Geçen hafta 164 öğrenci ve 16 çalışanda koronavirüs Delta varyantı görüldü.
Bu rakamlar 18 yaş üstü nüfusunun tamamını aşılayan, 6 Haziran’dan beri de 12-15 yaş aralığını aşılayan İsrail’den.
Dünya genelinde büyükler aşılandıkça çocuklardaki vaka artış sayılarına dikkat edilmeye başlandı.
“Çocuklara bulaşmıyor, bulaşsa da çocuklar hafif atlatıyor” denilen koronavirüs Brezilya’da en az bin çocuğun ölümüne neden oldu.
Çocuklara koronavirüs aşısı yapılmalı mı, yapılmamalı mı konusunda bilim dünyasının da kafası karışık.
Referans dergi Lancet’in mayıs sayısında yayımlanan bir araştırmada, her bir milyon çocukta sadece iki ölüm vakası görüldüğü yazıldı.
Buna karşılık, ABD’de 12-15 yaş arası aşılanan çocuk sayısı bir milyonun üzerinde.
Kanada bir süredir çocukları aşılıyor, Avrupa İlaç Ajansı da 12-15 yaş grubuna aşı yapılmasını onayladı.
İnsanlara darbe çağrışımlarını hatırlatan cümleleri kullanmayı sevmiyorum ama durumu anlatacak başka bir cümle de yok.
Mersin, Tarsus’ta geçen hafta bir kavga çıktı. 16 yaşında bir çocuk öldürüldü, 7 kişi yakalandı; ikisi 15, üçü 16, ikisi de 17 yaşında.
Önceki gece İzmir, Buca’da köpeklerini yaşlı bir adamın üzerine salanları ikaz eden polis memuru bıçaklandı.
Bu olayın faili de sadece 15 yaşında.
Şiddetin yaş ortalaması giderek aşağıya iniyor, şiddetin dozu da giderek artıyor.
Bu sadece polis ya da jandarmanın çözebileceği bir problem değil artık.
Çok erken yaşta cinayet işleyen, polis bıçaklayan bu çocukların eğitim ve aile durumlarına da mutlaka bakılması gerek.
Sadece iki olaya bakarak endişeye kapılmaya gerek yok diyenlere tavsiyem, Youtube’a girip kavga diye yazmaları.
Genç bir kızı öldürdün ya, bu cinayet dağa yollanan gençlerin sayısını azaltmayacak, artması için uğraşanların ekmeğine yağ sürecek.
İşlediğin cinayeti Türkiye’yi sevme gerekçesinin ardına saklamaya çalışıyorsun ya, en büyük zararı Türkiye’ye verdin aslında.
Bu ülkenin taşını, toprağını seviyorsan, aynı toprağa bastığın, aynı taşa takıldığın insanları da sevmeyi bilmen gerekirdi.
Ülke akılla sevilir, güdülerle değil.
Aynı bayrak altında yaşama arzusu, hayatı savunarak güçlendirilir, öldürerek değil.
İzmir’in göbeğinde elinde silah değil keman olan genç bir kızı öldürerek kahraman değil katil, cani olur insan, oldun işte.
Bu işin başka planlayıcıları varsa, onlar da çıkarılacak ortaya, Çorum’da, Maraş’ta pis oyunlara çok kurban verdi bu ülke ama her vakanın ardına da bakmayı öğrendi bu sayede.
Sonuçta, terörü de, vahşeti de, provokasyonu da akılla yeneceğiz.
ABD Başkanı Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Brüksel’deki görüşmelerinden bu yana bir sürü yayın seyrettim.
Kimi “uzmanlar” Biden’ın ABD Başkanı seçilmesiyle birlikte, NATO’nun demokrasi vurgusu da yapmaya başladığını söylediler.
Madem öyle, 31 Mayıs 1978’e, Washington’a uzanalım beraber.
O gün tüm üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları NATO Zirvesi için toplandılar.
Türkiye adına o zirveye Başbakan Bülent Ecevit katıldı.
NATO’nun artan iş birliği taleplerine “Hem ambargo uyguluyor hem de daha fazla katkı istiyorsunuz, bu gerçekçi değil” diye itiraz etti.
Yunanistan Başbakanı Karamanlis’i iki kere çok zor duruma düşürdü.
Baş başa görüştüğü ABD Başkanı Carter’dan, ambargonun kalkması için Senato’daki gücünü harekete geçirme sözü aldı.
Koronavirüs aşısı kararını vermek için bir sürü insan internet ortamında araştırma yapıyor.
