24 Eylül 1996... Günlerden salı... Gazetecilik mesleğinin ilk yıllarında genç bir muhabir olarak o günkü görevim çok mühimdi.
Bodrum’daki evine kapanan Zeki Müren yıllar sonra sevenlerinin karşısına çıkacaktı.
Kimseye görünmeden bindiği minibüsle İzmir’e doğru geliyordu. Büyük Efes Oteli’nin kapısında heyecanla onu bekliyorduk.
İstanbul Radyosu’nda ilk şarkısını okuduğu mikrofonu, çok sevdiği İzmir Fuarı alanındaki TRT Stüdyoları’nda alacaktı.
Sanat Güneşi’ni yıllarca kapandığı evinden bu tören çıkarmıştı. Defalarca konakladığı Büyük Efes Oteli’ne uğramaktan son anda vazgeçip, doğruca Kültürpark’a gitmeye karar vermişti.
Diğer gazeteci arkadaşlarla biz de bunu öğrenir öğrenmez oraya koşmuştuk.
“Benim Güzel Manolyam” şarkısını yazdığı manolya ağacının altında birkaç dakika durduktan sonra TRT Stüdyoları’na gitmişti.
BİRKAÇ gün önce Bursa-İzmir arasında yolculuk yaptım.
Bölünmüş yollarda hız sınırının 110 kilometreye çıkarılmasının hemen ertesiydi.
Benimkisi iflah olmaz bir alışkanlık. “Neme lazım, tedbirli olmakta fayda var” diye düşünüp ilk başlarda gaz pedalına korka korka bastım...
Bu sırada baktım ki tüm sürücüler, yıllarca 90 kilometre hıza sınırlanmanın acısını acımasızca çıkarıyor.
Hepsi ralli pilotu gibi, duble yol da sanki Formula pisti...
Öyle ki kamyon şoförleri bile kaptırmış gidiyor. Sen gitmezsen de selektör, korna, olmadı türlü el-kol hareketleri birbirini izliyor.
O vakit anladım, ağır ağır gitmek artık imkansız. Çaresiz yavaş yavaş yüklendim gaz pedalına.
MESLEK büyüğüm Uğur Dündar ömrünü bu uğurda harcadı. Onun yıllardır yaptığı baskınları ve ortaya çıkardığı iğrençlikleri küçük dilini yutarak izleyen bir tüketici olarak şimdi soruyorum: Ne değişti?
Maalesef, hiçbir şey!..
Halk sağlığı düşmanları, gıda teröristleri hala işbaşında. Hatta daha da acımasızlar. Uğur Dündar istediği kadar mücadele etsin, ben ve benim gibi bu konuda hassas gazeteciler istediği kadar yazsın... Ne değişiyor, kaybettiğimiz sağlığımız dışında?
Bozulmuş küflü peynirlerin allanıp pullanıp nasıl taze kaşar diye yutturulduğunu konuşuyor günlerdir Türkiye...
Hepsi bu kadar mı?.. Geçen hafta dost ortamında bir araya geldiğim Yörsan Yönetim Kurulu Üyesi Yunus Yörük’ün anlattıkları karşısında deyim yerindeyse yıkıldım...
Küflü peynirler eritilerek yapılan taze kaşar ve krem peynir en masumane olanıymış!
Gözünü para hırsı bürümüş kimi üreticiler, bozulmuş süt ürünlerini peynire dönüştürürken, kötü kokuyu ve mikroorganizmaları yok etmek için türlü kimyasallar kullanıyormuş.
İZMİR’İN ‘çarpık yapılaşma ve gecekondu ayıbı’ üzerine kaç kez yazdığımı hatırlamıyorum.
Kenti örümcek ağı gibi saran, tüm güzelliklerin üzerine çirkin bir perde çeken bu sorunun ancak oy korkusu yaşamayan, cesur belediye başkanları sayesinde çözülebileceğini defalarca dile getirdim.
Geçen hafta Ege-Koop Körfez Evleri’ndeki doğalgaz töreninde bir araya geldiğim Bayraklı Belediye Başkanı Hasan Karabağ’da bu cesareti gördüm.
Bayraklı sırtlarını saran derme-çatma yapıları temizlemek için kentsel dönüşüm projesi hazırlayan Karabağ, “Bitmedi, devamı da var” dedi.
Karabağ, özlemle duymak istediğim; alkışı, övgüyü, daha da önemlisi desteği fazlasıyla hakeden sözler söyledi. CHP’li Başkan anlattı, heyecanla dinledim:
“Şimdi sıra, Körfez Evleri’yle Kuzey Çevre Yolu arasında kalan gecekondularda... Hem bu çirkin görüntü hem de oradaki sağlıksız koşullarda yaşayanların hali beni çok üzüyor. Vatandaşlarla da görüştüm. Milli Emlak’a ait o bölgedeki yaklaşık 70 yapıyı en kısa sürede temizleyeceğim, söz veriyorum...”
