kan akımı engellenmiyor.
Yeni anjiyoda sağ koroner arter yüzde 100 tıkalı (sarı büyük ok). Yeni oluşmuş incecik kanallar (kollateraller) hem sol ön (siyah oklar) hem de sol yan damardan (beyaz oklar) getirdikleri kanla sağ damarın bir kısmını dolduruyor (küçük sarı oklar).

Haberin Devamı

Kalbi koruyan küçük dostlar

Kollateraller nasıl oluşuyor?
Kalbi besleyen damarlardan biri daralınca, darlığın ötesine akan kan azalır, bu bölgede kanın basıncı düşer. Kendilerine ulaşan kan basıncın azaldığını gören, oksijen azlığından bunalan hücreler, ne yapsak da daha fazla kan gelse diye harakete geçerler. Yeni damar hücrelerinin büyüyüp gelişmesi için çeşitli maddeler salgılarlar, başka hücrelere yardım etmeleri için kimyasal maddelerle haber gönderirler. Bu çabalar sonucu incecik damarlar olusmaya başlar, var olanlar büyür. Bu yeni kanallar kanın engelsiz aktığı damarlarla bağlantıya geçip, oralardan tıkalı bölgeye kan sağlamaya başlarlar. Ama bütün bunlar için zamana ihtiyaç vardır. Küçük bile olsa yeni bir yolun akşamdan sabaha yapılamıyacağı gibi, kollateral oluşumu da zaman alır.
Daha önce dar olmayan bir damar aniden tıkanırsa hücreler hazırlıksız yakalandıkları için korunmasızdırlar ve kısa sürede ölmeye başlarlar.
Bu durum, damar darlığı ciddi olmayan kişilerde ani oluşan pıhtının damarı tıkaması sonucu ortaya çıkan ani kalp krizlerinde sık görülür. Kollateral oluşumunun derecesi kişiden kişiye değişir. Muhtemelen genetik faktörlerin etkisiyle kollateral oluşumu bazı insanlarda kolay bazılarında çok daha az olur.

Kalbi koruyan küçük dostlar

Ne işe yarıyor?
Kollateralleri gelişmiş olanlarda kalp krizleri daha hafif atlatılıyor, daha az öldürücü oluyor. Geçen ay Avrupa Kardiyoloji Derneği’nin bilimsel dergisinde yayımlanan, 12 araştırmanın toplu değerlendirildigi bir makale bu konuya ışık tutuyor. Çalışmada incelenen 6500 kalp hastasından, kollateralleri gelişmiş olanların ölüm riski, gelişmiş kollateralleri olmayanlara göre üçte bir oranında düşük bulundu. Bu koruyucu etki kalp krizinden hasarlanan bölgelerin daha küçük olmasına, kalplerde görülen genişlemenin ve zayıflamanın sınırlı olmasına bağlanıyor.
Cahit Bey’in kalp damarı yıllar içinde yavaş yavaş daralıp tıkandığı ve genetik zemini de uygun olduğu için zengin bir kollateral ağı oluşmuş. Bu yeterli mi? Damarı açıp stent takmak ya da baypas yapmak gerekmez mi? Ya diğer damarlar, onlarda da kollateral desteği var mı? Yoksa dışarıdan destekle kollateral yaratılabilir mi? Bu soruların cevaplarını da gelecek hafta tartışacağız.

Not: Dünkü Milliyet Pazar’da Miraç Zeynep Özkartal’ın benimle yaptığı mülakatta görevim yanlışlıkla Cleveland Clinic Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak yazılmış. Doğrusu Cleveland Clinic Kalp ve Damar Hastalıkları Bölümü Başkan Yardımcısı olacak. Düzeltir, özür dilerim.