Türkiye’den bir doktor 10 Mart’ta attığı tweet’te ABD’de yapılan Pfizer-BioNTech aşılarının yan etkileri arasında ölüm yazdığını iddia etmiş. O doktorun hesabına dün baktım, o “ölüm” mesajını silmiş ama insanları hâlâ etkiliyor. ABD’deki prospektüste yazan “ölüm” lafı yan etki bölümünde değil, “ciddi olumsuzluk” kısmında geçiyor. Yan etki ile ciddi olumsuzluk arasındaki farkı tanıdığınız doktorlara sorun.
“Peki, başka ilaçların prospektüsünde olmayan ölüm, bu aşıların prospektüsüne neden kondu?” sorusunun peşine düştüm.
Aşı, hastalıktan çok kısa süre sonra bulunduğu ve henüz resmi onayları olmadığı için, daha aşı koruyuculuk sağlamadan koronavirüs ya da başka sebeple ölebilecek hastalar tazminat davası açmasın diye böyle bir ibare konmuş olabilir cevabını aldım.
Yetinmedim, bir başka araştırma daha yaptım. Dünyada şu
Ocak 2021
Dışişleri Bakanı adayı olarak ABD Senatosu’nda konuştu Blinken.
“Türkiye, ABD’nin müttefiki gibi davranmıyor, S-400 hava savunma sistemi nedeniyle Türkiye’ye daha fazla yaptırım uygulamak gerekir” dedi.
Haziran 2021
ABD Dışişleri Bakanı olarak 9 Haziran’da Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde üyelerin sorularını yanıtladı Blinken.
“Türkiye, bazen olması gerekenin aksine, bir NATO müttefiki gibi davranmıyor” dedi Blinken.
Ardından, “Suriye ve Afganistan’da terörle mücadelede, Rusya ve İran’ın olumsuz etki alanıyla başa çıkmak gibi konularda Türkiye ile önemli ve kesişen çıkarlarımız var” diye ekledi.
Yarın NATO Zirvesi’nin bitmesinden hemen sonra gerçekleşecek Biden-Erdoğan buluşması.
Türkiye’nin yapay zekâya sahip otonom SİHA’sı ile Kargu’lar ABD ve Avrupa’ya dert olmaya başladı.
Birleşmiş Milletler için hazırlanan bir raporda geçen martta bir Kargu sürüsünün Libya’da Hafter’e bağlı güçleri vurduğu, bunun yapay zekâyla çalışan otonom SİHA’ların ilk başarılı saldırısı olduğu vurgulanıyor.
Gariptir, bu raporun hemen ardından savunma sanayii alanında çalışan İngiliz düşünce kuruluşu, Royal United Services Institute’un düzenlediği bir etkinlikte, bu kuruluşta çalışan Ziya Meral diye bir araştırmacı konuşturuldu: “Türk yapımı SİHA’ların ve gelişmiş savaş teknolojisinin ne durumda olduğunu ve bunun bölge ve NATO için ne anlama geldiğini değerlendirmenin zamanı geldi.”
Dilin küstahlığı bir kenara, Rus füzelerine karşı NATO üyelerinin Türkiye’den SİHA ithal ettikleri bir dönemde yaşıyoruz.
İnsan hakları örgütleri ABD’nin Afganistan’da “yanlışlıkla” yüzlerce sivili öldürdüğü dönemden beri
Sibirya’da 24 bin yıldır donmuş halde olan çok hücreli bir canlı yeniden hayata döndü.
Gelecekte insanlar da dondurulup hayata dönebilir diye sevinenler oldu bu habere, oysa durum tam aksi.
Fotoğrafta gördüğünüz adamların adları Sergey ve Nikita Zimov.
Sergey, Rusya’nın en önemli yer bilimleri uzmanlarından biri, oğlu Nikita da matematik üzerine eğitim almış bir bilim insanı. Nikita, Sibirya’da eşi ve 3 kızıyla beraber yaşıyor.
En büyük uğraşı Sibirya’daki orman yapısını yok etmeye çalışmak.
Çünkü orman sıcağı daha çok tutuyor, ağaçsız otlak haldeki zeminde toprak sıcaklığı 3-4 derece birden düşüyor.
Durduk yere yapmıyor bunu Nikita, eğer Sibirya da dahil, Kuzey Kutbu’nun çoğunu kaplayan karbon dolu donmuş toprak permefrost çözülürse atmosfere muazzam bir miktarda karbon salınacak.
Bu fikri tespit eden ve hayali kuran kişi baba Sergey ama kendi ömrü böyle bir değişime yetmeyeceği için oğlunu da ikna etmiş.