İzmir’in kangrene dönen sorununun çözümü için kıvılcım yakan Bayraklı Belediye Başkanı, İzmir’in bu ayıptan artık kurtulması gerektiğini dile getiriyor, hedeflerini şöyle
ÖZGÜR İnam... Milli yelkenci...
Su sporlarının, özellikle de yelkenin, başta görmeyenlerde olmak üzere engellilerdeki mucizeden farksız etkilerini ABD’de yakından görmüş.
Yelkenlilerle, her birinin sadece denize değil, umuda ve özgürlüğe de açılıp mutluluğu yakaladıklarına tanık olunca çok etkilenmiş...
Memleketi İzmir’e döner dönmez Türkiye’de hiç denenmeyen bu yöntemi uygulamak için kolları sıvamış.
Türkiye’nin ilk dünya yelken şampiyonu Güray Zümbül, İzmirli milli yelkencilerden Yasemin Akyıl, Efe Akmen ve siyaset bilimci Duygu Şengül’ün desteğiyle Umuda Yelken Engelliler ve Gençlik Spor Derneği’ni (UYDER) kurmuş.
Doktorlardan çocuk gelişim uzmanlarına, öğretmenlerden avukatlara 100’ün üzerinde kişi de UYDER çatısı altına gönüllü olarak girmiş.
Hazırladıkları “Engelli Değil Yelkenli” projesi İzmir Kalkınma Ajansı’ndan (İZKA) desteğe layık görülmüş. İZKA ve Deniz Ticaret Odası’nın katkılarıyla engellilere özel yelkenliler alınıp umuda yelken açılmaya başlanmış.
KULAĞIMIZ öyle alışmış ki...
Duyuyoruz ama pek farkına varamıyoruz vahametin.
Lütfen dikkatlice okuyun:
“Bir mağazadan hırsızlık yapan R.Ö. polis tarafından yakalandı. Kadın zanlının aynı suçu daha önce tam 52 kez işlediği anlaşıldı.”
“Yankesicilik yaparken sivil ekipler tarafından suçüstü ele geçirilen H.T.’nin yaşından çok sabıkası çıktı. 22 suça karışan 18 yaşındaki genç, karakola götürülürken gazetecilere gülücükler saçtı, rahatlığıyla şaşırttı.”
“Evlilik programlarından eş arayan kadınları tuzağına düşüren H.K. polisin uzun takibi sonucunda ele geçirildi. H.K.’nin dolandırıcılıktan 26 sabıkası olduğu belirlendi.”
“Okullara dadanan zanlı en sonunda yakayı ele verdi. Öğretmenlerin çantalarını alıp kayıplara karışan kişi, 13 yaşındaki G.A.’ymış. Küçük hırsız daha önce de 9 kez aynı suçtan yakalanmış.”
BENDEN yardım isteyen okurlarımız sordu:
“İzmir’in klimalı otobüsleri, cehennem sıcaklarını yaşadığımız bugünlerde ortalıkta pek yok. Nerede bu araçlar?..”
Cevabını bulmak için araştırdım.
Geçen yaz İzmirlilerin püfür püfür seyahat ettiği yepyeni otobüsler ya garajlarda ya da atölyelerdeymiş meğer.
Anlayacağınız Büyükşehir Belediyesi’nin tam 53 milyon Euro harcayarak aldığı 100’ü körüklü, 200’ü solo klimalı otobüslerin birçoğu yatıyor.
İzmirliler ise eski araçlarda kan-ter içinde yolculuk yapıyor.
Neden mi? İşin uzmanları anlattıkça anlatıyor...
GEÇEN yıl bu zamanlardı. Eski Büyükşehir Belediye Başkanı Burhan Özfatura, bu köşeden çarpıcı çıkış yapmıştı.
Özfatura, “Danışmanı olduğum yabancı kuruluşlar, bırakın İzmir’e yatırım yapmayı, bu kentin üzerinden uçakla bile geçmek istemiyor” diyordu.
Burhan Bey’in sözleri çok konuşuldu. Arkası da geldi. “Bizden bu kadar, gidiyoruz” ya da “Yatırım planlarımızda İzmir yok” diyenler birbirini izledi.
Noktayı ise Ege-Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan yine bu köşeden koydu...
Çeyrek asırlık konut devinin lideri Aslan, İzmir’de yatırım yapmak isteyenlerin bırakın alkışlanmayı daha cezalandırıldığını, yatırımcıya ‘hoşgeldin’ yerine ‘güle güle’ denildiğini söyledi.
Aslan, belediyelerden çok dertliydi, 2009’un aralık ayında bakın neler anlatıyordu:
“İzmir’deki belediyeler bizi yolunacak kaz gibi görüyor. Her projenin ortalama yüzde 5’ini daha temel atılmadan harç adı altında ‘haraç’ olarak ödüyoruz! Bürokratların kucağına itiliyoruz, onların keyfi tutumları yüzünden zaman kaybediyoruz!.. Bunları haketmiyoruz.”