MESLEK büyüğüm Uğur Dündar ömrünü bu uğurda harcadı. Onun yıllardır yaptığı baskınları ve ortaya çıkardığı iğrençlikleri küçük dilini yutarak izleyen bir tüketici olarak şimdi soruyorum: Ne değişti?
Maalesef, hiçbir şey!..
Halk sağlığı düşmanları, gıda teröristleri hala işbaşında. Hatta daha da acımasızlar. Uğur Dündar istediği kadar mücadele etsin, ben ve benim gibi bu konuda hassas gazeteciler istediği kadar yazsın... Ne değişiyor, kaybettiğimiz sağlığımız dışında?
Bozulmuş küflü peynirlerin allanıp pullanıp nasıl taze kaşar diye yutturulduğunu konuşuyor günlerdir Türkiye...
Hepsi bu kadar mı?.. Geçen hafta dost ortamında bir araya geldiğim Yörsan Yönetim Kurulu Üyesi Yunus Yörük’ün anlattıkları karşısında deyim yerindeyse yıkıldım...
Küflü peynirler eritilerek yapılan taze kaşar ve krem peynir en masumane olanıymış!
Gözünü para hırsı bürümüş kimi üreticiler, bozulmuş süt ürünlerini peynire dönüştürürken, kötü kokuyu ve mikroorganizmaları yok etmek için türlü kimyasallar kullanıyormuş.
Vatandaşa yedirilen o hileli peynirlerdeki kimyasallar, insanı adım adım kansere götürüyormuş.
Taze kaşarda ve diğer peynir çeşitlerinde durum bu. Tereyağında ise vaziyet daha vahim!.. İçinde bir gram süt olmayan tereyağlarının satıldığını öğrendim Yunus Yörük’ten...
Hayvansal yağlardan elde edilen krema kıvamında karışıma, renklendirici ve esans katılınca, mis gibi kokan sahte tereyağı ortaya çıkıyormuş.
Besleyici değeri olmayan, sağlığı tehdit eden bu tuhaf karışımı, hakiki tereyağı diye satmak hangi vicdana sığar?
Sınır tanımayan, elini kolunu sallaya sallaya hileli gıda üreten zehir tacirleri, yoğurtta da kendilerini gösteriyormuş.
Bozuk yoğurtlar imha edilmesi gerekirken toplanıyormuş. İçine yine çeşitli kimyasallar katılarak ya süzme yoğurt ya da ayran imal ediliyormuş. Tek kelimeyle pes!
Devlet göz yumuyor!
Yörsan’ın başarılı yöneticisi Yunus Yörük’ün anlattıkları böyle. İnsan söyleyecek birşey bulamıyor,